Şam’da gündüz demokrasi gece katletme, ev baskınları, tutuklama…-ANALİZ

HTŞ’nin Şam yönetimini ele geçirmesinin ardından kadınlar ve halklar insanlık dışı uygulamalara maruz kaldı. Şam sokakları gündüz demokrasi söylemleriyle dolarken, geceleri ise halkların evi basılıyor, katliam ve tutuklamalar yaşanıyor.

LAYLA TAHA

Suriye’nin yönetiminin el değiştirmesi, yani başkent Şam’ın cihatçı HTŞ’nin denetimine geçmesi üzerinden yaklaşık 5 ay geçti. Bu süreç içerisinde Suriye halkları ve kadınları, daha önce yaşamadıkları kadar hak ihlali ve katliamlarla karşılaştılar. Beşar Esad’ın ülkeyi terk edip Şam’ı HTŞ- IŞİD’e teslim etmesiyle, Kuzey ve Doğu Suriye Bölgesi dışında kalan alanlarda yeni bir dönem başladı; bu dönem katliamlar ve kırımlarla dolu bir dönem oldu.

El Kaide bağlantılı IŞİD’in devamı cihatçı HTŞ, 27 Kasım 2024’te Halep’in batı kırsalında Esad rejimine yönelik saldırılar başlattığında, kimse bu kadar hızlı bir şekilde dengelerin değişeceğini tahmin etmiyordu. 27 Kasım günü Halep’e ilerleyen HTŞ, kenti çok kısa bir süre içinde alarak, yönünü Şam’a çevirdi. Arada kalan, Suriye’nin çok önemli kentleri olan Hama ve Humus gibi yerler, teker teker HTŞ’nin denetimine girdi. Cihatçı HTŞ Şam’a vardığında, rejim güçlerinin teslimiyet bayrakları çoktan dalgalanıyordu. Bir iki yerde rejime bağlı güçler silah sıksa da bu, tamamen göstermelik bir çabaydı. 8 Aralık 2024’te 1963’ten itibaren iktidarda olan Baas Partisi resmi olarak yıkıldı. Yerine ne geçtiği ise o günlerde tam olarak kestirilemiyordu. El Kaide ve IŞİD görünümlü çete üyeleri ve liderleri, Colani elbiselerini değiştirerek yeni bir görünümle ortaya çıktılar. İlk olarak sarık ve cübbeler çıktı, ardından takım elbiseler giyildi, kravatlar takıldı ve cihatçı sakallar kesildi. Tüm dünyaya, kanlı geçmişlerini unutturmaya çalışan bu katiller, yeni bir görüntüyle sahneye çıktılar.

Geçici bir yönetim oluşturan bu cihadist grubun ilk icraatı, 31 Aralık 2024’te imzaladıkları bir karar ile eğitim müfredatını değiştirmek oldu. Bu karar ile birlikte, Suriye ve kadın tarihi açısından önemli yeri olan Zenubya, Nazik El-Abed gibi isimlerin hayatlarının anlatıldığı kısımlar tarih kitaplarından kaldırıldı; fen bilgisi kitaplarından evrim teorisi çıkarıldı. Müfredatta dikkat çeken diğer bir değişiklik ise, başka halkların dışlanması oldu. HTŞ’nin ikinci icraatı ise 29 Ocak’ta kapalı kapılar ardında "Zafer Kongresi" adıyla bir grup savaş suçlusunu toplayarak, Colani’yi devlet başkanı olarak seçtirmeleri oldu. Durum giderek daha da kritik bir hal aldı. Suriye gibi çok renkli bir yapıya sahip bir ülkenin yönetimi, tekçi, aşırı dinci, kadın düşmanı ve halklar düşmanı bir zihniyetin eline geçmişti. Geçici yönetimin başkanı Colani, 13 Mart’ta geçici anayasa taslağını imzalayarak bu zihniyetlerini bir kez daha açığa vurdu. Bu anayasa taslağı, halkları ve kadınların haklarını açık bir şekilde reddediyordu.

Şam’da neler yaşandı?

