Edesa’nın Fermanlara karşı direnişinin hikayesi-2-

“Herkes bir olmuş bizi yine katletmek istiyorlar ama bu kez buna izin vermeyeceğiz. Bizim de bu dünyada özgürce yaşamaya hakkımız var ve biz artık kendimiz için köleliği kabul etmiyoruz.”

SITİ ROJ

Şengal- Bundan 8 yıl önce 3 Ağustos tarihinde Ezidiler, bir bilinmezliğe yürüdüler. Yol boyunca yalnız ve çaresiz hissettiler. Sadece tüm hayatları, onlara anlatılanlar, fermanların hikayeleri, kadınların ağıtları ve çocukların ağlamaları onlara eşlik etti. Onlara kimse yardım etmedi. Yardım etmesini umdukları kişiler bir bir bölgeyi ölüme terk etti. Şengal dağlarına ulaşıp savaşçılarla buluştuklarında umutsuzluk son buldu.

Edesa, Şengal dağına tırmanıp Çilmera’ya ulaşmaya çalıştıklarında bir daha hiç dönemeyeceği evine bakarken belki de onun ve beraberindekilerin dünyasına bir güneş doğdu. Savaşçıları ilk kez Çilmera’da gördüğünü anlatan Edesa, kendilerine yardım edenlerinde bir tek onlar olduğunu söylüyor. 

“Çeşmeye ulaşamadan onlar su taşıdı”

“İlk defa orada gerillayı gördüm. Çilmera’ya ulaştığımız gün, bizi koruyan bazı insanların olduğunu gördüm ama onların kim olduğunu bilmiyordum. Ayrıca ailem beni yanından hiç ayırmadığı için gidip yakından bakamıyordum. Daha sonra herkes bir biçimde şikeftlere, ağaç diplerine yerleşmeye başladı. Biz daha kendimizi çeşmeye ulaştırmadan, gerillalar bize su ve yiyecek getirdi. Bu herkesi çok etkiledi, ben de onlardan çok etkilendim. Hatırlıyorum, önümde bir kız vardı, yere düştü susuzluktan ölecekti, sonra bir gerilla koşarak geldi ve o kızın ağzına suyu döktü ve yüzünü yıkadı, yerde yatan kız birden hızlı hızlı nefes almaya başladı. Kızın annesi o kadın gerillanın ellerini tuttu ve öpmeye başladı. O kadın gerilla, annenin o biçimde ellerini öpmesinden rahatsız oldu ve onu engellemek için anneye sarıldı, ‘korkma kızın ve hepiniz kurtuldunuz bundan sonra size bir şey olmaz’ dedi.”

“Bizden olanlar”

Yaşananlar Edesa ve beraberindekiler için yeni bir şeydi. İlk kez savaşçıları görüyorlardı.

“Bu benim ve hepimiz için yeni bir şeydi ve hiçbirimiz gerillaları tanımıyorduk. Hatta ilk etapta onlara PEPEKE diyorduk, sonradan PKK diyebildik. Ben onlar karşısında büyülenmiştim. Kadın gerillalar kollarında silahları ve herkese yardıma koşuyorlardı. Herkese büyük bir şefkat ve yürekten yaklaşıyorlardı. Ben hep onların hareketlerini takip ediyordum. Yaşadığımız korku ve sonrasında peşmergelerin ihaneti, bize çok dokunduğu için herkes önce biraz temkinli yaklaştı. ‘Bize yardıma geldiler ama ya sonra bizi bırakıp giderlerse’ diye kaygılarımız vardı. Fakat daha sonraki süreçlerde hepimiz anladık ki öyle değil. İç içe geçtikçe kendimize ait gördük ve ‘bunlar bizim güçlerimiz’ yani ‘bizden olanlar’ diyorduk. ‘Gerillalar oldukça Şengal özgürleşecek, eski Şengal olmayacak’ diye düşünüyordum. Bir süre sonra hep onların yanına gitmek istiyordum.”

“Onlar gibi olmak istiyordum”

Ailesinin eskiden peşmerge olduğu için savaşçıların gitmesine izin vermediğini dile getiren Edesa, savaşçılardan nasıl etkilendiğini de kaydediyor.

