Fermanın tanıklığı: Kınalı saçlarından yuva yaptım -1-

Bir halk düşünün kadim topraklarda, kadim inançlarına sımsıkı sarılmış ve var olmak; yok olmamak en büyük dert! İşte böylesi kadim bir halkın fertlerinden yalnızca biri olan Beritan Şengalî...

Bir halk düşünün kadim topraklarda, kadim inançlarına sımsıkı sarılmış ve var olmak; yok olmamak en büyük dert! İşte böylesi kadim bir halkın fertlerinden yalnızca biri olan Beritan Şengalî, zayıf bedenine, kocaman bir kadın yüreği sığdırarak, tanıklığını anlatıyor bizlere. Yaşadığı her an bakışlarında yeniden canlanıyor. Tüm tariflerinde derin ve unutulmaz bir duygu saklı. Dosyamızda Beritan Şengalî’nin tanıklığını sizlerle paylaşacağız.

ROJBİN DENİZ

Şengal - Ferman zamanı kuşlar kızıla boyanmış toprağı, kadınların, çocukların çığlıklarının yükseldiği gökyüzünü bir baştan bir başa, feryatların eşliğinde acılarla gidip gelmişler. Kadın çığlıkları yüzlerine çarpmış, inememişler toprağa. Kan kokusu, ölüm kokusu vurmuş kanatlarına değen havaya. Gözleriyle, yürekleriyle bir acı ikliminin içinden geçmişler. Nice ölümler, zulümler görmüşler hiçbirisi bu gördüklerine benzemiyormuş.

Ferman, kendi zulmü varken değil, askerlerini alıp çekildiğinde, gerisinde bıraktıklarıyla anlaşılmıştı. O topraklardan ekmeğini alan kuşlar, kan kokusundan ağaçlara konmuşlardı. Bir baştan bir başa uçarken, götürülen, cenazeleri orta yerde bırakılmış, çığlık çığlığa kaçışan insanlara şahitlik etmişlerdi. “Elimde olsa da zulmün ellerindeki tüm insanları çekip göğe alsam, taşısam onları zulmün, vahşetin uzaklarına” demişlerdi içlerinden. En çok kadınların ve çocukların gözlerine takılı kalmışlardı. Kadınların kınalı saçlarına, boylu boyunca uzanan zülüflerine, her zaman rızkını cümle canlılarla paylaşan yüreklerine tutunmuş, onların hiçbir kafese sığmayacak özgürlük sevdasını kendi kanatlarına katık yapmışlardı.

Fermanın tanığı oldu

Yaşananların hepsine uçan kuşlar, toprak, gökyüzü ve bir de küçücük bedeniyle daracık tünelde saklanan Beritan tanıklık etti. Ferman, Şengal’in her yerini kasıp kavurdu ve en çokta  eski ve yeni pazarında (Suka Kevin û Suka Nu) zamansız yaşandı. Üç gün boyunca orada mahsur kalan Beritan, fermanın en canlı ve belki de yaşananların unutulmayan tanığı oldu.

Beritan Êzidi toplumunun ortak ruh, ortak anne duygularına çok küçük yaşta katılmış. Kız kardeşinin bir buçuk yaşında olan bebeğini sahiplenmiş ve ona annelik yapmış. Beritan’ın üç günün soluksuzluğu, sonrasında direnişini ve mücadelesini dinlemek ve dinlerken de yaşamak, onunla o anları hissetmek için gidiyorum yanına.   

