Yerel Yönetimler ‘Kadın Kentleri’ belirliyor: Kadınların kent üzerindeki hakları hayata geçirilecek
Demokratik Yerel Yönetimler, 8 Kasım’da Amed’de yapacağı toplantıyla “Kadın Kentleri” belirleyecek. Kent dinamikleriyle yapılacak olan toplantının ardından, kadınların kent üzerindeki hakları hayata geçirilecek.
ARJÎN DİLEK ÖNCEL
Amed- Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kadınların yaşamlarını her alanda kısıtlarken, kentlerin-mekanların cinsiyetçi yapısı her zaman tartışma konusu olmuştur. Yönetimde eşitsizlikten, cinsiyete duyarsız bütçeye, mekanların güvensizliğinden, kadın hafızasına müdahaleye kadar kent yönetimleri, eril bir akılla şekillenmiş ve kadınları kamusal alandan uzaklaştırıp, evlere hapseden bir mekanizma olarak tarihten bugüne kadar varlığını sürdürmüştür. Ancak kadın mücadelesi bu dayatmanın ötesine geçerek, kendini her alanda var etmek için direniyor.
Bu direnişin bir sonucu olarak dünyada farklı tarihlerde ve farklı ülkelerdeki deneyimler, sadece mekansal olarak değil, kadın emeği ve hafızası üzerine kurulu bir demokrasi anlayışını da ortaya çıkardı. Bu deneyimlerden birkaçı şu şekilde;
“*Bogotá (Kolombiya): “Bakım Adaları” sistemiyle kadınların bakım yükünü azaltmak için kenti yeniden planladı; her adada kreş, çamaşırhane, eğitim ve dinlenme alanları kuruldu.
*Quito (Ekvador): UN Women işbirliğiyle tacizle mücadeleyi kentsel tasarıma dâhil etti; gece ulaşımı ve kamusal alan güvenliği kadınların denetimiyle güçlendirildi.
*Rosario (Arjantin): Toplumsal cinsiyet odaklı katılımcı bütçe modeliyle kadın forumlarının talepleri belediye bütçesine girdi, yüzlerce mikro proje hayata geçti.
*Umeå (İsveç): “Toplumsal Cinsiyetli Manzara” projesiyle kentin sokakları ve binaları kadın emeğinin hikâyeleriyle yeniden adlandırıldı.
*Kerala (Hindistan): “Kudumbashree” ağlarıyla dört milyondan fazla kadın mahalle düzeyinde yönetime katıldı, yerel ekonomi ve politika kadınların elinde dönüştü.”
Kürdistan’da kent yönetimi kayyımlar
Kadınlar hala dünyanın her yerinde eşitlik mücadelesi verirken peki kent yönetimleri ve kadın yaşamı arasındaki ilişki Türkiye’de nasıl? Bu sorunun yanıtını ararken, en çarpıcı örnekleri görmek için Kürdistan’a bakmak yeterli. Erkek-devlet anlayışının sık sık müdahalelerine maruz kalan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hakim olduğu Kürdistan’da, 2016 ve 2019 yıllarında belediyelere atanan kayyımlarla, Kürt iradesi yok sayılırken, kadın kazanımları da hedef alındı. 2016 ve 2019 yıllarında 159 Kürt partilerin yönetimde olduğu belediyeye kayyım atandı. 2024 yerel seçimlerinin ardından ise bu kez DEM Partili 10 belediyeye kayyım atandı. Her üç dönemde de kayyımlar kadın kazanımlarını hedef aldı.
Kadın özgürlüğü ve yaşamı hedef haline geldi
Kayyımlar ilk olarak kadın sığınma evlerini kapattı. Kadın politikaları müdürlükleri de ya kapatıldı, ya da erkek müdürler atandı. Kadın çalışanların birçoğu ihraç edildi veya görev yerleri değiştirildi. Kadın merkezlerine başvuran şiddete maruz bırakılan kadınların dosyalarına el konuldu, yaşamları tehlikeye atıldı. Kadınların adlarını taşıyan parklar, kent meydanları vb. yer isimleri değiştirildi. Kadın merkezlerinin binaları AKP’nin çeşitli kurumlarına bedelsiz hibe edildi.
2024 yerel seçimlerinin ardından yönetime gelen DEM Parti’nin ilk hedefi kayyımların izlerini silmek ve kadınların elinden alınan hakları yeniden sahiplerine teslim etmek oldu. Kadın kentleri için kolları sıvayan Yerel Yönetimler, kadınların eşit söz hakkına sahip olması, kooperatif üretiminin ve yerel ekonominin kadınların yaşamıyla uyumlu biçimde örgütlenmesi, kamusal alanların ve ulaşımın kadınlara duyarlı biçimde planlanması, kadınların belleğinin yeniden kentin hafızasında görünür kılınması için yeni bir hazırlık içinde.
