Kadınlar dut ağacından sepet ve hasır dokuyor: Bu bizim kolektif hafızamız
Dêrazor’da kadınlar, dut ağaçlarından elde ettikleri dallarla yıllardır süregelen sepet ve hasır dokuma geleneğini yaşatıyor. Bu zanaat, sadece geçim kaynağı değil, aynı zamanda bölgenin kültürel mirasının ve kolektif hafızasının simgesi.
ZEYNEB XELİF
Dêrazor- Teknolojik gelişmelere rağmen, Kuzey ve Doğu Suriye’nin Dêrazor kırsalında yaşayan halk, her yıl hasır ve sepet dokuma geleneğini sürdürüyor. Bölge sakinleri, bahçelerinden topladıkları dut, okaliptüs ve diğer ağaç dallarını kullanarak sepet ve halılar üretiyor. Özellikle sonbaharda yapraklarını döken ağaç dalları tercih ediliyor. Dokuma işlemi çoğunlukla kadınlar tarafından, nesilden nesile aktarılan geleneksel yöntemlerle gerçekleştiriliyor. Kadınların miraslarını koruma çabaları ve kırsal yaşama olan bağlılıkları, bölgedeki yaşamın sade ve geleneksel özelliklerinin sürdürülmesinde önemli rol oynuyor. Kadınlar, dut ağaçlarını sadece meyvesi için değil, dallarını yakacak odun veya dokuma malzemesi olarak değerlendirmek için de kullanıyor. Elle dokunan dairesel sepetler, “El-Halana” olarak adlandırılıyor ve bölgedeki evlerde çok amaçlı olarak kullanılıyor. Dêrazor’da geleneksel dokuma hem kırsal yaşamın sürdürülebilirliğini hem de kadın emeğinin çok yönlülüğünü gözler önüne seriyor.
Sayısız faydası var
Kadınlardan Hadija Al-Abdullah, hasır dokuma sürecini anlatırken, köylerinde dut ağacı yetiştirmenin yalnızca mevsimlik bir tarım faaliyeti olmadığını, aynı zamanda köklü bir kültür ve sabır gerektiren günlük bir uygulama olduğunu vurguluyor. “Dut ağacını sayısız faydası için yetiştiriyoruz” diyen Hadija Al-Abdullah, “Yörede ‘fartous’ olarak bilinen meyvelerini meyve suyu ve yemekler hazırlamak için kullanıyoruz. Dallarını ise yakacak odun olarak değerlendiriyor ve günlük yaşamda kullanacağımız hasırlara dönüştürüyoruz. Hasırları, hem dairesel hem de dikdörtgen biçimde kuru dut dallarından örüyoruz. Köylerde bu hasırlar, tahıl deposu olarak ya da özellikle kışın inek ve koyun gibi hayvanlar için barınak olarak kullanılıyor. Soğuktan ve nemden korumak için üzerlerini çamurla kaplıyoruz” diyor.
Geleneksel yöntemler kullanılıyor
Hasırlar çok yönlü kullanımlara sahip olup, boyutları ihtiyaca göre değişiyor. Kapalı bir yürüyüş yolunu örtmek, kışın soğuktan korunmak veya ailenin güneşin sıcaklığından faydalanarak oturabileceği bir barınak ya da “maşrak” (gölgelik alan) oluşturmak için kullanılabiliyor. Hadija Al-Abdullah, “Hasırları güneşe bakacak şekilde yerleştiriyoruz ki yanına oturabilelim. Bu noktaya da ‘hasırın tepesi’ diyoruz” diye anlatıyor.
Dut ağacından sepet yapma işinin yılın yakacak odun toplama sezonu bittikten sonra başladığını kaydeden Hadija Al-Abdullah, “Dut dalları önce kurutuluyor ve ardından nesiller boyu aktarılan geleneksel yöntemlerle elle dokunuyor. Dut ağacını tohumdan, fideden veya budama yoluyla dikiyoruz. Ağaç büyüyünce, yılın belirli zamanında dallarını yakacak odun olarak topluyoruz ve ardından sepeti veya hasırı elle şekillendiriyoruz. Bu işlem yorucu ve bazen bir gün sürebiliyor, ama hem geçim kaynağımız hem de kaybetmek istemediğimiz mirasımızın bir parçası” sözlerine dikkat çekiyor.
‘Bu ağaç aslında zengin bir miras’
Hadija Al-Abdullah, bu zanaatı bir yaşam biçimi olarak ailesinden kendisine miras kaldığını söyleyerek, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Bu zanaatı ailemden öğrendim. Çocukken annem ve babamın çalışmasını izliyordum ve zamanla onlardan öğrenmeye başladım. Evlerimizde modern yapı malzemeleri yoktu, yiyecekten barınağa kadar her şey için dut ağacına bağımlıydık. Dut ağacının faydaları sadece meyvesi ve yakacak odunuyla sınırlı değil. Yapraklarını hayvanlar için yem olarak kullanıyoruz, fazla odunu ise kışın ısınmak veya soba yakmak için depoluyoruz. Bazılarına basit görünebilir ama bu ağaç aslında zengin bir miras. Dut ağacı sadece bir ağaç değil, bütün bir yaşam biçimi. Onunla geçimimizi sağlıyoruz ve kalan yakacak odunları saklayıp, ısınmak ve yemek pişirmek için sobanın yanına koyuyoruz. Bu, bizim kolektif hafızamız.”
Bu bilgiyi gelecek nesillere aktarma konusundaki kararlılığını vurgulayan Hadija Al-Abdullah, "Hayat evrim geçiriyor, ancak bu zanaata bağlı kalmaya ve onu çocuklarımıza ve torunlarımıza aktarmaya devam edeceğiz; çünkü bu sadece bir kaynak veya gelenekten daha fazlasını temsil ediyor. Bu, hayatımızın ve kimliğimizin bir uzantısı ve yok olmasını istemiyoruz" diyerek sözlerini tamamlıyor.