Ahlam Ebu Assaf’tan kadın olmaya dair çarpıcı bir anlatı: Bir Kadının Susuzluğu

Suriyeli yazar Ahlam Ebu Assaf, “Bir Kadının Susuzluğu” romanında kırsal alanlarda yaşayan kadınların maruz kaldığı şiddeti, geleneklerin baskısını ve özgürleşme arayışını ele alarak bilgi, eğitim ve emeği kadınlar için birer direnç aracına dönüştürüyor.

ROCHELLE JUNİOR 

Süveyda – Suriyeli yazar Ahlam Ebu Assaf, Bir Kadının Susuzluğu adlı romanında Arap kırsalında kadın olmanın görünmeyen yaralarını edebiyatın diliyle açığa çıkarıyor. Geleneklerin şiddete dönüştüğü bir toplumsal yapı içinde kadının bilgi, eğitim ve emek yoluyla var olma mücadelesini anlatan roman, kadın yazınının direniş ve dönüşüm gücünü bir kez daha görünür kılıyor.

Kişisel deneyime dayanan anlatımıyla roman, kadının nasıl kuşatıcı bir toplumsal sistem içinde hapsedildiğini; seçeneklerinin kısıtlandığını, hareket alanının daraltıldığını ve varlığı ile kararlarının sanki toplumun ve ailenin ortak mülküymüş gibi ele alındığını ortaya koyuyor.

Ahlam Ebu Assaf, romanında kırsal örf ve adetlerin kadının bilincini ve yaşam biçimini nasıl derinden şekillendirdiğini; kendini ifade etmesinin engellendiğini, rolünün değersizleştirildiğini ve sürekli erkek otoritesi altına yerleştirildiğini anlatıyor. Romanın “susuzluk” olarak tanımladığı bu durum, özgürlük, tanınma ve adalet arayışının sürekliliğini simgeliyor. Çünkü geleneklerin kendisi, kadının bedeninden önce ruhunu hedef alan görünmez bir şiddet biçimi oluşturuyor. Romanın kadın karakterleri üzerinden okur, bilgi, eğitim ve çalışmanın, kadının sesini ve kaderini tayin etme hakkını yeniden kazandıran direniş araçlarına nasıl dönüştüğünü görüyor.

Kadın edebiyatı ve toplumsal zulüm döngülerini kırmadaki rolü

Ahlam Ebu Assaf, birçok kadın romanının, kadının maruz kaldığı toplumsal, fiziksel ve psikolojik zulmü açığa çıkardığını; aynı zamanda gerçekliği büyük bir dürüstlükle aşmaya çalışan kadınların hikâyelerini anlattığını belirtiyor. Kadın yazarların; toplumun, yasaların ve hatta kadının kendisinin ona uyguladığı baskıları görünür kıldığını vurgulayan Ahlam Ebu Assaf, “Kadın yazını erkek egemen edebiyatın yarattığı kalıplaşmış kadın imajını dönüştürdü” diyor.  Ahlam Ebu Assaf’a göre, kadın artık zayıf ya da baştan çıkarıcı bir figür değil; güçlü, etkin ve kendi geleceğini inşa edebilen bir özne olarak edebiyatta yer alıyor.

Arap kadın edebiyatı ve batı arasındaki fark

Ahlam Ebu Assaf, Arap feminist edebiyatının Batı’daki feminist edebiyattan köklü biçimde farklı olduğunu belirtiyor. Bu farkın kadının yeteneğinden değil, yaşadığı toplumsal ve kültürel baskılardan kaynaklandığını ifade ediyor.

Ahlam Ebu Assaf’a göre Arap feminist edebiyatı; geleneksel toplum yapısı içinde mücadeleye, sözlü ve fiziksel şiddete, dışlanmaya ve kadınlara adil olmayan yasalara odaklanıyor. Çoğu zaman hassas konuları açıkça dile getirmeyi engelleyen toplumsal kısıtlamalar altında yazılıyor. Batı feminist edebiyatı ise kadını toplumda tam bir özne olarak ele alıyor; bedensel ve cinsel özgürlükleri açıkça tartışıyor, deneyim, seyahat ve ev içi rollerin aşılması üzerinden güçlenmeyi anlatıyor.

Toplumsal ve siyasal zulüm kıskacında kadın

Ahlam Ebu Assaf, kadına yönelik zulmün, birbirine bağlı toplumsal ve siyasal bir yapının ürünü olduğunu söylüyor. Eskimiş geleneklerin hem erkeğe hem kadına zarar verdiğini kaydeden Ahlam Ebu Assaf “Ancak toplum tarafından baskılanan erkek çoğu zaman bu baskıyı kadına yöneltiyor. Böylece kadın iki katmanlı bir zulümle karşı karşıya kalıyor.”