“Ailem eskiden peşmerge olduğu için benim onların yanına gitmeme razı olmuyorlardı. Ben hep gizliden, aileden saklanarak gerillaların yanına gidiyordum. Onların bana ve etrafa yaklaşımları insaniydi ve bu beni çok etkiliyordu. Bir süre sonra bir gerillaya ‘ben sizin yanınızda kalmak istiyorum’ dedim.  O gerilla, ‘olmaz sen daha küçüksün ayrıca biz savaşacağız, seni yanımızda tutamayız’ dedi. Onların yanına her gittiğimde yaşamla, gelecekle ilgili çelişkilerim artıyor ve ben de onlar gibi olmak istiyordum.” 

“Kadınlar kendisini savunmasını öğrenmeli”

Edesa savaşçılardan etkilendiğini söylerken, aynı duyguyu sanki tekrardan yaşıyordu. Gözünde canlandırarak anlatıyordu. O an onun anlattığı hikayenin, tam da o bölümünde olmak, o kısmına şahitlik etmek isterdim. Bir yüreği yeni baştan yaratmanın gözü olmak isterdim. Fermanlarla ilgili çektiğim kadrajda o anından olmasını isterdim.

“Halktan bir sürü insan açılan insanlık koridorundan gitti. Benim ailemin de içinde olduğu yüzlerce aile dağları bırakmadık. Çilmera’da bir süre kaldıktan sonra, Serdeşt’e bizim için yapılan kamplara yerleştik. Her aile orada evini kurmaya başladı. Gerillalar bizi savunuyor, aynı zamanda yaralarımızı sarmaya çalışıyorlardı. Bize toplantılar yapıyor, toplantıya halkın hepsi katılıyordu. Ben ve ailemde katıldık. Toplantıda gerilla arkadaşlar bize, ‘bundan sonra kendinizi savunmayı öğrenmeniz gerek, özellikle Ezidi kadınlar kendini savunmasını öğrenmeli ve biz bir kadın gücü oluşturacağız’ dediler. Tabi o zaman YBŞ oluşmuştu ve bu kez de kadın gücü olacaktı. Toplantıyı yürüten gerilla arkadaş ‘kim katılmak istiyorsa elini kaldırsın’ dedi. Birçok kadın elini kaldırdı ben de çok kaldırmak istiyordum ama ailem izin vermedi. Toplantı bittikten sonra bende evden kaçtım ve katılmak istediğimi söyledim. Bize silah nasıl kullanılır onu öğrettiler. Hepimiz ilk defa silaha dokunuyorduk ve aslında hepimiz silahtan korkuyorduk. Ama inat etmiştik, yaşadıklarımızın intikamını almak için silah kullanmayı ve savaşmayı öğrenecektik. Ben orada silah kullanmayı öğrendim ve savaşa gitmek istiyordum.”

Defalarca evden kaçtı

Eğitimin ardından Edesa yaşı küçük olduğu için ailesinin yanına gönderildi.

“Ben istemeye istemeye eve gitmek zorunda kaldım. Bir süre evde kaldıktan sonra tekrar kaçıp arkadaşların yanına gittim. Her gittiğimde daha fazla etkileniyordum, yaralı arkadaşlara yaklaşım ve yine genel olarak yoldaşlık beni çok etkiliyordu. ‘Ben bu arkadaşların intikamlarını ve DAİŞ’in eline geçen kadınların intikamını almak için katılmalı, şervan olmalıyım’ diyordum. Katılmak için evden kaç kez kaçtığımı bilmiyorum ve en sonunda arkadaşlar benim ısrarıma dayanamadı ve benim katılmama izin verdiler”

“Bana ateş ettiler”

Edesa, nasıl savaşmaya başladığını, ilk nöbetini, yaşadığı duyguları ifade ediyor.

“Şengal DAİŞ’in elindeydi ve gerillalar Şengal’i özgürleştirme kararı aldılar. Ben de onlarla gitmek için can atıyordum. Arkadaşları bu özgürleştirme hamlesine katılmak için zorladım ve en sonunda mecbur kalıp, beni kendileriyle Şengal’de Suka Kevin’e getirdiler. İlk defa orada nöbet tuttum. Her arkadaş iki saat boyunca nöbet tutuyordu ve ben yeni olduğum için bana sadece bir saat nöbet tutturdular. Nöbet yerine gittim, kendimi cesaretli göstermeye çalışıyordum. Ama aslında çok korkuyordum ve nöbet yerinde tek olduğumu düşündükçe daha çok korkuyordum. Bir şey olursa ben tam olarak ne yapacağımı bilmiyordum. Arkadaşlar bana ‘bir hareketlilik görürsen sadece bize haber ver’ demişlerdi. Ben de bir şey olursa nasıl gidip haber vereceğimi düşünüyordum ki arkadan bir ses, ‘Heval su içmiyor musun’ diye seslendi. Korkudan ölecek gibi oldum. Arkamdan seslenen Şehit Kawa’ydı. Beni yalnız nöbet yerine göndermemişlerdi. Önce korktum, sonra cesaretlendim ama o ilk korkunun verdiği heyecanla, çok susamama rağmen ‘içmeyeceğim’ dedim.