Tüm kadınlar için savaşçı oldu

Beritan, kırgın ve öfkeli gözlerinin çizgilerini takip ederek yol alıyor ferman sonrası hayatına. Giydiği YJŞ üniforması, onu ortak anne duygularının çok ötesine, tüm Êzidi kadınların duygudaşlığına, ortak öfke ve acısını sahiplenme savaşına götürmüş. Beritan IŞİD’in çemberinde kaldığı yerleri bir bir gösterip yaşadıklarını anlatırken, tüm Êzidi çocuklarının annesi, sahipleneni edasıyla mağrur ve dik başlı. Yaşadığı her anı bakışlarında canlandırarak anlatıyor. Tüm tariflerinde derin ve unutulmaz bir duygu saklı. Orta boyuna ve zayıf bedenine, kocaman bir kadın yüreği sığdırarak, yaşadığı toprakların toplumsallığının savaşçısı olmuş. Fermanı anlatırken her bir detayı ifadelerine, davranışlarına yedirerek anlatması, dinleyen herkesi onunla birlikte ferman günü onu ve orada tutulan tüm kadınları yalnız bırakmamaya götürüyor.

“Biz de tüm çocuklar erken büyüyor”

Beritan sözlerine “Benim adım Beritan Şengali” diyerek başlıyor ve devam ediyor: 

Şengal merkezdenim. DAİŞ ilk saldırdığında ben Şengal’deydim. Şengal’de mütevazi, kendi halimizde bir aileydik. Toplumun baskıları ve etrafımızdaki Arap köylerinin Êzidi toplumunda yarattığı baskı ve korku en çok biz kadınları etkilemişti. Onun için öyle çok anısı olan bir çocukluk yaşamadım. Êzidiler için varoluşu sağlayan zaman aralığında, çok erken büyüdüm. Biz de tüm kadınlar çok erken büyüyor. Çok fazla çocuk kalma şansımız yok. İşte ben de böyle çok fazla çocukluğumu yaşamadan baktım ki kocaman dertleri derin olan bir kadın olmuşum. Yaşadığım mahallenin, çocuk oyunlarına dalıp gittiğim günler, o kadar az ve kısa oldu ki hayallerimizde onları uzun filmler misali kurguluyor ve hayallerimde çocukluğumu yaşıyorum. İnsan büyüse bile içinde çocukluğu kalırmış derler. İşte bende hep bunu hissettim.”

“Kapı aralıklarından ne olacağını dinlerdim”

Êzidi çocuklarının her zaman ferman hikayeleriyle büyüdüklerini dile getiren Beritan, ancak hiçbir zaman büyüklerinin kendilerine fermanların detaylarını anlatmadıklarını ifade ediyor. En çok ferman sonrasında yaşanan acılardan haberdar olduklarını söylüyor.

“Fermanda ne oldu ve insanlar kendini nasıl korudu, kimse çok fazla bilmezdi. Bize fermanların, Şengal dağlarından ovalarına uzanan korku hikayeleri anlatılırdı. Biz de duyduklarımızı gözümüzde canlandırdığımızda kendimizi bir filmin tam ortasında bulurduk. Bazen anlatılanlar öyle bir düzeydeydi ki bu çağın böyle bir zalimlik yaşatabileceğini aklımız almıyordu. Uzaktan uzağa izlediğimiz film karelerini anımsatıyordu. Nenelerimiz ve dedelerimiz belki de bir filmden etkilenmiş ve bize bunları anlatıyorlar diye düşündüğümüz olurdu. Sonra sekizinci ayın başlarında hatta yedinci ayın ortalarında DAİŞ saldıracak söylemleri dolaşıyordu. Ben daha 14 yaşında bir çocuktum. Gizliden kapı aralıklarından ne olacağını anlamak için dinlerdim ve bu durum küçük bir delikten film izlemeye benzerdi. Her şey belki de bir filmdi, önceden her şey kurgulanmış ve çekimi yapılıyordu.”

“Tüm Êzidiler, Êzdalık korunmalıydı”

Fermanın olduğu gün sabah saatlerinde herkesin dağlara doğru akın akın kaçtıklarını anlatan Beritan, kendilerini koruyacak kimsenin olmadığını dile getiriyor.

