Garibe Gezer’i çizdi: Bu direnişe renklerim ile ses olmak istedim

Cezaevinde işkence ve tecavüze uğrayan Garibe Gezer’i çizen Aslı Filiz, “Garibe cezaevinde yapılan haksızlıklara, zulümlere boyun eğmedi, direndi, isyan etti. Garibe katledildi ama yok olmadı. Hala onu anıyoruz ve hala onun direnişini konuşuyoruz. Biz Garibeyi andıkça o büyüyerek yaşayacak” ifadelerinde bulunarak, bu haksız, hukuksuz, vicdansız muameleye karşı, “hep birlikte yazmalı, boyamalı ve haykırmalıyız” diyor.

  

SUHAM AKMAN

Haber Merkezi – Grafik tasarımcısı Aslı Filiz, henüz çocuk yaşlarda göç ve baskı politikaları nedeniyle topraklarından kopmak zorunda kaldı. Hiç tanımadığı bilmediği metropol şehir İstanbul’da ailesiyle birlikte yaşamını sürdüren Aslı Filiz, her ne kadar topraklarından uzak olsa da hiçbir zaman doğup büyüdüğü memleketini unutmadı. Hayallerine ulaşmak için grafik tasarım okudu, Kürt tarihi ve mitoloji üzerine özel sanatsal tasarımlar yaptı. Birçok sanatçının, ajansın, gazetenin afiş, logo ve albüm kapağını tasarladı. Bu alanda önemli başarılar elde eden Aslı Filiz, Kocaeli Kandıra 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde işkence ve tecavüze uğrayan Garibe Gezer’i çizdi. “Garibe katledildi ama yok olmadı” diyen Aslı Filiz, yaptığı çalışmalar hakkında ajansımızın sorduğu soruları yanıtladı.

Öncelikle kendinizi tanıtabilir misiniz?  Nerede doğdunuz şu an nerede yaşıyorsunuz. Ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?

Bingöl Karlıova doğumluyum. 1990’larda Türk devletinin Kürdistan’da yürüttüğü çatışmalardan dolayı, babamın siyasi ve politik duruşundan kaynaklı 92’de ailece İstanbul’a göç etmek zorunda kaldık. İstanbul Beykent Üniversitesi grafik tasarım bölümünden mezun oldum. Şuan da Hamburg Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde “Grafik Sınıfı” bölümü öğrencisiyim. Hamburg’daki öğrenciliğim süresince Mezopotamya tarihi, Kürt tarihi ve mitoloji üzerine hem sanatsal hem de grafik tasarım üzerine çalışmalar yapıyorum. İlk profesyonel iş deneyimimi “Ülkede Özgür Gündem” gazetesinde edindim. 20 yıllık profesyonel iş hayatımda grafik tasarımcı olarak çalışıp, başta Metin Kemal Kahraman, Ciwan Haco, Can Dündar, Kazım Öz, Mehmet Akbaş, Heja Netirk, Suat Usta, Fuat Saka, Cafer Solgun, Ali Yürekli, Rodi Güven Yalçınkaya gibi bir çok sanatçı için afiş, logo ve albüm kapağı çalışmalarına imza attım. Kişisel olarak sanatçılar için ürettiğim çalışmalar birçok kurum ve kuruluşta da karşılık görmüştür. Hamburg Kürt Film Festivali, Londra Kürt Film Festivali, Jineoloji Dergisi, Tiyatra Saraya Baran, Kobanê Sineması, MKM, MIG Zentrum, CENI Kadın, Rojbin Kadın, NuJinha, Red Music Digital, Yeni Bir Mecra, Can’ın Arşivi gibi ve daha isimlerini sayamadığım birçok siyasi, kültür ve haber kurum ve kuruluşları için de tasarım çalışmalarım oldu. 2 yıldır çalıştığım UNİTED reklam ajansında yaratıcı yönetmen ve grafik tasarımcı olarak çalışmaktayım.

Çizmeye nasıl başladınız, genellikle hangi konular üzerinden çizim yapıyorsunuz? Ve çizim yapmak sizin için ne anlam ifade ediyor?

Aslında çocukluğumdan bu yana çizgiye ve grafiğe hep ilgiliydim. Hangi dergiyi görsem tasarımlarına bakıyordum, hangi çizgiye baksam saatlerce inceliyordum. Çocukken bile arkadaşlarımın ve kendimin okul projelerimizin tasarılarını ve çizimlerini yapardım. Profesyonel olarak grafik çalışmalarım ilk olarak Ülkede Özgür Gündem gazetesinde çalışmam ile başladı ve daha sonra profesyonel adımlar atmak için Beykent Üniversitesi’nde grafik öğrencisi oldum. Turan Asan hocam çizgilerim konusunda “kendini anlatabileceğin çok temiz çizgilerin ve grafik çalışmaların var” derdi. Sanatsal çalışmalarım ise 2019 da Hamburg Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde (HFBK) öğrenci olmam ile başladı. HFBK’daki profesörüm Ingo Offermanns’ın beni doğru yönlendirmesi ile sanatsal çalışmalar ile daha çok alakadar oldum.