HTŞ’nin Esad iktidarını devirmesi ve başkent Şam’ı ele geçirmesiyle birlikte durum değişti. Halkların, toplulukların, farklı inanç ve kültürlerin ortaklaşa yaşadığı, kendilerini ifade edebildikleri bir kentte artık korkunun rengi hakimdi. Özellikle kadınlar açısından yaşananlar, daha da karmaşık bir hale geldi. Erkek egemen sistem içerisinde yaşamaya zorlanan kadınlar, zaten bu zihniyetle her gün, her an mücadele etmek zorunda kalıyorlardı. Şam’daki cihadist HTŞ yönetimi ile birlikte kadınlar, daha da karanlık bir duruma sürüklendiklerini hissediyorlardı. İlk günlerde HTŞ, kendi yüzünü “demokratik ve modern” giysilerin arkasına saklamaya çalışsa da zihniyet IŞİD olunca değişim o kadar kolay olmadı. Söylemler ve uygulamalar arasında büyük bir fark vardı. Şam, eskiden kadınların rahatça dolaşabildiği, sosyalleşebildiği, belirgin ve her zaman önde olduğu bir şehirken, HTŞ ile birlikte bu şehir, sindirilmeye ve renginin silinmeye çalışıldığı bir hale geldi.

Özellikle 6 Mart’ta başlayan Alevi katliamı, IŞİD zihniyetinin yeniden hortlaması gibiydi. Suriye’nin sahil kentlerinde yaşananlar ancak böyle tarif edilebilir. Lazkiye ve Tartus gibi Suriye’nin en güzel şehirleri, "Rejim askerleri ve artıkları" gibi göstermelik sebeplerle tarihin kara sayfalarında yerini alacak Alevi katliamına tanık oldu. Cihatçı HTŞ, binlerce Alevi kadına, çocuğa, gence, yaşlıya saldırdı ve aileleri yok etti. Bu kentlerde görüştüğümüz kişiler, binlerce kayıp olduğunu, ailelerin yok edildiğini, özellikle kadınların kaçırıldığını belirttiler. Evet, tekerrür eden katliamcı erkek zihniyeti, binlerce kadını kaçırmıştı. Adlarının geçmesini istemeyen akrabalar, kaçırılan kadınların sayısının en az iki ya da üç bin olduğunu ve bu kadınların İdlib’de satıldığını söyledi. Yani bu kadınlar köle olarak satıldılar ve bu durum hala devam ediyor. Bahsedilen işte bu IŞİD zihniyeti. Hatırlatmak gerekirse, IŞİD çeteleri 2014’te Şengal’e saldırarak binlerce Êzidi kadını kaçırmış ve bu kadınları pazarlarda satmıştı. Êzidi kadınlar ve kız çocukları işkence ve tecavüze maruz kalmıştı. Sahil kentlerinde yaşananlar, Alevilere yapılanlar, kadınlara yaşatılanlar, ikinci bir Şengal trajedisidir!

Alevi katliamı ile halkı sindirmeyi, korku iklimi yaratarak kendilerine muhalif tüm güçleri susturmayı amaçladılar. Bu şekilde saldırıları devam etti ve bütün dünya, bu vahşete susarak onay verdi.

Kadınlar kendilerini güvende hissetmiyor

Bu saldırılardan sonra, Şam’da ortaya çıkan tabloda, hiç kimse kendini güvende hissetmiyor, herkes tedirgin bir şekilde sıranın kendisine gelmesini bekliyor. Her gece, Hristiyanların, Alevilerin, Süryanilerin ve Dürzilerin yaşadıkları mahallelerden baskın ve kaçırılma haberleri geliyor. Her gün… Gündüzleri, Şam sokakları o kadar normal ki, buranın sakinleri işlerine gidiyorlar, çarşıya çıkıyorlar. Burada yaşayanlar tedirgin ama temkinliler, fakat gece olunca, yani akşam saat 17.00-18.00 civarında, sokaklarda kimseyi görmek mümkün olmuyor. O zaman, yaratılan korkunun boyutları açıkça ortaya çıkıyor. Sokaklar boş, çarşıda herkes dükkanını kapatıyor, kadınlar evlerine yetişmek için büyük bir telaş içinde. Çünkü karanlığın çökmesi, kaçırılma, ev baskınları, şiddet, taciz ve tecavüz anlamına geliyor. Bu yüzden kadınlar, hızlı adımlarla evlerine bir an önce ulaşmaya çalışıyorlar. Erkekler daha kolay teslim oluyor bu karanlığa ve daha çabuk korkuyorlar, siniyorlar. Oysa kadınlar, sadece bekliyorlar, içten içe kabul etmiyorlar, tavırlılar ama bunu açığa vuracak bir ortaklaşmayı bekler gibiler. Şam’da her halk, inanç, kültür yer edinebilir ve buna toplumsal zemin oldukça müsaittir. Bu halklar mozaiği, kadınların renkli varlıklarında da gözlemleniyor. Fakat şimdi, kadınlar tek renge büründü. Sokakta başı açık kadın görmek giderek güçleşiyor. Şam sakinleri, HTŞ’nin denetiminde tacize, şiddete ve kaçırılmaya maruz kalmamak için başlarını kapatıyorlar. Sadece Şam’da değil, elbette, Halep, Humus ve Hama gibi şehirlerde de kadınlar sokaklarda artık neredeyse yok.