Aradan kısa bir süre geçtikten sonra, bir kadın arkadaş geldi, ‘su içecek misin’ diye sordu. Ben de ‘çok susadım’ dedim ve Heval Kawa ile yaşadığımı anlattım.

Nöbet yerine yakın bir küçük pencere vardı. Oradan etrafı kontrol etmek için kafa mı çıkarttım. O esnada DAİŞ’liler beni gördü. Bana ateş ettiler. Neyse ki ani bir refleksle içeri girdim. Bu beni çok korkuttu. Şehit Kawa ve diğer arkadaşlar çok korktular ve hemen olduğum yere koşarak geldiler. ‘Ne oldu’ dediler. Ben de, ‘dışarıya bakıyordum o esnada bana ateş ettiler’ dedim. Bana kızdılar ve ‘onlar her kimi görürse vurur, sen nasıl dışarıya çıktın’ dediler. Evet çok korkmuştum ama içimden ‘arkadaşlarıma bir şey olacağına bana olsun’ diyordum.”

“Söz verdim…”

Kısa bir süre sonra başka bir tabura gönderildiğini dile getiren Edesa, Ezidi kadınların özgürlüğü için söz verdiğini belirtiyor.

“O dönem yeni oluşan kadın savunma güçlerine katıldım. Ben YBŞ’nin yanındaydım ama hep HPG-YJA-Star’a katılmak istiyordum. Arkadaşlara, ‘siz neden beni yanınızda tutmuyorsunuz, ben YJA-Star’a katıldım, neden beni ısrarla buradaki gruplara dahil ediyorsunuz’ diyordum. Onlar bana ‘bizim mücadele amacımız ve eğitilme biçimimiz aynı, bir tek siz Şengal halkı ve Ezdalık inancı için mücadele veriyorsunuz, HPG-YJA-Star ise tüm dünya halkları için mücadele ediyor. Hepimiz Önder Apo’nun felsefesi üzerinden eğitim alıyoruz ve amacımız halkları ve inançları özgürleştirmek, işte ortak yanımız bu’ diyordu. Arkadaşların konuştuklarına, yaşamdan gördüklerimi ekleyince ikna oldum. Benim için nerede olduğum değil, mücadele hedefimin ne olması önemliydi. Ben Ezidi kadınların özgürlüğü için mücadele edeceğimin sözünü verdim. O gün bugündür bu mücadelenin içindeyim.”

“Özgürlüğü hak ediyoruz”

Fermanın üzerinden 8 yıl geçtiğini ancak hala IŞİD’in elinde binlerce insanın kurtarılmayı beklediğine dikkat çeken Edesa, “Biz Êzidxan’ın özgür şervanları olarak o insanları özgürleştirmek için sonuna kadar mücadele vereceğiz. Bu bizim halkımıza verdiğimiz sözümüzdür. Herkes bir olmuş bizi yine katletmek istiyorlar ama bu kez buna izin vermeyeceğiz. Bizim de bu dünyada özgürce yaşamaya hakkımız var ve biz artık kendimiz için köleliği kabul etmiyoruz. Bir toplum olarak özgürlüğü hak ettiğimizi düşünüyorum” şeklinde konuşuyor. 

Edesa son sözleriyle hepimizin yürekten dilediğini söylemiş oluyor. Edesa’nın ağzından çıkanlar kısa ama özgürlük arayışındakilerin amaçlarını özetleyen bir sözdü. Bu kadar soykırımlardan geçmiş bir toplumun özgürce, güvende yaşamaya hakkı vardı ve Edesa o günlerin geleceğine dair çok umutlu. Umudu gözlerinden sarkan gülüşlere yansıyor. Edesa, bir oh çekti ve ‘ya insanın kendisini anlatması ne çok zormuş’ diyerek bitirdiği hikayesinin rahatlığıyla kahkahayı bastı. Edesa’yı o güzel gülüşüyle bırakıp ve vedalaşıp oradan ayrılıyoruz.