Nadia Allaoua romanlarında Afrikalı kadınların direniş hikâyelerine odaklanıyor

Cezayirli yazar Nadia Allaoua, savaş, yoksulluk ve geleneksel baskılarla mücadele eden Afrikalı kadınların yaşadığı zorlukları edebi bir dille anlatıyor. Eserlerinde kadınların direnişini ve gücünü merkeze alarak, karşılaştıkları zorlukları aktarıyor.

RABİA HURAYS

Cezayir- Mağrip ve Afrika edebiyatının dikkat çeken isimlerinden Cezayirli yazar Nadia Allaoua, savaş, yoksulluk ve Afrika’nın bazı bölgelerinde hâlâ süregelen kadın sünneti, zorla evlendirme, sistematik şiddet, eğitimsizlik ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi baskıcı gelenek ve uygulamalardan kaçmak zorunda kalan Afrikalı kadınların yaşadığı zorlukları edebi bir dille okuyucuya aktarıyor.

Dikkat çeken eserleri

Nadia Allaoua’nın romanlarında çeşitli kadın imgeleri öne çıkıyor. En dikkat çeken eserleri arasında Varoluşun Labirentleri, Noursin Al-Harraq ve Yaşlılar Yurdunda Kalan ile son yayımlanan ve Nijerya kökenli Afrikalı genç bir kadının biyografisini konu alan “Bagara’dan Tin Zouatine’e” yer alıyor.

Eserlerinde kadın karakterler öne çıkıyor

Nadia Allaoua’nın romanlarında dikkat çeken noktalardan biri, “savunuculuk”

yaklaşımını benimsemesidir. Yazar, eserlerinde yer verdiği kadın karakterlerin çoğunun sonunda takdir edildiğini, motive olduğunu ve içsel bir aydınlanmaya ulaştığını vurguluyor. Özellikle Bagara’dan Tin Zouatine’e adlı romanında bu yaklaşım belirgin biçimde hissediliyor. Nadia Allaoua, bu eserinde kadınlara yüklenen anlamı şu sözlerle ifade ediyor: "Önemli bir noktayı vurgulamaya çalıştım. Kadın bir beden değil, bir enerji, bir ruh ve bir varlıktır. Amacına ulaşmak ve ideolojisini savunmak için adaletsizliğe ve baskıya meydan okur, erkeklerin kaldıramadığı şeylere katlanabilir."

Afrikalı kadınların göç deneyimleri

Romanlarında Afrika kadınlarının göç deneyimini ele alan Nadia Allaoua, Afrikalı kadın karakterlere hem fiziksel hem de zihinsel açıdan odaklanmakta ve Afrika gelenek ve göreneklerini ön plana çıkarmaktadır.

Afrikalı çocuğun hikayesi

Nadia Allaoua, kendisine ilham veren bazı deneyimlerini şu sözlerle paylaştı: “Blida eyaletinin sokaklarında ve pazarlarında dolaşmaktan keyif aldığımı hatırlıyorum. Bir gün dikkatim burayı sanki memleketiymiş gibi gören Afrikalı bir kızın üzerinde yoğunlaştı. Perişan bir görünüme sahipti, tozla ıslanmış yırtık giysileri, şişmiş ayakları ve yüzündeki tüm ayrıntılar gözlerimin önüne geldi. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen rahat, güvende ve neşeliydi. On yaşındaydı, çölde geçirdiği yolculuğa ve yerinden edilmesine nasıl dayanabildi? Yüz hatları ve davranışları aklımda kaldı, çocukça hareketleri her göz kırpışımda tekrarlandı. O kızın bitkin ruhu için silinmeyecek bir anı bırakmaya karar verdim. Ertesi sabah, bu kızın hikayesinden esinlenerek yazmaya başladım.”

‘Savaşın getirdiği acılar ile yüzleşiyorlar’

Afrikalı kadınların mücadelesini, direncin sembolü olarak gören Nadia Allaoua, "Afrikalı kadınlar, kendilerine karşı gerçekleştirilen en iğrenç ihlallerin ve bedenlerine dayatılan çağdışı mitlerin ve efsanelerin farkındadır. Afrika çölünün zorluklarına ek olarak, savaşın ve yıkımın getirdiği acılarla da yüzleşiyorlar. Kadınlar, bu acı gerçeklerden kaçmak ve daha güvenli, barışçıl ülkelere sığınmak için mücadele ediyorlar. Birçoğu ise bu süreçte Cezayir’e ulaşmayı başarabiliyor" ifadelerinde bulunuyor.

Edebiyat dünyasında Afrikalı kadınların varlığı ve yerinden edilme sorununu ele alan Nadia Allaoua, Afrikalı kadınların yaşadıklarının yeteri kadar yansıtılmadığını ifade ederek, “Afrikalı kadınların yerinden edilmesi üzerine yeterli kaynak ve roman referansının eksikliği nedeniyle, yazarlar bu konuyu belgelemek ve genişletmekte zorlanıyor” dedi.