Zamanın farklı aktığı Keçi Mağarası gizemini korumaya devam ediyor
Medeniyetleri birbirine bağlayan Dêrezor’daki Keçi Mağarası, henüz ortaya çıkarılmamış sırların tanığı.

ZEYNEP HALİFE
Dêrezor- Keçi Mağarası ( El-Tês Mağarası), Kuzey ve Doğu Suriye’de keşfedilmeyi bekleyen kadim bir sır gibi Baxoz Bölgesi’nin tam kalbinde saklı duruyor. Kayalar ve rüzgarın fısıltıları arasında yer alan bu mağara, nesiller boyunca aktarılan hikayelere tanıklık ediyor, tarihi ve efsaneyi birleştirirken derinliklerinde hala anlaşılması zor sırlar saklıyor.
Doğanın tarihle iç içe geçtiği Kuzey ve Doğu Suriye'nin kalbinde, kadim tarihiyle bilinen Baxoz Bölgesi’nde efsanelere konu olan Keçi Mağarası, İrsi Dağı'nın eteğinde bulunuyor. Mağarada, geçmişi bugüne taşıyan semboller hala varlığını koruyor.
Sırlarını koruyan bir dünya
Safiya Al-Ahmad, mağaranın tarihini ajansımıza anlatırken, burada coğrafyanın mitolojiyle iç içe geçtiğini ve gerçeği mitten ayırmanın zorlaştığını belirtiyor. Mağaranın sadece dağdaki oyuk değil çok daha farklı anlamları olduğunu ifade eden Safiya Al-Ahmad, “Burası başka bir dünyaya açılan bir kapı, zaman geçmesine rağmen sırlarını hala koruyan bir dünya" diyor.
Zaman farklı akar
Mağaranın adı, bölgede keçi sürüsüne bakan genç bir çobanın, bir erkek keçinin kaçıp mağaraya girmesini anlatan bir efsaneyle bağlantılı. Çoban keçiyi takip ettiğinde ikisi de ortadan kaybolur. Uzun bir süre sonra, erkek keçi beyaz saçlarıyla ortaya çıkar ve çobanın saçları da griye döner. Mağaranın içindeki zaman sanki farklı bir hızda akıyormuş gibi yaşanır.
İki ülkeye açılıyor
Safia Al-Ahmad, yerel kayıtlara göre mağaranın 8 kilometreden daha uzun bir alana yayıldığını ve sekiz kapıyla birleştirildiğini belirtiyor. Bu kapılardan birinin Irak sınırındaki Ramadi bölgesine açıldığını dile getiren Safiya Al-Ahmad, mağaranın bu sayede iki ülke arasında bir geçit ve iki medeniyet arasında bir sınır görevi gördüğünü ifade ediyor. Tam da bu yüzden mağaranın aynı zamanda stratejik ve coğrafi bir önemi var.
‘Hazinelerin hazinesi’
Mağaranın duvarlarına kazınmış semboller olduğunu anlatan Safiya Al-Ahmad, bu çizimlerin çok eski medeniyetlere dayandığını belirtiyor ve şöyle konuşuyor: “İçeride atılan her adım gizemli bir boşluğu ortaya çıkarıyor. Karanlık artıyor, hava inceliyor ve geçitler giderek daralıyor, sanki dünyanın kalbine giriyormuşsunuz gibi. Bu yer sadece bir mağara değil; gizli bir tarih ve belki de hazinelerin hazinesi.”
Efsanelerin sonsuz olduğunu söyleyen Safiya Al-Ahmad, "Mağaranın hazineler için bir saklanma yeri olduğunu söyleyenler var, bazıları da doğal koruma sağlaması ve gizli, izlenmesi zor girişleri nedeniyle yüzyıllar boyunca kaçanların sığınağı olduğuna inanılıyor. Gömülü hazinelerin varlığı ve bölgeyi koruyan gizemli güçler hakkında yerel söylentiler dolaşıyor ve bu da bazı bölgelere yaklaşmayı tehlikeli hale getiriyor" diye konuşuyor.
‘Tarihi kadınlar anlatmalı’
Safiya Al-Ahmad, Suriye'nin Kuzey ve Doğu bölgesindeki antik eserler ve mirasla ilgilenen yetkililere, bölgeye kazı ve bilimsel araştırma uzmanları göndermeleri, bölgeyi kapsamlı bir şekilde incelemeleri ve Suriye'deki önemli arkeolojik alanlar listesine eklemeleri çağrısında bulunuyor. Safiya Al-Ahmad, “Bu alan bilim insanları ve araştırmacılar için bir varış noktası olmayı hak ediyor. Aynı zamanda kimliğimizin ve kolektif hafızamızın bir parçası olduğu için de halk tarafından bilinmeyi hak ediyor. Bu arkeolojik alanların çevresinde kadınlara adanmış kültürel ve sosyal etkinlikler düzenlenmeli. Kadınlar sadece hikaye anlatıcıları değil, aynı zamanda tarih yaratıcılarıdır. Bugün, bu hikayeleri mağaranın kalbinden geri alıyoruz ve bunların üzerine yer ve insanların değerine dair yeni bir farkındalık inşa ediyoruz” diyor.