Demokratik Yerel Yönetimler, 8 Kasım’da yapacağı geniş katılımlı toplantıyla “Kadın Kentleri” belirleyecek. Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği (GABB) Kadın Politikalar Müdürlüğü Eğitim Birimi Koordinatörü Eda Bazencir, 8 Kasım’da yapılacak toplantının amacını anlattı.
8 Kasım’da ‘Kadın Kentleri’ belirleniyor
Eda Bazencir, 8 Kasım’da yapılacak toplantıya ve toplantının amacına ilişkin şu bilgileri verdi: “Bu çalışma özellikle yerel yönetimlerin DEM Partili belediyelerde olduğu alanları kapsayacak, ancak uzun vadede tüm belediyeleri kapsayacak bir çalışma olacak. Fakat başlangıç olarak beş pilot bölge üzerinden çalışmanın startını vereceğiz. Bu 5 pilot kent; Amed, Edremit, Cizre, Nusaybin ve Yüksekova. Fakat uzun vadede bütün yerel yönetim alanlarında “Kadın Kenti” programını güçlendirmeyi hedefliyoruz. Toplantı, 8 Kasım'da yapılacak, toplantıda şehrin bütün dinamikleriyle bir araya geleceğiz. Sendikalar, meslek odaları, akademi, mahallelerden kadınlar, bakım yükümlülüğü ile sorumlu kadınlar, yani kısacası kentin tüm dinamikleri toplantıda olacak. Bu süreci beraber nasıl yürütebiliriz? İhtiyaçlarımız ne? Sorunlarımız ne? Önerilerimiz ne? Bu tartışmaları yürüteceğiz bir toplantı olacak.”
1999’dan günümüze ‘eşit temsiliyet’ iddiası
“Neden böyle bir çalışmaya ihtiyaç duyuldu?” sorusunu yanıtlayan Eda Bazencir, çalışmanın yeni olmadığını belirterek, 1999 yılında Kürt Kadın Hareketi’nin yerel yönetimlerde eşit temsiliyet iddiasıyla yola çıktığı yılları hatırlattı.
1999 seçimlerinde 3 kentte pilot olarak kadın adayların gösterilmesi kararı alındı ve Mukaddes Kubilay Doğubeyazıt’ta, Cihan Sincar Kızıltepe’de ve Ayşe Karadağ Derik’te belediye başkanı seçildi.
‘Kayyım atamalarıyla sekteye uğrayan bir çalışma’
Eda Bazencir, “O zaman üç kadınla yola çıkıldı ve üç kadınla seçim kazanıldı. Bu iddiayı büyütmek de zaten hedefler arasındaydı. Zaman içerisinde eşit temsiliyet alanlarında kadın sayıları arttı. Zaten 2014 yılında da eşbaşkanlık sistemi ile eşit temsiliyet iddiası tamamen hayata geçirilmiş oldu ve o günden bugüne Kürt Kadın Hareketi’nin gündeminde olan bir konu. Yaşadığımız şehirleri, kadın kentine dönüştürmek, kadınların özgür, eşit, katılımcı bir noktada olduğu bir çalışma yürütmek ve bu alanları değiştirip dönüştürmek gibi bir hedefimiz var. Yani bu yeni bir süreç değil. Sadece kayyım atamalarıyla beraber aksayan, belki de yer yer askıya alınan bir çalışma. Tekrar belediyeler kazanıldıktan sonra pratik alanda hızlıca ‘nasıl bu geçmiş iddiamızı hayata geçirebiliriz’ diye yeniden başlattığımız bir çalışma diyebilirim” dedi.
Kadınlar ve kent hakkı
Kentlerdeki yapısal sorunlara işaret eden Eda Bazencir, “Bu noktada ‘kent hakkı’ üzerinden tartışmak anlamlı olabilir. Yani kadınların kent üzerindeki hakkı ne? Bu kavram üzerinden tartıştığımızda, var olan bir haktan değil, kökten değiştirebilme hakkından bahsetmek gerekiyor. Kökten bir değişim içinde kadınlar olarak tahayyülümüz olmak zorunda. Fakat bugün var olan erkek egemen zihniyet, kadını yine ikincil bir statüde görüyor, dışlayan, görmeyen bir yerde duruyor. Dolayısıyla da militarist, cinsiyetçi, milliyetçi bir alanda bir özgürlükten söz etmek mümkün değil. Çünkü bu kentler eril bir akılla tasarlanıyor. Bu sorunun sermaye ile de ilişkisi var, sermaye rant alanına dönüşüyor. Dolayısıyla da bu rant alanı, erkeklerin tekelleştiği ve hüküm sürdüğü bir noktaya vardığında burada herhangi bir özgürlükten söz etmek zaten mümkün olmuyor” diye belirtti.
