‘Barışın yükü ağırdır’ diyen kızının izinden gidiyor: Savaş bitmeli

Nezahat Teke ve Kudret Eryılmaz, çocuklarını onurlu bir barış uğruna toprağa vermiş iki Kürt anne. Savaşın en kirli yanı ile tanışan iki kadın şimdi barış sürecinin başarıya ulaşması için çalışıyor ve “Umutlu bekleyişimiz sonuçlansın” diyor.

ARJÎN DİLEK ÖNCEL

Amed- Barış ve Demokratik Toplum Süreci kapsamında Federe Kürdistan Bölgesi'nin Süleymaniye kenti kırsalında bulunan Şikefta Casenê'de 11 Temmuz'da gerçekleşen silah yakma töreninin yankıları sürüyor.

Meclis'te komisyon kurulması için partilerin temasları sürerken, DEM Parti İmralı Heyeti, hafta içinde CHP, MHP ve Gelecek Partisi genel başkanlarıyla görüştü. Bu kapsamda MİT Başkanı İbrahim Kalın ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan bir görüşme yaptı.

Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar edilmesi yıllarca insan kayıplarına neden oldu. Her iki taraftan da milyonlarca insan yaşamını yitirdi. Çatışmalı süreç ve savaş toplumsal, ekonomik ve siyasal krizlere neden oldu.

Savaş ve çatışmalı sürecin bitmesi için Kürtlerin verdiği mücadelenin ön saflarında yer alan beyaz tülbentli anneler, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın” ardından bu kez sürecin başarıya ulaşması için ön saflarda yer alıyor.

Bu kadınlardan biri Barış Annesi Nezahat Teke. Nezahat Teke, 2 Haziran 2000 tarihinde bedenini ateşe veren Nesrin Teke’nin annesi.

Amed’de 1981 yılında dünyaya gelen Nesrin Teke, Özgür Halk Dergisi’nin Amed temsilciğini yaptığı sırada Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirilişinin ardından başlayan “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemlerine katılarak, yaşamına son verdi.

‘Barışın yükü ağırdır’ 

Annesi Nezahat Teke’nin gözü önünde 2 Haziran 2000 tarihinde bedenini ateşe veren Nesrin Teke, annesine “Anne sen daha küçüksün, büyüyünce anlarsın eylemimi. Barış sürecindeyiz ve barışın yükü ağırdır ve insan kendini barış için feda edebilir” sözlerini kullandı.

Nesrin Teke, eyleminin ardından tedavi için götürüldüğü Adana Ortadoğu Hastanesi’nde 9 Temmuz 2000 günü yaşamını yitirdi ve cenazesi Amed’e getirildi.

Bu yükü annesi omuzladı

Nezahat Teke ise kızı Nesrin’in bu son sözlerinin yükünü omuzlayarak, “Barış Anneleri İnisiyatifi”nde yer aldı.

Yıllar sonra kızının hayali olan barış için yeniden bir kapı aralanırken Nezahat Teke, bu sürecin her anına tanıklık ediyor. Uğruna çocuklarını yitirdikleri yolun çiçeklenmesi için bir an olsun durmayan Nezahat Teke, Şikefta Casenê'de 11 Temmuz'da gerçekleştirilen silahları imha törenine de katıldı.

‘Ciğerimden bir parça toprağa verdim’

Nezahat Teke, 40 yıllık bir savaşın tanığı olduğunu söylüyor. Bu savaşın hem tanığı hem de kayıp veren tarafı olarak, barışın anneler için ne kadar kutsal olduğunu anlatıyor. “Bu savaşta en büyük zorluğu anneler yaşadı” diyor ve “ciğerim” diye seslendiği kızını bu uğurda toprağa verdiğini söylüyor.

Başka Nesrin’ler ölmesin diye…

Tüm kayıplara rağmen barışta ısrar ettiklerini söyleyen Nezahat Teke, barış umudunu şöyle anlatıyor: “Kızını kaybeden bir anne olarak, bir barış annesi olarak 25 yıldır bu mücadelenin içindeyim. Bizim tek bir sloganımız vardı; ‘Biz kaybettik başkaları çocuklarını kaybetmesin’ dedik. Umut ediyoruz ki tekrar silahlara ihtiyaç duyulmaz. Bu ancak kalıcı bir barış ile sağlanır.”

‘Çocuklarımız ölüyor, toprak altında yer kalmadı’

Annelerin bu süreçten beklentilerinin olduğunu ve artık devlet kanadından somut ve olumlu adımların atılması gerektiğini ifade eden Nezahat Teke, sürecin başarıya ulaşmasını istiyor. Nezahat Teke, “Devletten adım bekliyoruz. Kongre oldu, feshetme oldu, silahlar da bırakıldı. Atılması gereken adımlar artık atılmalı. Bu topraklarda anneler ya cezaevi önünde ya mezarlıkta ya da televizyon önünde elleri yüreklerinde, hüzünlü ve acı içindeler. Umut ediyoruz ve bekliyoruz, devlet adım atsın ve umutlu bekleyişimiz sonuçlansın” diyor.

‘Onurlu bir yaşam için ölüme de barışa da varız’ dediler

Bir diğer anne de Kudret Eryılmaz. Oğlunu Kürt özgürlük mücadelesinde kaybeden Barış Annesi Kudret Eryılmaz da 11 Temmuz’daki silahları imha törenine katılarak tarihi anlara tanıklık etti. Törenin anlamını değerlendiren Kudret Eryılmaz şöyle diyor: “O 30 kişilik grup tarihe adlarını altın harflerle yazdılar ve aslında bizlere şunu demek istediler ‘onurlu bir yaşam için ölüme de varız, barışa da varız.’ Bu eylemden sonra devlet adım atsın istiyoruz. Çocuklarımızın ve Önderliğimizin barış eli havada kalmamalı. Asker, polis annelerine sesleniyorum; doğuran anne, süt veren anne, sabahlara kadar başlarında durup, büyüten anne, ancak anneler ellerini taşın altına koyabilir. Türk anneleri onlara uzatılan bu eli tutsaydı bu savaş, bu kirli savaş bugüne kadar sürmezdi.”

‘Madem barış var, neden savaş uçakları kalkıyor?’

Kudret Eryılmaz, savaşa rağmen barış umudunu diri tuttuğunu, ancak artık barış için bir yola girdiklerini belirtiyor. Barış süreçlerinde iyi niyet göstergesi olarak tüm savaş uçaklarının durması gerektiğini belirten Kudret Eryılmaz, sürece dair eleştirisini şu sözlerle ifade ediyor: “Barış derken diğer yandan Erdoğan’ın savaş uçakları hala durmuyor. Günde 6-7 savaş uçağı kalkıyor. Kürdistan dağları bombalanıyor. Madem barış var, bu uçakların kaldırılma sebebi ne? Kafamızda soru işaretleri oluyor, uçakların kalkması uçurulması çelişkili bir durum, bu nedenle kafamız karışıyor. Bu savaş durmalı.”