Lübnanlı Darin Roukoz tablolarında kimliği ve direnişi yansıtıyor
Lübnanlı ressam Darin Roukoz, kırık aynalar ve renkli katmanlarla kadınların, halkın ve belleğin hikâyesini anlatıyor. Darin Roukoz için sanat yalnızca estetik değil, bir varoluş ve direnme biçimi.

FADİA JUMAA
Beyrut —Lübnan gibi çok katmanlı krizlerin, kırılmaların ve belirsizliklerin gölgesinde yaşayan bir ülkede, sanat tüm bunların yükünü taşıyan sessiz bir tanık gibidir. Sanat sadece estetik bir arayış değil, aynı zamanda kimliğe tutunma, belleği koruma ve varoluşa direnme biçimi haline gelir. Lübnanlı sanatçı Darin Roukoz da bu anlayışla, tuvalini bir direniş alanına dönüştürüyor; kırık aynalar, sessiz acılar ve canlı renklerle hem kadının hikâyesini hem de bir halkın kolektif hafızasını görünür kılıyor.
Darin Roukoz, "Kırık bir ayna"yı andıran tablolarında kadınların yaşadığı gerçeklikleri yansıtıyor; renklerle bellek arasında sızan bir özlem eşliğinde, sanatı bir direniş ve hakikat alanı olarak konumlandırıyor. Darin Roukoz için tablo, sadece estetik bir ifade biçimi değil; acıyı ve umudu belgeleyen, geçmişi müzeye hapsetmeden yeniden inşa eden varoluşsal bir eylem.
Bu bakış açısıyla Darin Roukoz kendine has sanatsal evrenini kuruyor ve Lübnan sanatının kimlik, kadın, ifade özgürlüğü ve direniş bağlamındaki yeri üzerine düşünsel bir alan açıyor. Özellikle krizlerle boğuşan bir ülkede bu tür sorgulamalar daha da derinleşiyor.
Kırık ayna metaforu
Lübnan’daki sanat ortamı ve ulusal kimlik ile ilişkisi hakkında konuşan Darin Roukoz, “Lübnan sanat sahnesi hâlâ ulusal kimliğin izlerini taşıyor ama bu, kırık bir ayna gibi. İçinde yaşadığımız farklı inançlar, kültürler ve fikir ayrılıkları yüzünden tablo hiçbir zaman bütünüyle netleşmiyor. Yine de belleğe, acıya ve toprağa sıkı sıkıya bağlı kalan sanatçılar var. Öte yandan bazı sanatçılar, sanatı bir kaçış alanı olarak görüyor. Bu bir zayıflık değil; kendini ve izleyiciyi yorgunluktan koruma çabası. En büyük meydan okuma ise, tüm bu çeşitliliğe rağmen kimliği koruyabilmek” diye belirtti.
Kadın bir sanatçı olarak bu alana yaklaşımını değerlendiren Darin Roukoz, “Kadınların ayrıntılara bakışı kuşkusuz farklıdır ve bu fark, sanat için bir zenginliktir. Kadının sanat alanında varlığı nötr değil, herkesin bıraktığı bir iz var. Benim yapmaya çalıştığım, hissettiklerimi resimlere yansıtmak; çirkinliği güzellikle alt etmek, acıyı farklı bir duyarlılıkla anlatmak. Kadınların bu toplumda her gün yaşadığı deneyimler, her alanda var olma motivasyonu yaratıyor” dedi.
‘Sanat halkların hafızasıdır’
Lübnan’ın kültürel mirasını koruma konusunda sanatın rolü üzerine Darin Roukoz şunları söyledi: “Sanat, halkların hafızasıdır; varoluşumuzun imzasıdır. Kültürel mirası korumak demek, onu sadece bir müzeye hapsetmek değil, bugünde yaşatabilmek demektir. En büyük sorumluluk da tüm sanat alanlarına düşüyor.”
‘Benim için sanat, direnişin en güçlü direklerinden biridir’
Sanatın hâlâ direnişin bir aracı olup olmadığı ya da elit bir lüks haline gelip gelmediği sorusuna ise şöyle cevap verdi:
“Benim için sanat, direnişin en güçlü direklerinden biridir. Çoğu zaman sanat baskıya ve sansüre uğruyor, özellikle sosyal medyada. Yaşadığımız tüm zorluklar karşısında en çok ihtiyacımız olan şey, uzun bir nefes. Bazılarına göre sanat bir lüks olabilir, ama bence sanat tanımlarla sınırlanamaz; gerçekliği bir iz olarak dönüştürdüğü sürece, sanat bir kaçış değil, bir nefes alma alanıdır.”
‘Çeşitlilik, sanatsal ifadenin samimiyetinde buluşmanın gücünü gösteriyor’
“Yabancı izleyici, eserlerle insani bir düzlemde ilişki kuruyor” diyen Darin Roukoz, eserlerinin Lübnanlı ve yabancı izleyiciler tarafından nasıl karşılandığına dair ise şunları ifade etti:
“Duyguyla bağlantı kuruyor. Ama Lübnanlı bir izleyici, tabloda ortak bir özlem bulduğu için ağlayabiliyor. Bazı eserler sanatçının dünya görüşüyle izleyicinin değerleri arasında çatışabiliyor. Dini, siyasi ya da teknik nedenlerle bazı eserler reddedilebiliyor. Ama bu çeşitlilik, sanatsal ifadenin samimiyetinde buluşmanın gücünü gösteriyor.”