“Yürüyecek çok yolumuz var” diyen Zarife: Kürtlerin ilk kadın gerillası

Koçgiri ve Dersim isyanları denildiğinde akla bir kaç tarihsel isim gelir, bunlardan en önemli duraklardan biri de Zarife’dir. Hiç çocuk dünyaya getirmemiş olan Zarife, kendisinden sonra gelen binlerce kız çocuğunun isim anası olur, sembolü olur.

SUHAM AKMAN

Haber Merkezi - Kürt halkının ve özellikle Kürt kadınların önemli direniş sembollerinden biri olan Zarife, ilk kadın gerilla da olarak tarihe geçti. Zarife’nin adı Kuzey Kürdistan topraklarında “militan” kadın olarak geçer. “Türkün süngüsünün başladığı yerde Kürtlük biter” söylemlerinin Kemalistler arasında başladığı dönemlerde Zarife direnmeyi, direnişi örgütlemeyi kendisine esas alır. 1920’lerde Kürtlere karşı başlatılan soykırıma karşı Zarife de Alişer ile direnişe geçer. Ve artık direnişin adı olur. Aynı zamanda çevresindeki kadınları da örgütler ve nasıl öz savunma yapıldığını öğretir.

Adına kitaplar yazıldı şarkılar bestelendi

Adına yazılan kitaplarda rastlarız, birde tarihi vesikalarda. Haa bir de Kürtçe uzun havalarda, dengbêjlerin seslerinden de dinleriz Zarife’yi. Günümüze soluk tek bir resmi kalmıştır, omzunda çapraz fişeklik ve silahı, yanında ise Heval’i Alişêr. Soluk yüzü ancak ressamların mahareti ile renklendirilir ve silinmesin hafızalardan diye şimdi aslını kimse hatırlamasa da bir sima çizilir o kara fotoğrafın üzerine. Hoş, hafızalardan her ne kadar silinmek istense de o kendi halkının tarihine çoktan kazınmıştır ki.

Birçok çocuğun isim anası oldu

Yegane unvanı “Kürtlerin ilk kadın gerillası” olmuştur Zarife’nin. Ve ancak toplumsal cinsiyetçi kodlara, gericileştirilmeye inat o Alişêr yani eşinin silah arkadaşı, yoldaşı olmuştur. Okuma yazma bilen, savaşmayı-silah kullanmayı bilen, uzun boylu, endamlı bir kadındır Zarife. “Tipik Kürt fizyonomisine sahip” olarak tanımlanır. Anlatımlarda yer alan Zarife cesareti, yiğitliği ise “eşsiz” diye tarif edilir. Her yıl Dersim’e gittiği, halkının gayeleri için gittiği her yerde konuşmalar yaptığı, kadınlı-erkekli topluluklara hitap ettiği, nutuklar verdiği, aşiretler arasında meydana gelen çelişkileri çözmek amacıyla hakim duruş sergilediği de eklenir anlatımlara. Hiç çocuğu olmamıştır Zarife’nin ama o direnişçi olması için kendinden sonra birçok çocuğun isim anası olmuştur.

Zarife: Bizim daha çok yürüyecek yolumuz var

Dersim günlerine dair bazı aktarımlarda var. Buna göre; dönemin Dersim Mebusu Hasan Hayri Bey, Nuri Dersimi, Alişer ve Zarife arasında geçen münakaşada Mustafa Kemal’in Kürtlerin hakkını teslim edeceği söylenmekte. Bunun üzerine Zarife ise şöyle bir çıkış yapmaktadır: “Hevalêmin, anlaşılan o ki, hepimizin kendi doğruları var. Belli ki herkes kendi yolunda yürüyecektir. Dileğim o ki, ileride karşılaşacağımız yer Dêrsim’in selameti olsun. Biz kendi yolumuzu yürüyelim. Kanımca bu müzakerenin devamında bir fayda yoktur. Gelecek, davrananın olacaktır. Bizim daha çok yürüyecek yolumuz var, kalk gidelim.”

D. Munzuroğlu’nun aktarımlarından geçen Hasan Hayri Bey, Lozan Görüşmeleri sırasında Meclis’e milli giysilerle gitmiş bir sima olarak bilinirken, akıbeti 1925 yılında idam olmuştur.

“Hem siyasi hem de askeri bir Kürt kadınıydı”

Hakkında mücadelesi, direnişi ve katledilişi dışında nerede, ne zaman doğduğuna dair kesin bilgiler olmamakla birlikte halk anlatımları ve dönemin tanıklıklarının kaleme aldıkları çok şey ifade edilir. Bunlardan biri de Nuri Dersimi’nin ifadeleridir: “O (Zarife) aslan ki kendi döneminde okuma-yazma bilen, hem siyasi hem de askeri bir Kürt kadınıydı. Çok sefer Alişer bir şey yapmadan önce onun düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife savaşçıydı. Çok sayıda bayan da onunla birlikte savaştılar. Onlar da silahlıydılar. Çarpışmalar başlamadan önce silahlı eğitim aldılar, yaptılar.”

Alişer ve Zarife’nin katlini organize eden Nazmi Sevgen bile aslında hayranlığını gizlemeden şöyle anlatır: “Alişêr’in karısı Zarife dikkate şayan bir tiptir. Kocasının mücadelesinde bu kadının etkisi çoktur. Kocasına silahlı olarak her zaman refakat ve eşlik etmiş, sonunda o da kocasıyla birlikte kaçınılmaz sona ermiş fakat bu anda dahi Vanklı Efendi adında birisinin canına kıymıştır.”

Dersim’i “Başsız” bırakma çabaları

Osmanlı hegemonyacılığının ardından yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti her ne kadar kuruluşunu ve parçalanmış toprak bütünlüğünü Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye halkları ile birlikte sağlamış ve kurtuluş sırasında da sözler vermiş olsa da iş icraat zamanına geldiğinde “vaad edilen sözler” unutulup gitmişti çoktan. Kuruluştan çok kısa bir zaman sonra deyim yerindeyse “Kürt, Kürtlük” gibi olgular tabulaştırılmış, hak talep edenler ise derhal derdest edilme, katletme ile yanıt bulmuştur. Çok sayıda simayı saymak mümkün ancak bilhassa Dersim, Koçgiri bölgesinde öne çıkan simalara ilişkin dönemin Türk yetkililerinin “Başlarını istediği” biliniyor ve böylelikle isyanı örgütleyenlerin başı ile isyanlar “Başsız” bırakılmak isteniyordu. “Başları istenilen” isimlerin başında ise Seyit Rıza, Nuri Dersimi, Alişêr ve Zarife geliyordu. Seyit Rıza hile ile yakalanmış ve idam edilmiş, Alişêr ve Zarife “Başlarını vermiş”, Nuri Dersimi ise arkadaşları tarafından dönemin tanığı olarak dünya kamuoyunu bilgilendirmesi için ülke dışına çıkması istenmiştir.

Tarih 9 Temmuz 1937’yi gösterdiğinde Dersim’de bulundukları mağarada Alişêr ve Zarife başları kesilerek katledilir. Dönemin Valisi Korgeneral Abdullah Alpdoğan’a gönderilir. İsyancı olduğu kadar da tarihçi ve şair yönü ile de tanınan Alişêr’in bir sandık dolusu defter-kitabı Genelkurmay Harp Tarihi’ne gönderilmiştir. Aralarında “Dêrsim Destanı” isimli bir eserin de bulunduğu bilinmektedir.