‘Kayıp ile hayat arasında’: Gazze’li kadınlar enkazdan sanat yarattı

Gazze’de savaşın yıkıntılarından çıkan kadınlar, yaşadıkları acı, kayıp ve direnişi sanatla anlattı. On seanslık psikolojik destek projesi sonunda açılan “Kayıp ile hayat arasında” sergisi, “Hâlâ yaşıyor ve üretebiliyoruz” mesajını verdi.

NAGHAM KARAJEH

Gazze - Gazze’de 5 Kasım’da Eğitim Rehberlik Derneği, “Kayıp ile hayat arasında: Enkazdan doğan sanat” başlıklı bir sanat sergisi düzenledi. Sergi, savaşın enkazından çıkan kadınların acılarını sanata dönüştürerek var olma çığlıklarını renkler ve şekillerle dile getiriyor.

Sanat, psikolojik baskıyı ifade etmenin aracı

Proje koordinatörü ve serginin fikir sahibi Hind Ebu Necile, çalışmanın, dernek tarafından göçmen kadınlar ve çocuklarla yürütülen destek seansının sonucu olduğunu belirtti.

Hind Ebu Necile, psikolojik destek oturumlarını sanatsal bir ürüne dönüştürme fikrinin kolay olmadığını ama kadınların yaşadıkları büyük duygusal baskıyı ifade etmek için “alışılmışın dışında bir dil”e ihtiyaç duyduklarını ifade ederek, şunları söyledi:

“Kadınların yalnızca konuşmaya değil, içlerinde biriken enerjiyi dışa vurabilecekleri alanlara ihtiyaçları vardı. Sanat, şifaya giden en güzel yoldu. Çünkü fırça, kelimelerin söyleyemediğini söyleyebilir. Katılımcı kadınların çoğu, eşlerini, çocuklarını veya evlerini kaybetmişti. Kumaşlara ve kartonlara, kömür, okul boyaları ve geri dönüştürülmüş malzemelerle çizimler yaptılar.”

‘Sanat lüks değil, ihtiyaç’

Hind Ebu Necile, “Eserler çok basit malzemelerle yapılmış olsa da, içlerinde öyle bir samimiyet ve insani derinlik vardı ki, hiçbir konuşma seansı bunu veremezdi” diye belirtti. Ebu Necile’ye göre sanat, bu koşullarda bir lüks değil bir ihtiyaç. Gazze’deki kadınların çoğu, yakınlarını kaybetmenin ve bombardıman sahnelerini defalarca yaşamanın travmasını taşıdığını anlatan Hind Ebu Necile, “Buradaki kadınlar yalnızca savaşla değil, her gün varlıklarını kanıtlama mücadelesiyle de savaşıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Kadınların sesi duyuluyor

Hind Ebu Necile, derneğin kadınlarla ziyaretçiler arasında etkileşimli bir deneyim oluşturmayı hedeflediğini, böylece kadınların seslerinin duyulduğunu hissettiğini ifade ederek, “’Kayıp ile hayat arasında’ başlığı, kadınların her gün yaşadığı o ince çizgiyi yansıtıyor. Onlar savaşı seçmediler ama savaşa rağmen yaşamayı seçtiler” dedi.

“Katılımcılar arasında genç kadınlardan büyükannelere kadar her yaştan kadın vardı. Çemberler halinde oturup hikâyelerini paylaşırken, gözyaşları sohbete, sohbet kahkahaya, kahkahalar ise tabloya dönüştü” diyen Hind Ebu Necile, sanat yoluyla yapılan bu terapi seanslarının sonuçlarını “şaşırtıcı” olarak nitelendirerek “Sanat acıyı yok etmiyor ama onu ehlileştiriyor” diye belirtti.

Hind Ebu Necile derneğin bu çalışmayı devam ettirmeyi, okullarda ve yıkılmış bölgelerde gezici sergiler düzenlemeyi planladığını söyleyerek, “Sanat, insani adaletin eksik kaldığı yerde psikolojik bir adalet aracı olabilir” diye belirtti.

Geçici bir kurtuluş alanı

Katılımcılardan Naime Cündiye, kırklı yaşlarında bir kadın. Savaşta evini ve sahip olduğu her şeyi kaybetti. Kendi el çizimi olan büyük bir el figürünü göstererek şöyle anlattı:

“Sadece kendim kaldığımı hissettim, bu yüzden elimi çizdim. Her parmağıma bir duygumu yazdım: korku, kayıp, yalnızlık, sabır... Artık içimi dökecek kimse yoktu.”

Naime Cündiye, sanatı çadır hayatının karanlığında geçici bir kurtuluş alanı olarak tanımlayarak şöyle konuştu:

“Ne kadar konuşsak da kadınların çektiği acıyı anlatmak mümkün değil. Ateşkes ilan edildiğinde bile sevinemedik; çünkü kaybettiklerimiz çok büyük. Ama bu tür etkinlikler, bu uzun karanlığın içinde bize biraz ışık veriyor.”

Seanslara katıldıktan sonra bakış açısı değişti

Bir diğer katılımcı, otuzlu yaşlarındaki Amani Helles, savaşta ailesinin bir kısmını ve evini kaybetmiş. Başta çekinse de terapi seanslarına katıldıktan sonra bakışı değişen Amani Helles, “Başta bu oturumların zaman kaybı olduğunu düşünüyordum ama sonra kaybettiğim benliğimin bir kısmını geri kazandığımı fark ettim. Bugün artık ekmek ve su kuyruğunda bekleyen kadın değilim. Dünyaya, hâlâ yaşıyoruz ve yoktan güzellik yaratabiliyoruz demek istiyorum” dedi.

Amani Helles’e göre sanat, savaş mağduru kadınların ruhsal çöküşünü tedavi etmenin bir yolu. Amani Helles, “Bu tablolar sadece renk değil, dua gibiydi. Her fırça darbesi acı çekiyordu ama aynı zamanda bir yarayı da sarıyordu” diyerek, kendi evinin yıkıntılarını çizdiğinde ağlamadığını aktardı.

Kadınlar eserlerinin önünde gururla durdu

Sergide, kadınlar ve çocuklar tarafından yapılmış onlarca tablo ve küçük heykel yer aldı. Çoğu, enkaz altında yatan çocukları, kayıp yakınlarını ya da eski evlerine duyulan özlemi anlatıyordu. Basit malzemelere rağmen her eser, sanki acının kalbinden gelen bir hikâye taşıyordu. Etkinliğin sonunda, kadınlar eserlerinin önünde gururla durdu. Ziyaretçilerden biri şöyle dedi:

“Sanat enkazın içinden doğduğunda, slogandan daha gerçek olur.”