Kasserine köylerinde yaşayan kadınlar: Kına ve harkusla gelen güzellik
Sidi Bouzid köylerinde kadınlar güzelliği doğadan alıyor. Modern kozmetik ürünlerini reddeden köylerde yaşayan kadınlar, hâlâ kına ve “harkus”la süsleniyor. Onlar için kına sadece süs değil; şifa, mutluluk ve kimlik göstergesi.
İHLAS HAMRUNİ
Tunus- Tunus’un kırsalında, özellikle Sidi Bouzid’in ovaları ve küçük köylerinde, kadınlar hâlâ doğal güzelliğin sırrını gündelik geleneklerinde yaşatıyor. Modern kozmetik ürünlerini çoğu “uygunsuz bir süslenme biçimi” olarak gören bu kadınlar için güzellik, doğallığın ve sadeliğin içinden doğuyor. Orada parıltılı makyajlara yer yok; onun yerine, büyükannelerin hafızasında yer etmiş, yabani otların kokusunu taşıyan kına ve “harkus” (bitkisel, siyah renkli bir toz) var. Bu iki doğal madde, sadelik ve köklerine bağlılıkla yoğrulmuş özgün bir güzellik felsefesini simgeliyor.
‘Kına süsten önce şifadır’
Sidi Bouzid kırsalından Hassna Buâli, hem kına hem de harkusla çalışan bir kadın. Eline aldığı basit araçlarıyla köy köy geziyor, kadınların evlerinde düğün ve bayramlar için süsleme yapıyor. Köylü kadınlar ona “hannâna” (kınacı kadın) diyor; ona yalnızca güzelleşmek için değil, şifa bulmak için de başvuruyorlar.
Hassna, “Kına benim için sadece bir renk değil, bir yaşam ritüelidir. Kına süsten önce şifadır. Vücuttaki sıcaklığı alır, ruhu rahatlatır. Doğal yağlarla karıştırırız, içinde hiçbir yapay madde yoktur” diyor.
Kınanın bazen sadece süs için, bazen de yorgunluğu gidermek, ağrıyı dindirmek için kullanıldığını anlatan Hassna Buâli, ellerine sinmiş kına rengini göstererek şöyle devam ediyor:
“Biz kınayı toz haline getirip su ve yağla karıştırırız. Hazır paket kınaları sevmeyiz, dokusu yabancı geliyor. Biraz bekletiriz, krem gibi olur. Sonra işlemeye başlarız. Koyu rengi sevmeyiz; doğalı, toprağın rengini isteriz.”
Neşe ve kadınlerın sembolü
Hassna Buâli kına yapma aşamalarını şöyle anlatıyor:
“Eve girdiğimde önce kadına sorarım: desen ellerde mi olacak, ayaklarda mı? Arap motifleri mi, yeni süslemeler mi? Her çizgi bir sevinç dokunuşudur. Kınanın kokusu bile evin havasını değiştirir, sıcaklık ve mutluluk verir.”
Hassna’ya göre gerçek güzellik gösterişte değil. “Kırsalda yaşayan kadınlar kına ve harkus kadınların zarafetini gelenek içinde ifade ettiği doğal yöntemlerdir” diyen Hassna Buâli, “Kına onlar için yalnızca bir süs değil, sevinç sembolü: düğünlerde, bayramlarda, hatta hüzünlü günlerde bile “Kına yakalım da keder dağılsın” denir. Kına bedeni rahatlatır, ruha huzur verir” ifadelerini kullanıyor.
Bu gelenek, köklerine sıkı sıkıya bağlı kırsal topluluklarda sadece estetik değil, bir kimlik göstergesi. Kadınların ellerine çizilen her desen, doğallığıyla güzelliği seçen bir kuşağın hikâyesini anlatıyor.
Çocukluk ve hafızanın bir parçası
Köyde yaşayan kadınlardan Nura Sasi, kınayı gerçek güzelliğin aynası olarak görüyor ve şöyle diyor: “Biz güzelliği severiz, ama doğalı. Kına ve harkus hem doğal hem de kalıcı, yapay görünmez.”
Çocukluğunu hatırlatan Nura Sasi sözlerine şunları ekliyor:
“Büyükannem zeytinyağıyla kınayı karıştırırken şarkı söylerdi. Ben de izlerdim. Kına bizim için sadece bir alışkanlık değil, çocukluğumuzun ve hafızamızın bir parçası. Kınalı ellerime baktığımda gurur duyarım; rengim değiştiği için değil, hâlâ anneme ve anneanneme benzediğim için.”
‘Ölmeyen eski ritüellerimiz’
Komşusu Hayra Gannumi ise sadece ellerini gösteriyor kına ve harkusun sadece süs değil, kadın kimliğinin ve direncinin sembolü olduğunu söylüyor: “Köylerde makyaj kullanılmaz, ama kendi tarzımızla güzelliğimizi koruruz. Kına vücudu serinletir, yorgunluğu alır; harkus ise süs içindir.”
Hayra Gannumi kına yapımını bir tablo gibi anlatarak şunları ifade ediyor:
“Kına ve yağın kokusu birleşince ev sıcak bir kokuya bürünür. Kadınlar bir halka olur, birbirine desenler ve tavsiyeler verir. Çocuklar merakla izler, kahkahalar atar. Bunlar ölmeyen ritüellerimizdir.”