Baba otoritesini ilk baskı biçimi olarak tanımlayan Ahlam Ebu Assaf, bu otoritenin çözülmesinin ancak kadının haklarının farkına varmasıyla mümkün olduğunu vurguluyor. Kadının özgürleşmesinin toplumun özgürleşmesi anlamına geldiğini ifade eden Ahlam Ebu Assaf; bilinçli ve etkin bir kadının daha adil bir toplumsal yapı inşa ettiğini dile getiriyor.

Yazar, kişisel deneyimin edebi metnin temelini oluşturduğunu da ekliyor. Kadının sınırlı bir alandan yazdığını ve bu nedenle kişisel deneyimin metinlerde güçlü biçimde hissedildiğini belirtiyor. Bir Kadının Susuzluğu romanına, özellikle eğitim yoluyla ekonomik bağımsızlığa ulaşma serüvenini dahil ettiğini söylüyen Ahlam Ebu Assaf, eğitimi onurunu korumanın tek yolu olarak tanımlıyor.

Kırsalda kadın olmanın zorlukları

Ahlam Ebu Assaf, “Kırsal alanda yaşayan kadının deneyimi, günlük hayattaki sayısız engelle kuşatılıyor. Kadın yalnızca toplumsal baskılarla değil, ağır yaşam yükleriyle de mücadele ediyor. Bir konferansa katılmak ya da kente gitmek bile gereksiz lüks olarak görülüyor” diye belirtiyor.

“Zaman, kırsal kadının mülkü değil; ev işleri, çocuk bakımı, tarla işleri ve hayvancılık arasında önceden paylaştırılmış durumda” diyen Ahlam Ebu Assaf devamında şunları dile getiriyor: “Kültürel ya da eğitsel herhangi bir faaliyet “ihmal” olarak değerlendiriliyor. Kadın, öğrenmek istediğinde sorgulanıyor: Kim yapacak, neden gidiyorsun, ne faydası var? Ulaşım zorlukları, uzun mesafeler ve erkek refakatçiye duyulan ihtiyaç, sosyal engelleri daha da ağırlaştırıyor. Kadının kendine ayırdığı tek bir saat bile yadırganıyor. Bu koşullarda bilgiye ulaşmak, başlı başına bir mücadeleye dönüşüyor.”

Ahlam Ebu Assaf, bu bakış açısının kadının hayallerini değersizleştirdiğini; ondan sadece çalışmasının ve susmasının beklendiğini söylüyor. Bu nedenle köylerde yaşayan kadının yazması ve kendini geliştirmesi, derin bir direniş eylemi anlamına geliyor.

Yazar, boşanma sonrası haklarını alamaması ve kızının miras işlemlerini ancak bir erkek refakatçiyle yürütebilmesi gibi kişisel deneyimlerini aktararak, kadının hukuken de nasıl görmezden gelindiğini gözler önüne seriyor.

Değişim aracı olarak edebiyat

Kadınların yazdığı edebiyat sıklıkla “feminist edebiyat” olarak sınıflandırılsa da Ahlam Ebu Assaf bu kavramı sınırlayıcı buluyor. Ona göre kadın edebiyatı, toplumun içinden konuşur; kadın-erkek ilişkilerini, gelenekleri ve erkek egemen düşüncenin etkilerini açığa çıkarır.

Kadın yazarın görevinin yalnızca gerçeği aktarmak değil, değişime katkı sunmak olduğunu vurgulayan Ahlam Ebu Assaf, edebiyatın doğrudan öğüt vermek yerine ikna edici karakterler üzerinden toplumsal yanlışı görünür kıldığında daha etkili olduğunu söylüyor.

Ahlam Ebu Assaf kadınların, ne kadar kültürlü olurlarsa olsunlar, hâlâ “mecburiyet mekânları”nda ve karar alma alanlarında yer bulamadıklarını ifade ederek, buna rağmen Arap kadın yazarların cesaretle yazmayı sürdürdüğünü ve Ahlem Mosteghanemi gibi örneklerle bu direnişi görünür kıldığına işaret ediyor.

Sözlerini, yazının yalnızca sanatsal bir üretim değil; toplumsal şiddete karşı günlük bir mücadele ve özgürlük arzusunun ifadesi olduğunu söyleyerek tamamlayan Ahlam Ebu Assaf, Bir Kadının Susuzluğu romanının kırsal geleneklerin sertliğini ifşa eden ve kadını dirençli, yaratıcı ve kurucu bir özne olarak sunan edebi bir belge olduğunu vurguluyor.