İran’da kadın gazeteciler ve bağımsız sesler susturuluyor

İran’daki gazeteci kadınlar Dünya Basın Özgürlüğü Günü vesilesiyle yaşadıkları hak ihlallerine dikkat çekerken, ülkenin kendileri için açık bir cezaevine döndüğünü vurguluyor.

VİAN MEHRPARVAR

Mahabad- Her yıl 3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kutlanıyor. Ancak İran, bu anlamlı güne dünyanın en büyük gazeteci hapishanelerinden biri olarak giriyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) bu yılki Dünya Basın Özgürlüğü raporunda; İran, 180 ülke arasında 176’ncı sırada yer aldı. Bu sıralamayla İran, basın özgürlüğü açısından en kötü performans gösteren ülkeler arasında bulunuyor. Özellikle “Jin, Jiyan, Azadî” sloganıyla simgelenen devrimci ayaklanmanın ardından basına yönelik baskı daha da artı.

İran’da medya ciddi kısıtlamalar ve sıkı denetim altında. Yıllardır protestolar, kadın hakları ve işçi hakları gibi toplumsal ve siyasi konuları gündeme taşıyan bağımsız basın kuruluşları sistemli bir şekilde susturulmuş ya da ortadan kaldırılmıştır. Gazeteciler, çoğunlukla “rejime karşı propaganda” ve “ulusal güvenliğe karşı faaliyetler” gibi asılsız suçlamalarla yargılanmakta; bu süreçte İran’ın basın yasaları ve güvenlik odaklı düzenlemeleri konusunda hiçbir şeffaflık sağlanmamaktadır. Bu suçlamalar, basının sesini susturmak amacıyla baskı aracı olarak kullanılmaktadır.

İran’daki medya kuruluşları sadece ülkenin katı siyasi yasalarına değil, aynı zamanda Devrim Muhafızları Ordusu ve İstihbarat Bakanlığı gibi devlet kurumlarının kontrolüne de tabi tutuluyor. Bu kurumlar, haber yayın lisansları verme, gazetecilerin hareket alanlarını sınırlama ve içeriklere doğrudan müdahale etme yetkisine sahiptir. Bu denetim mekanizmaları, medyayı bağımsız bir bilgi kaynağı olmaktan çıkarıp iktidarın sözcülüğünü yapmaya zorlamaktadır.

‘Bu ülkede Gerçekleri yansıtmak suçtur’

Güvenlikten kaynaklı adını vermek istemeyen bir gazeteci ve insan hakları aktivisti, İran’daki basın özgürlüğü ortamını şöyle değerlendirdi:

“Bu ülkede, gerçekleri tarafsız biçimde yansıtmak suç sayılıyor. Bağımsız medya kuruluşları neredeyse hiç faaliyet gösteremiyor. Ekonomik baskılar ve güvenlik tehditleri, özgür ve eleştirel sesleri susturmak için sistemli biçimde kullanılıyor.”

Kadın gazeteciler ise erkek meslektaşlarına kıyasla çok daha fazla baskı, taciz ve engelle karşı karşıya kalıyor. Özgür kadın medyasının yokluğu, hükümet baskıları ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, kadın gazetecilerin mesleki yaşamlarını son derece zorlaştırıyor. Bu çok katmanlı baskı ortamı, kadın gazetecilerin önünde neredeyse aşılmaz engeller oluşturuyor.

İran’da cinsiyet ve etnik ayrım

Kariyerinin başından bu yana bu baskılarla mücadele ettiğini söyleyen başka bir kadın gazeteci de şunları aktardı:

“İran’da Fars ve Şii olmayan bir kadın gazeteci olarak büyük medya kuruluşlarında çalışmanız neredeyse imkânsız. Kadın olduğunuz için haber kaynaklarına erişiminiz kısıtlanıyor ve sahada görev almanız engelleniyor. Kadınlara özgü meseleler sansürleniyor. Bağımsız kadın medyasının yokluğu ve kadın odaklı haberlerin bastırılması, kadınların çığlığını susturmak anlamına geliyor.”

Baskı, sansür ve idama karşı gazetecilik

Son yıllarda İran'da kadın gazeteciler, daha önce görülmemiş düzeyde baskı ve tehditle karşı karşıya kalıyor. Zaman zaman mesleki faaliyetleri nedeniyle hapsedilen kadın gazetecilerin sayısı, erkek meslektaşlarını bile aşıyor. Örneğin, Gürcistan kökenli gazeteci Gina Modarres mesleki çalışmaları nedeniyle hapis cezasına çarptırılmış durumda. Kürt gazeteci ve sosyal hizmet görevlisi Pexşan Ezîzî ise halen cezaevinde bulunuyor ve faaliyetleri nedeniyle ölüm cezasıyla karşı karşıya.

İran devletine bağlı medya kuruluşları, insan hakları ve kadın hakları temelli medya faaliyetlerini hedef alarak bu gazetecileri ve hak savunucularını suç unsuru gibi göstermeye çalışıyor.

Tüm bu güvenlik baskılarına, tutuklamalara ve yaygın sansüre rağmen İranlı gazeteciler, çalışmalarını sürdürmenin yollarını aramaya devam ediyor. Birçok gazeteci kimliğini gizli tutmak zorunda kalıyor; bağımsız bilgiye erişimi sağlamak için dijital medya platformlarını ve yurtdışındaki medya organlarını kullanıyor. Halk gazeteciliği ve resmî olmayan haber ağları, sansürlenen içeriklerin dolaşıma girmesini mümkün kılıyor.

Bazı gazeteciler ise sansürü aşmak için sembolik dil, mizah ve dolaylı anlatımlar kullanarak gerçeği ifade etmenin yaratıcı yollarını buluyor. "Gazetecilik Suç Değildir" gibi kampanyalar, bireysel direnişin toplumsal harekete dönüştüğünü gösteriyor. Ülkeyi terk etmek zorunda kalan birçok gazeteci, yurtdışında da tehdit ve tacizlerden tamamen kurtulamamalarına rağmen, İran’daki gerçekleri dünyaya duyurmaya devam ediyor.