Dêrezor Ermeniler Birliği Eşbaşkanı: Soykırımın yaralarını devrimle sardık
Ermeni Soykırımı’nın üzerinden geçen 110 yıla rağmen hala yüzleşme yaşanmadığına dikkat çeken Dêrezor kenti Ermeniler Birliği Eşbaşkanı Nuşik Sarkis, soykırımın yaralarını devrim sonrası sardıklarını belirtti.

ZEYNEB XILEF
Dêrezor- Osmanlı Devleti tarafından 1915 yılında gerçekleştirilen Ermeni Soykırımı, insanlık tarihi için yüzleşilmeyi bekleyen büyük bir felaket olarak kabul ediliyor. Soykırımda Ermeni halkı sadece katledilme ve tehcirle sınırlı kalmadı, daha vahşi uygulamalarla da yüz yüze geldi.
Ermeni kadınları, erkeklerle birlikte ailelerini ve yurtlarını kaybederken aynı zamanda tecavüz, cinsel kölelik ve zorla evlendirme gibi vahşi uygulamalara maruz bırakıldılar. Bu durum, toplumsal dokunun parçalanmasına ve kimlik kaybına yol açtı. Pek çok kadın, İslam’ı kabul etmeye ve çocuklarını kendi kültürlerinden uzak büyütmeye zorlandı. Ayrıca, sürgün sırasında çocuklara ve yaşlılara bakmak gibi büyük sorumluluklar üstlendiler; açlık, susuzluk ve hastalıklara sabırla katlandılar.
Tüm bu yaşananlara rağmen, Ermeni kadınlar olağanüstü bir güç göstererek kimliklerini korumuş, yeni nesiller yetiştirmiş ve diaspora topluluklarında yeni hayatlar kurarak, yaşamını yitirenlerin anısını yaşatmışlar, Ermeni Soykırımı’nın tanınması ve adaletin sağlanması mücadelesini de sürdürmüşlerdir. Kuzey ve Doğu Suriye’nin Dêrezor kenti Ermeniler Birliği Eşbaşkanı Nuşik Sarkis, Ermeni tehcirini ve verdikleri mücadeleyi ajansımıza anlattı.
‘Soykırımın yaraları devrim ile sarıldı’
"Kadınlar bu katliamda en çok acıyı çekenlerdi. Ancak 2012’de Rojava Devrimi ile Kuzey ve Doğu Suriye’de demokratik sistemin kurulması sayesinde kadınlar yeniden ayağa kalktı ve kimliklerini korumaya başladılar" diyerek sözlerine başlayan Nuşik Sarkis, soykırımdan 110 yıl sonra, hala yüzleşmenin yapılmadığını vurguladı. Nuşik Sarkis, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Dini, etnik ve siyasi aşırılıklar savaş ortamında birleşerek kanlı bir arka plan oluşturmuştur. O dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nda İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kontrolü altında, Orta ve Doğu Anadolu’da Türk-İslam egemenliği kurma çabaları içindeydiler. Bu bağlamda, Ermeni varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir dizi saldırı başlatılmıştır.”
Nuşik Sarkis, Ermenilere yönelik bu saldırıların, o dönemde Ermenilerin kültürel ve örgütsel gelişimlerine duyulan öfkenin bir yansıması olduğunu belirterek, “Ermeniler, edebiyat çevirileri yapmakta, kendi iç işlerini yönetmekte ve doğum-ölüm kayıtlarını tutmaktadırlar. Bu durum, Osmanlı yönetimi tarafından bir ayrılıkçılık işareti olarak algılanmış ve Ermenilere yönelik düşmanlık beslenmiştir” dedi.
‘Osmanlı devleti Ermenileri hep tehdit olarak gördü’
Ermeni yerleşimlerinin sadece tek bir bölgeye dağılmadığını, Anadolu genelinde yayılmış olduklarını söyleyen Nuşik Sarkis, bu yüzden pratikte bir ayrılma fikrinin gerçekçi olmadığına dikkat çekti. Nuşik Sarkis, devamında şöyle konuştu:
“Kürtler ve Türklerle iç içe yaşayan Ermeniler, Osmanlı yönetimi tarafından sürekli olarak tehdit altında bırakıldı. Bu atmosferde, Osmanlı yönetimi feodal beylerin ve paşaların uyguladığı adaletsizlikleri görmezden gelmiş, bu kişiler ‘kâfir vergisi’ gibi zorlayıcı vergilerle Ermeniler üzerinde baskı kurmuşlardır. Ermenilerin tek hedefi ise, adalet ve onur içinde yaşamaktı. Ancak Osmanlı devleti, onları kazanmaktansa, diğer halklara karşı kışkırtmıştır. Hristiyan inançları, Ermenileri ‘kâfir’ ilan etmek için gerekçe olarak kullanılmıştır. Bu da 1915’teki büyük soykırımı hazırlayan olaylar silsilesini başlatmıştır.”
Soykırım iki aşamalı gerçekleşti
Osmanlı ve sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin gerçekleştirdiği katliamları hatırlatan Nuşik Sarkis, bunların 1915’in devamı olduğunu kaydetti. Ermeni Soykırımı’nın iki aşamada gerçekleştiğini ifade eden Nuşik Sarkis, şöyle devam etti:
“İlk aşama: 1910’da Selanik’teki İttihat ve Terakki toplantısında Türkleştirme politikası benimsenmiştir. İkinci aşama: 1914’te İstanbul’da yapılan gizli bir toplantıda Ermenilere yönelik imha planı detaylandırılmıştır. 24 Nisan 1915 tarihinde İstanbul’da, Ermeni aydınları ve din görevlileri tutuklanarak kamuya açık alanlarda idam edilmiştir. Aynı zamanda Ermenilere karşı halkı kışkırtan dini fetvalar yayımlanmış ve soykırımda halkın bir kısmı da aktif rol almıştır.”
Nuşik Sarkis, azınlıklara yönelik soykırımların, insanlık tarihinin en korkunç suçları arasında yer aldığını belirterek, bu tür suçların arkasında dini veya etnik ayrımcılık, iktidar hırsı, aşırı ideolojiler ve hukukun çökmesi gibi çok katmanlı nedenler bulunduğuna dikkat çekti.