Soyut ve somut mekanlar tartışılacak
Yerel yönetimlerin iddiasının, “demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü alanların yaratılması” olduğunu belirten Eda Bazencir, toplantının da bu amaç üzerine şekilleneceğini ifade etti ve şöyle dedi: “Soyut mekan nedir? Somut mekan nedir? Bunları da tartışmak gerekiyor. Soyut mekan bizim için ne ifade ediyor? Bu iktidarın, erkek egemen zihniyetin kendini var ettiği alanlar ve buna karşı somut mekanlara nasıl bir perspektif sunabiliriz? Buraları nasıl güçlendirebiliriz? Bunları konuşacağız. Dolayısıyla birlikte karar vereceğimiz bir mekanizma inşa ediyoruz. Yani kadınların kentlerde yaşama dair ulaşımdan tutalım da barınmaya kadar, şiddet destek mekanizmalarına ulaşmaya kadar birçok sorun önümüzde duruyor.”
Kentlerde kadınların yaşadıkları sorunlara dair yapılan saha araştırmalarından örnekler veren Eda Bazencir, “Diyarbakır merkezli üç büyük mahallede yaklaşık 3 bin 500 kadınla görüşmeler alındı. Barınmaya ilişkin sorunlar açığa çıktı. Güneş görmeyen ve rutubetli evlerde yaşayan kadın ve çocukların astım hastalığına yakalanmış olması barınma sorununun diğer sorunları da nasıl tetiklediğini ortaya koyuyor. Eğer imar üzerinden bir şey tartışacaksak bunları konuşmak gerekiyor. Keza ulaşımda yine benzer sorunlar yaşanıyor. Yine sokaklarda kadınlar kendilerini güvende hissetmiyorlar. Sokak aydınlatmalarından tutalım, tenha alanlarda güvensiz hissetmeye kadar çok sorun var. Bunlar tartışacağımız çözüme kavuşturmayı planladığımız başlıklardan bazılarına örnek teşkil ediyor” ifadelerini kullandı.
Kadınlar ve kentin hafızası
Bir politika olarak kentlerden kadın tarihinin silinmeye çalışıldığını ifade eden Eda Bazencir, dünya tarihinde de kadın hafızasının yok edilmesi, kadın üretimlerinin yok sayılması, çalınması, görmezden gelinmesi ve erkeğe mal edilmesi gibi politikaların olduğunu belirtti.
Hafızayı diri tutmanın o toplumun kültürünü ve sosyolojisini de diri tutmayı ifade etiğini kaydeden Eda Bazencir, konuşmasına şöyle devam etti: “Bir örnek verecek olursam Hevsel Bahçesi’nde belli mevsimlerde kadınların ot toplama ritüelleri vardı. Bu ritüelin ortadan kaldırılması kentleşme ile beraber bunun da unutulması anlamına geliyor. Yine sokağa çıkma yasaklarında Sur’un yıkılması, orada yaşayan insanların hafızasına büyük bir darbeydi. Burada önemli olan hafızayı diri tutacak mekanların kurulması ya da bu hafızaya dair bir takım çalışmaların yürütülmesi olmalı. Bu çalışma orada yaşayan insanların eskiye dair anılarını diri tutmasına ve dayanışma, komşuluk ilişkilerine de güç verecek bir yerde olabilir.”
‘Kayyımların izlerini silmek için’
2016, 2029 ve 2024 yılında belediyelere atanan kayyımlara işaret eden Eda Bazencir, “Kadın Kenti” programının bir yönüyle kayyımların tahribatını da ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu söyledi. Eda Bazencir, konuşmasını şöyle tamamladı: “Kayyımlarla beraber kadın dayanışma merkezlerinin kapatılmasıyla kadına yönelik şiddet oranlarında artış oldu. İstatistiki veriler var, çalışmalar da bunu ortaya koyuyor. Zaten bu mekanizmaların yok edilmesi biraz kadınların özgürleşmesi, güçlenmesi, toplumda söz hakkı edinilmesinden ne kadar çekinildiğini, ne kadar korkulduğunu gösteriyor. Bunu bilmek, bunu görmek zaten başlı başına mücadele etmemiz gerektiği noktasında bir koşul oluyor.
Kayyumların kültür yolu festivalleriyle, bazı çalışmalarla demografik yapıyı, kültürü değiştirip dönüştürmeye dair pratiklerini de biliyoruz. Yani bunlar gerçekten de çok iç içe ve birbirinden bağımsız olmayan konular. Hala süren bir kayyum pratiği var. 2024 sonrası 10 belediyeye kayyum atandı. Dolayısıyla bunun neden yapıldığını iyi bilmek ve gerçekten de buna karşı bir yol yöntem belirlemek, izlemek bizim açımızdan önemli.”