“Topraklarımın hüzünlerini dünyaya yansıtmak istiyorum”

Grafikte ve Tuval çalışmalarımda, yaşadığım toprakları yani Mezopotamya kültürünü ve renklerini konu olarak seçmeye özen gösteriyorum. Çünkü kendi topraklarımın acısını, düşlerini, sevinç ve hüzünlerini başta Avrupa olmak üzere bütün dünyaya yansıtmak istiyorum. Böylece, Mezopotamya halkının geçmişte ve günümüzde tabi özelde Kürtlerin başta kültürü ve dili olmak üzere, maruz kaldığımız zulme de tercüman ve aracı olmak istiyorum. Bu bağlamda, yoğun bir şekilde Tarih ve Mitoloji çalışıyor ve araştırıyorum. Çalışmalarımda başta arkeolog Mesut Alp olmak üzere birçok bilim insanına da danışıyorum ve salt kitap bilgilerine bağlı kalmamaya özen gösteriyorum. 

“Renkler ile söyleyecek daha çok sözüm var”

Ben Kürdistanlıyım ve ülkesi 4 parçaya bölünmüş, asimilasyona uğramış, göç etmiş bir halkın kadınıyım. Birçok Kürt kadını gibi benim de kanayan yaralarım var. Bu yaşananlar karşısında söyleyecek bir sözünüz olur mutlaka. Bunu yazarak, şarkı söyleyerek, dans ederek yada renklerle ifade etmek istersiniz. Ben de kendimi renkler ile ifade edebildiğimi düşünüyorum ve renkler aracılığı ile söyleyecek daha çok sözüm var. Mesela Leyla Bedirhan, Ayşe Şan, Leyla Qasım ve Sakine Cansız, bu isimler de çok önemli, çünkü hem yaşadıkları topluma karşı hem de devlete karşı direnip dik durup başarıya ulaşmış kadınlardır. Dansçı, dengbêj, savaşçı ve inisiyatif sahibi, lider ruhlu, kararlı, güçlü kadınlar. Hem sanatta hem savaşta Kürt kadınların gerçekliğini bu 4 kadın çok iyi yansıtıyor. Bu görkemli yaşanmışlıkları layığı ile resmedebilmek benim için çok önemli. Renkler ile bu kadınlarımızın seslerine ses olmaya çalışıyorum. Bazen sayfalarca bir yazı yazarsınız. Ama renklerin yansıttığı etki kadar başarılı olamazsınız bu sebepten kendimi en iyi renkler ile ifade ettiğim için renklerin bendeki yeri önemli.

“Paris sergisi için iki çalışma hazırladım”

Bugüne kadar üretimleriniz ve çalışmalarınızı nerelerde sergilediniz, anlatabilir misiniz?

Ufak ve ortak bir kaç sergim oldu ama İlk kişisel sergimi 2022’nin Ocak ayında Hamburg’a yakın bir şehir olan Itzehoe Kültürhof’ta gerçekleştirdim. Ayrıca Mart ayında Paris’te Fransa Kürt Kadın Hareketinin organize ettiği “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” vesilesi ile benimde “Elimiz Belimizde” adlı sergim 10 gün boyunca Paris’te sergilenecek. Paris sergisi için 2 yeni çalışma hazırladım. Biri “Aysel Tuğluk/Hafıza” ve “IŞİD’in zulmünden kaçan Şengalli kadın”. Her yeni sergi için elbette yeni çalışmalar yapmam gerektiğini düşünüyorum. Ve tabi ki yeni sergiler için bir kaç şehir de planlıyorum. Hamburg şehri için teklif aldım ve bir organizasyon yapmaktayız. Freiburg, Berlin, Köln gibi şehirler için planlamalar yapıyorum. Pandemi planlamalarımı yavaşlatıyor ama bu bana engel değil.

“Garibe’nin direnişine renklerim ile ses olmak istedim”

Cezaevinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren Garibe Gezer’i çizmişsiniz. Öncelikle yaşanan bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz, sizde nasıl bir etki yarattı, çizerken neler hissettiniz ve çizdiğiniz resim ile nasıl bir mesaj vermek istediniz?