Halep sokakları kadınlara kapatıldı

Özelde Halep’ten gelen haberler hiç iç açıcı değil. Halep gibi kadim bir şehirde, Süryanilerin yaşadığı mahallelerde, "Müslüman olun" çağrıları yapıldığına dair bilgiler alınıyor. Yine oradaki kadınlar, gündüzlerin normal ve sakin geçtiğini, akşamları ise başka bir şehirde yaşıyor gibi olduklarını belirtiyorlar. Her sabah kalktıklarında, farklı mahallelerin ablukaya alındığını ve çığlıkların duyulduğunu söylüyorlar. Kadınlar, erkekler ve çocuklar kaçırılan ve katledilenler için ağlıyor, bağırıyor ve çaresizce etrafa gidip geliyorlar. Yardım isteyecekleri bir yer yok. Halep’te yaşayan Süryaniler ve diğer halklardan olanların tek umutları, aslında Şex Maksut ve Eşrefiye mahalleleri. Halep’ten ve Şex Maksut mahallesinden aldığım bilgilere göre; HTŞ’nin kontrolündeki mahallelerden, Şex Maksut ve Eşrefiye gibi mahallelere büyük bir göç var; gidemeyenler ise buralarda ev arıyorlar.

Efrin asimilasyonun merkezi haline Geldi

Halep gibi, Efrin de büyük bir katliamın eşiğinde, özellikle 18 Mart 2018’de Türk devletinin işgal etmesiyle başlayan büyük talan devam ediyor. Kentin demografisini değiştirmeye yönelik bu işgal harekâtı, burada yaşayan halkların kültürünü, dilini ve yaşam biçimini değiştirmeye çabalıyor. Efrinli Kürtlerin kültürel özelliklerini baskı, asimilasyon, fiziki şiddet, kaçırma, taciz ve tecavüz gibi yöntemlerle değiştirmeye çalışan zihniyet, kadınları da sessiz, pasif, renksiz ve kara çarşaflı hale getirmeye çalışıyor. Belki burada Efrinli kadınların baskın, öncü, sosyal ve cesaretli karakterlerine de değinmek gerekiyor. Baş eğmeyen kadınları, zor kullanarak başlarını eğdirmeye çalışan çeteler, kaçırma ve tecavüz gibi yollarla kadınlara saldırıyorlar. Özellikle köy ve kırsal kesimlerde yaşayan halk, biraz daha normal bir yaşam sürüyor olsa da şehir merkezi tam anlamıyla bir açık cezaevi gibi. Türk devletine bağlı komandolar her yerde ve istediklerini yapıyorlar. Efrin’den gelen haberlere göre; taciz olayları günlük bir hal almış durumda. Gündüzleri yaşam normal akışında devam ederken, geceleri ise talan, kaçırma, baskın ve katletme gibi olaylar baş gösteriyor. Efrin’den Şam’a gelen kadınlar, özellikle burada insanları radikal İslam’a yöneltmeye çalıştıklarını ve bunun daha çok Mesut Barzani’ye bağlı gruplar tarafından yapıldığını belirtiyor.

Dürziler nasıl cevap verecek?

Cihatçı HTŞ’nin başlattığı katliamlarda sıra Dürzi halkına gelmiş durumda, özellikle 28 Nisan gecesinde Şam’ın yakınındaki Caramana kentindeki Dürzilere saldıran çeteler büyük bir kıyım planı yapıyor. Lazkiye ve Tartus’daki Alevilere yönelik yaptıklarını şimdi Dürziler için planlıyorlar. Dürziler, bu katliam ve baskılara boyun eğmeyerek direniyorlar. Erkek egemen zihniyeti, kadınların yarattığı toplumsallığı hedef alarak yok etmeye çalışıyor. Dürzi kadınlar, bu zihniyeti hiçbir zaman kabul etmedi, etmeyecekler.

Yaşananlar, HTŞ’nin aslında sonunu da hızlandırıyor. Onların son çırpınışları, onları kurtarmaya yetmeyecek. Yaptıkları katliamlar ve kırımlar, onların sonunu getirecek. Önemli olan, bu karanlık zihniyete karşı toplumdaki en dinamik güç olan kadınların ve gençlerin daha fazla mücadele etmesidir. Bu kesim, sisteme karşı en büyük gücü ve potansiyeli barındırmaktadır. Bu nedenle, kadınlar olarak, bu katliamlara daha fazla sessiz kalmamalı, demokratik ve çok renkli bir Suriye’nin varlığı için mücadeleyi büyütmeliyiz.