Baskının aracı idamlar tutsakların direniş duvarına çarpıyor
İktidarların halkı baskı altında tutmak için kullandığı idam cezaları görünen en büyük şiddet biçimidir. İran’da “Jin, Jiyan, Azadi” ayaklanması sonrası özgürlük talebini baskılamak için artan idamlar, direnişle karşılanıyor.

VIYAN MAHRPERWER
Mahabad – İdam cezaları, despotizmin itaati sağlamak, korkutmak ve yok etmek için kullandığı en görünür şiddet sembollerindendir. İnsan bedenine uygulanan en uç şiddet biçimi olarak kabul edilen idam, tarih boyunca baskıcı rejimlerin temel araçlarından biri olmuştur. Toplumlarda hiyerarşik yapıların gelişmesiyle birlikte, soykırım ve idam gibi yöntemler, itaat sağlamanın ve korku yaratmanın bir yolu hâline gelmiştir. Bu miras, zamanla totaliter ve ideolojik rejimlere taşınmış ve idam, bir "ölüm makinesi" olarak yeniden yapılandırılmıştır. Günümüzde İran gibi ülkelerde bu yöntem hâlâ kullanılmakta; özellikle kadınlar hedef alınmaktadır. Peki, bu baskı aracı neden kullanılmakta ve İran hükümeti bunu nasıl uygulamaktadır?
İdamla kadın mücadelesi hedef alınıyor
İnsanların tanınması bir yolculuktur. Yaşanan olaylar bireylerin psikolojisini derinden etkiler ve bu etkiler, zamanla toplumsal hareketlere de yansır. Baskıcı rejimlerde alınan idam kararları, yalnızca suçları cezalandırmak için değil, aynı zamanda protestoları bastırmak ve toplumu sindirmek için de bir araç olarak kullanılır. Bu bağlamda, İran’da “Jin, Jiyan, Azadî” (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganıyla başlayan halk ayaklanmasına katılanlar, idamla cezalandırılmakta ve rejim otoritesini yeniden tesis etmeye çalışmaktadır. 1980’lerde Doğu Kürdistan’da yaşanan idamlar da Kürt halkının özgürlük mücadelesini bastırma amacını taşıyordu. Bugün ise Pexşan Ezizî, Werîşe Mûradî ve Şerîfe Muhammedî gibi kadın aktivistlere verilen idam cezaları, İranlı kadınların mücadelesini hedef almaktadır.
İdam: Otoritenin yeniden tesisi ve korkunun aracı
Baskıcı rejimler için idam, yalnızca bir ceza değil; özgürlük taleplerinin önünü kesmek amacıyla kullanılan bir yöntemdir. İdam cezaları, rejimin halk üzerindeki mutlak gücünü göstermek ve korku atmosferi yaratmak için psikolojik bir silah gibi kullanılır. Ancak bu yöntem genellikle toplumları sindirmekten çok, direnişi körükleyen bir etki yaratıyor.
Toplumu duyarsızlaştırma ve şiddet döngüsü
İdamların bir güç gösterisi olarak uygulanması, şiddet döngüsünü derinleştirir. Bu döngü, diğer bölgelere yayılabilir ve daha fazla insanı boyun eğmeye zorlayabilir. Rejimle iş birliği yapan toplum kesimleri de oluşabilir. Örneğin, cinayet veya uyuşturucu gibi siyasi olmayan suçlardan verilen idam cezaları, bazı kesimlerce meşru görülebilir. Oysa nedeni ne olursa olsun, idam cezası gibi uygulamaların yasalarla meşrulaştırılması, toplumda şiddeti normalleştirmektedir. Bu noktada asıl sorun, idam cezasına gerekçe olarak sunulan ayrımcı ve ideolojik yaklaşımlardır. Bu tür yaklaşımlar, toplumsal kutuplaşmayı ve şiddet eğilimini artırır. İran'da rejim yanlılarının siyasi muhalifler veya Bahailer için idam kararlarını desteklemesi, bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.
‘İdama Hayır’ demek: Özgürlüğün ilk adımı
Bugün İran’daki cezaevlerinde birçok kişi idam tehdidi altındadır. Ancak toplumun gerçekleştirdiği protestolar ve sessiz direnişler, özgür bir yaşama giden yolun kapılarını aralamaktadır. Doğu Kürdistan halkı bu direnişin öncülerindendir. Siyasi idamların öncesinde ve sonrasında medya, toplumsal propaganda, dükkân kapatma ve kitlesel toplantılar gibi yöntemlerle kararlılıklarını ortaya koymuşlardır. Bazı durumlarda halk baskısı sonucunda idam cezaları geri çekilmiştir. Bu durum, şiddet döngüsünü durdurmak adına önemlidir.
İran rejimi, “Jin, Jiyan, Azadî” ayaklanmasına katıldığı için idam cezası verilen bir tutukluya yönelik Bokan'da başlatılan bağış kampanyasını engellemeye çalışmıştır. Bu, halk dayanışmasını kırma ve toplumsal inancı zayıflatma çabasının bir örneğidir. Ancak cezaevlerinde ve dışarıda sürdürülen “Salı İdama Hayır” gibi kampanyalar, halkın susturulmak istendiği bir sistem karşısında güçlü bir direniş biçimi olarak öne çıkmaktadır.