Garibe’nin kardeşi Asya Gezer ile görüşüyoruz. Bana Garibe’den söz etti. Garibe sosyal hayatında da siyasi hayatında da asi bir kadındı. Haksızlıkları kabul etmez, söyleyecek sözü olan, direnen, kadın dayanışmasını önemseyen güçlü bir kadındı. Garibe cezaevinde yapılan haksızlıklara, zulümlere boyun eğmedi, direndi, isyan etti. Garibe katledildi ama yok olmadı. Hala onu anıyoruz ve hala onun direnişini konuşuyoruz. Biz Garibeyi andıkça o büyüyerek yaşayacak. Garibe’yi susturduklarını sanıyorlar ama görüyoruz ki birçok kadın, kurum ve kuruluşlar Garibe’nin sesine ses oluyor. Garibe canı pahasına yaptığı direnişinde büyük bedel ödedi. Bu haksız, hukuksuz, vicdansız muameleye karşı hep birlikte yazmalı, boyamalı ve haykırmalıyız. Bende bu direnişe renklerim ile ses olmak, ortaklaşmak istedim.

“Çalışmama bakan kişi kendisini Garibe’de görsün istedim”

Garibe Gezer’i resmettiğiniz tuvalde yüz hatlarının çizilmediğini gördük. Bunun anlamı nedir? Aslında “Şahraman” çalışmanızda da aynı şeyi görmek mümkün, birçok imge yüklediğiniz çalışmanızda yüz hatlarını göremiyoruz. Ne anlatmak istediniz, özel bir amacı var mı?

Henüz Garibe’nin katledilişinin ilk günüydü ve Can Dündar ile bir başka konuda fikirleşirken Garibe’den söz etti bana ve “Garibe Gezer’i çizmelisin bence” dedi. Çalışmam bittikten sonra Can Dündar “Yüzünde ayna olabilir, herkes kendisini Garibe’de görsün” önerisinde bulundu. Benim de düşüncelerime tercüman olmuştu. Bu çalışmama bakan kişi kendisini Garibe’de görsün, onun direnişini sahiplensin ve ayrıca acısını hissetsin istedim.

“İki kadının acısı büyük ve birkaç farklı acıyı yansıtıyor”

Şahmeran da bir kadın olarak Camısan’ın ihanetine uğruyor. Camısan şan, şöhret, makam uğruna Şahmeran’a ihanet ediyor. Bu ihanet Şahmeran’ın katledilmesine üçe bölünmesine sebep olmuştur. Bu iki kadının acısı büyük ve bir kaç farklı acıyı yansıtıyorlar. Garibe Gezer direnişinin acısını ve parmaklıklar arasındaki zulmün acısını çekti. Şahmeran ise aşk ve ihanetin acısını çekti. Bu kadınların yaşadığı çok yönlü acıyı yansıtmanın ifadesini ya ayna ile yapabilirdim yada yüz ifadesi olmayan bir kadın olabilirdi. Garibe kadınlar için direndi, isyan etti bu sebepten yüzü hepimizi yüzü olmalı, Şahmeran ise yüz ifadesi olmamalı ki Şahmeran’a bakan kişi Şahmeran’ın yüzündeki acıyı resime bakan kişi yerleştirsin. 

“Saçlarını yeşil yaptım umut saçsın diye”

Resimde kullandığınız renklerin bir anlamı var mı? Örneğin saçların yeşil olması, üstündeki kazağın siyah olması ve geri kalanın kırmızı olması gibi…

Garibe güçlü, asi ve umutlu bir kadındı. Garibe’nin gür saçlarını yeşil yaptım umut saçsın diye, kara parmaklıkların arasında katledilirken bile sesini duyurdu ve isyanını gösterdi, bu yüzden kazağının rengi siyah ve bu kara parmaklıkların arasında isyan edip yükseldiği, içinde kazağını parmaklık yaptım. Kırmızı renk, liderlik, hırs ve irade gücünü yansıtır. Kırmızı renk, uyandırdığı enerji ile fiziksel hareket gücü sağlar. Garibe’ye bakıp kırmızı rengi gördüğümüzde fiziksel harekete geçelim istedim.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Umuyorum zulme karşı bunlar son sözlerimiz olsun ve tabi ki güzelliklerle dolu da çok sözümüz olsun. Şuan tutsak olan birçok siyasetçi, gazeteci ve sanatçı arkadaşlarımız var. Siyasetçi Aysel Tuğluk, Leyla Güven ve birçok kadın siyasetçimiz “örgüt yöneticisi olmak” iddiası ile tutuklu. Müzisyen Nudem Durak Kürtçe müzik yaptığı için ve Kürtçe müzik eğitmeni olduğu için tutuklu. Şair ve ressam olan Cengiz Sinan Çekil hasta tutuklulardan sadece biri ve parmaklıklar arasında bile şiirleri ve resimleri ile mücadelesine devam ediyor. Sedef Kabaş “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan tutuklu. Selahaddin Demirtaş, Osman Kavala ve ismini saymakla bitiremeyeceğimiz tutuklu insanlarımız var. Hasta, yaşlı ve hukuksuz yere tutuklu olan tüm tutsakların özgür olmasını arzu ediyorum. Ve son olarak tüm kadınlar olarak erkek egemen sisteme karşı birlikte el ele olursak güçlü olur ve sesimizi duyururuz.