Şaziye Aziz’in 65 yıllık sessiz tanıklığı: Afgan kadınların bitmeyen direnişi

Afganistanlı Şaziye Aziz’in 65 yıllık yaşamı, Zahir Şah döneminden Taliban yönetiminin baskısına uzanan bir direniş ve hayatta kalma hikayesi.

BAHARİN LEHİB

Parvan- Afganistan’ın tozlu bir köyünde, savaşın, yoksulluğun ve erkek egemenliğinin gölgesinde doğan Şaziye Aziz’in hayatı, ülkesinin yarım yüzyıllık tarihinin bir özeti gibi. Zahir Şah’tan Taliban’a uzanan bu çalkantılı dönemde Şaziye, bir kadın ve anne olarak hem yoksulluk hem de savaşın yıkımıyla mücadele etti. Eğitim hakkı elinden alınan, eşini savaşta kaybeden Şaziye Aziz, bugün yeniden baskı altındaki milyonlarca Afganistanlı kadın gibi, kızlarının daha özgür bir ülkede yaşamasını istiyor.  

Afganistan’daki farklı dönemlere şahit oldu

Afganistan’ın bir köşesinde, Zahir Şah’ın 27 yıllık iktidarından sonra Şaziye Aziz orta halli bir ailede dünyaya geldi. O ailede ilk çocuktu. Şaziye Aziz, 65 yıllık yaşamında Afganistan’daki farklı rejimlerin deneyimlerini yaşadı ve başından geçenleri şöyle anlattı:

“Orta halli bir ailede doğdum. Annemle babamın on çocuğu vardı; altı kız, dört erkek. Ben büyük kızlardan olduğum için ev işlerinde ve tarımda temel bir rol oynadım. Sadece ilkokul üçüncü sınıfa kadar okuyabildim. O zamanlar devlet aileleri kız ve erkek çocuklarını okula göndermeye zorluyordu. Bir öğrenci üç gün okula gelmezse, okul idaresi evine gidip durumunu sormak zorundaydı. Mazeret yoksa, aileyi çocuklarını okula göndermeye zorlarlardı.

Ama birçok aile hala okuryazarlığın öneminin farkında değildi ve bahaneler üreterek çocuklarının okula gitmesini engelliyorlardı. Bizim ailemiz de onlardan biriydi. Tüm kardeşlerim okuma yazma öğrenemedi çünkü babam nüfuzlu biriydi ve devlet görevlileri arasında birçok tanıdığı vardı. Bu yüzden okul idaresinin bizi okula göndermesi için eve gelmesine izin vermezdi. Annemle babam oğul umuduyla hep kız çocuk doğurdu; sonunda oğullar doğdu. Sonuçta biz kızlar hem ev işi hem de tarım işlerini yapmak zorunda kaldık ve anneme çocuk bakımında yardım ettik. Bu yüzden eğitimime devam edemedim.”

Kadınlar haklarını savunuyordu

On beş yaşına kadar köyünden dışarı çıkmayan Şaziye Aziz, babasının amcasının oğlu ile evlendirildiğini söyledi ve şunları dile getirdi: “O zamanlar Mohammad Daoud Han’ın, Afganistan’ın ilk cumhurbaşkanının dönemiydi. Kâbil’e geldiğimde Kâbil’deki kadınların farklı olduğunu anladım; çoğu okumuş, bilinçli ve daha iyi imkanlara sahipti. Yürüyüşlere katılıyor, taleplerini dile getiriyor ve ataerkil toplumun onları ezmesine izin vermiyorlardı. Kadın düşmanlığı kokan her yasa ve davranışla mücadele ediyorlardı. Daha sonra biraz daha gezdim ve Afganistan’da Kâbil’deki gibi çok sayıda kadın olduğunu gördüm. Ta ki darbeye kadar. O sırada köye dönmüştüm ve birkaç küçük çocuğum vardı. Babam ve köyün erkekleri Sovyetler Birliği’nin ülkemize saldırdığını söylediler. Tüm erkekler el yapımı silahlarla silahlandı ve devlete ve Rus güçlerine karşı cephe kurdu. Köyümüz defalarca bombalandı ve birçok arkadaşımızı, sevdiklerimizi kaybettik. Amcamın iki kızı da ölenler arasındaydı. Her düğün veya toplantıda Halkın Demokratik Partisi güçleri fark ederdi ve bombardıman uçaklarıyla oraları kana bulardı. Ya da tanklarla köylere girer gençleri tarayıp öldürürlerdi.”

‘Benim felaketim o gün başladı’

Kadınların öfkesinin giderek büyüdüğünü ifade eden Şaziye Aziz, “Rus güçleri bir köye girince kadınlar evlerin çatısına çıkıp kaynar suyla ‘karşılama’ yapardı. Bizim köylerdeki birçok kadın böyle davranıyordu. O zamanlar beş çocuğum vardı. Beşinci çocuğum, kızım, 20 günlükken babası Ruslar tarafından kurşunlanarak öldürüldü. Benim felaketim o gün başladı. Beş küçük çocukla, terzilik yapıp insanlara elbise dikerek ve borçla yaşamı zorlanarak sürdürdüm. Yıllar sonra Ruslar yenildiğinde herkes, ben de dahil, sevinmiştik ve koşulların düzeleceğini sanmıştık. Ancak Sovyetlere karşı direniş savaşında Ahmed Şah Mesut ve Gulbeddin Hikmetyar’a bağlı kişiler köylerimize girdiklerinde, insanların eşyalarını zorla alıyor ve tehdit ederek en iyi yiyecekleri istiyorlardı. İnsanlar savaş koşullarında yaşıyordu. Kızların tecavüze uğramasından korkan aileler kızlarını küçük yaşta evlendiriyordu. Bazı komutanlar, bugün Taliban’ın yaptığı gibi, zorla kızları nikâhlıyorlardı” şeklinde konuştu.

Tek dileği özgür bir yaşam

Kadınların “İslam”, “şeriat” ve “gelenek” adı altında kurban edildiklerini anlatan Şaziye Aziz, şunları anlattı:

“Taliban Kabil’i aldığında ben Parvan şehrinde çocuklarımla yaşıyordum. Ahmed Şah Mesut ile Taliban arasında savaş başladı ve biz evimizi terk etmek zorunda kaldık. Döndüğümüzde tüm malımızın Mesut’a bağlı kişiler tarafından yağmalandığını gördük. Defalarca evimizden kaçmak zorunda kaldık. Son yirmi yıl içinde bir ofiste çalıştım ve çocuklarım için daha iyi bir yaşam sağlayabildim. Hepsi evlendi. Şimdi en küçük çocuğumla birlikte yaşıyorum. Milyonlarca Afgan kadını gibi ben de çalışmaktan mahrum bırakıldım. Birkaç gösteriye katıldım ama Taliban beni şüpheli saydı ve evimi defalarca aradılar. Şimdi evdeyim ve tek dileğim kızlarımızın başarılı olmaları ve bir gün bu suçluların pençesinden kurtulmuş özgürlüğü görebilmek için sağ kalmak.”