“Dağlardan başka kimseye güvenmeyin’ sözü büyüklerimizin bize nasihatiydi. Bizi koruyacak kimseler kalmamıştı. Etrafımızı çevreleyen ve ‘her durumda sizi koruruz’ diyen KDP peşmergeleri de kaçmıştı. Biz Êzidiler’in bizden başka kimsesi yoktu.  Zamanın faşist yüzüyle her defasında saldırmışsa da hala canlı kalan toplumsallığımız bize yardıma koşmuştu ve herkes birbirine can havliyle yardım etmeye çalışıyordu. Tüm Êzidiler, Êzdalık korunmalıydı, bunun için herkes tek yürek ve ruh olmuş birbirinin canını kurtarıyordu. Tüm Êzidiler o gün tek yürek, tek beden, tek acı ve tek umutla Şengal dağlarına sığınıyordu.”

“Geride bıraktıklarımıza son kez bakıyorduk”

Beritan’da ailesi ile birlikte Şengal merkezden Suka Kevn’e kadar geldi. Bu noktaya kadar ailesinden herkes birlikteydi. Sırtında kız kardeşinin çocuğu vardı. O anları “Ben 14 yaşındaydım. Küçük yaşta anne olmuştum. Ona bir yıl altı aydır bakıyordum. Onu taşımak zordu. Bedenen güçsüz ve zayıftım fakat hiçbir koşulda onu bırakmadım.  Büyük adımlarla bazen de koşarak dağlara doğru gidiyorduk. Sonra Suka Kevn’i geçip lofalara ulaştık. Lofaların girişiydi. Öyle lofalara yakın bir yamaçta bir süre bekledik. Ne olacağını anlamak istedik. Aslında geride bıraktıklarımıza hepimiz son bir kez bakıyor ve iç çekiyorduk” sözleriyle anlatıyor.

“Artık geri dönmem mümkün değildi”

Evlerinden hızla çıktıkları için yanlarına hiçbir şey alamadıklarını belirten Beritan, yol hikayesinin başında yaşadıkları korkuları ifade ediyor.

“Evden can havliyle çıktığımız için yanımıza hiçbir şey almamıştık. ‘Bir şey olmaz tekrar akşama geri döneriz’ düşüncesiyle çıkmıştık. Fakat Suka Kevn’e ulaştığımızda durumun pek de öyle olmadığını, gelenin ferman olduğunu, herkes yüksek sesle bağıra bağıra söylüyordu. Lofalarda dönüp, Şengal’e son kez baktığımız da her birimizin bakışlarında ferman olduğunu kabullenen bir ifade vardı.  Yanımızda giyeceklerden ziyade yiyecek de almamıştık. En önemlisi de yanımdaki çocuk açtı ve süt istiyordu. Aileme ‘çocuğu alın ben Suka Kevn’e geri dönüyorum, belki orada süt ya da yiyecek bir şeyler bulurum’ dedim. Çocuğu onlara verdim, koşar adımlarla lofalardan indim ve yönümü Suka Kevn’e verdim. Yolda karşılaştıklarım ‘nereye gidiyorsun sen delirdin mi? DAİŞ Şengal’in her yerine girdi, seni öldürürler gitme’ diyorlardı. ‘Yiyecek bir şeyler bulmam gerek, çocuk aç, Şengal’e değil Suka Kevn’e kadar gideceğim’ diyordum. Suka Kevn’de bir tek amcamın evini biliyordum. Aslında onu da tam bilmiyordum. Daha önce hiç amcamın evine gelmemiştim. Sadece bir keresinde oradan geçerken bana uzaktan amcamın evini göstermişlerdi. Suka Kevn’e ulaştığım da girdiğim ilk ara sokakta amcamın evini buldum. Üzerimde telaş, korku ve heyecan vardı ve hiç gelmediğim amcamın evini çok kolay bulmuştum. Bu da bir yandan beni mutlu etmişti. Amcamın evine tam yakınlaşmıştım ki birden ara sokaklardan sesler yükselmeye başladı. Sesler benim bulunduğum sokağa doğru geliyordu. Amcamın evinin hemen bitişiğinde olan bir evin bahçesine atladım. Artık geri dönmem mümkün değildi.”

Yarın: Fermanın tanıklığı: Kınalı saçlarından yuva yaptım-2-

Duvarın arkasında, küçük delikten fermanı gördü