Buthaina Gharibi, Tunus’un unutulmaz sesi Saliha’yı kitabında anlatıyor

Tunus müziğinin unutulmaz kadın seslerinden Saliha’yı “Salouha Saliha: İki Kıyı Arasında Bir Biyografi” adlı çalışmasıyla ele alan yazar Buthaina Gharibi, Saliha’nın zorlu sanat yaşamını da anlatıyor.

NEZİHA BOUSSAİDİ

Tunus - Tunuslu gazeteci ve yazar Buthaina Gharibi, Tunus müziğinin unutulmaz kadın seslerinden Saliha’yı (Sallouha bint Ibrahim bin Abdelhafid) mercek altına aldığı kitabıyla, sanatçının zorlu çocukluğundan ünlenmesine uzanan yaşam öyküsünü gözler önüne seriyor.

Salouha Saliha: İki Kıyı Arasında Bir Biyografi adlı çalışmasında Buthaina Gharibi, Saliha’nın yalnızca eşsiz bir Bedevi tınısına sahip sesiyle değil, aynı zamanda kadınların zorluklar karşısında direnme gücünü ve toplumsal dönüşümdeki rolünü de temsil ettiğini vurguluyor. Gazeteci, bu kitapla birlikte Tunus’un 20. yüzyıl kadın sanatçılarını anlamak ve kültürel hafızayı korumak adına önemli bir boşluğu dolduruyor.

Saliha’nın yolculuğu

Sanatçı Saliha’nın yaşamını ele alma nedenini açıklayan Buthaina Gharibi, Saliha’nın sadece Tunus müziğinde sıra dışı bir ses olmakla kalmayıp, kırılgan bir çocukluk ile zorlu bir sanat yaşamı arasında şekillenen kadın dönüşümünü de gözler önüne seren dikkat çekici bir biyografiye sahip olduğunu belirtti. Buthaina Gharibi, “Salouha Saliha: İki Kıyı Arasında Bir Biyografi adlı kitabımda, Saliha’nın yolculuğunu yalnızca bir sanatçı olarak değil, sosyal ve politik bağlamın kişilik gelişimini nasıl etkilediğini ve sıradan bir çocuğun nasıl büyük bir sanatçıya dönüşebileceğini gösteren bir model olarak ele aldım” dedi.

‘Onu bir savaşçı olarak görüyorum’

Saliha'nın sanat dünyasına yükselişinin kolay olmadığına dikkat çeken Buthaina Gharibi, “Çeşitli taciz ve duygusal istismara maruz kaldı, birçok şeyden mahrum bırakıldı ve kadınlara karşı acımasız bir alanda hayatta kalmak için tavizler verdi. Bu yüzden onu sadece bir sanatçı değil, bir savaşçı olarak görüyorum" ifadelerinde bulundu.

‘Tunus müziğine önemli katkısı oldu’

Buthaina Gharibi, Saliha’nın 1930’larda Rachidia’nın kuruluş döneminde, bu mirası sürdürecek derinlik ve zenginliğe sahip bir sesin bulunmasının kolay olmadığı bir dönemde, Tunus müzik mirasının korunmasına önemli katkılarda bulunduğunu belirtti. Buthaina Gharibi, Saliha’nın varlığının sanatsal bir lüks değil, kültürel bir gereklilik olduğunu da ekledi. Buthaina Gharibi, “Saliha, kendi neslinin, gelecek nesillerin ve ondan önceki kadınların simgesi olarak birçok farklı imgeyi temsil ediyor. 1930’lardan 1950’lere kadar geçen süre boyunca, sömürgeciliğin ve kadın haklarını savunan örgütlerin yokluğunda yaşamış bir Tunuslu kadın olarak öne çıkıyor” sözlerine dikkat çekti.

‘O bir toplumun öyküsü’

Buthaina Gharibi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir zamanlar kendime sordum, Saliha 44 yaşında yaşamını yitirdi, ama Tunus hafızasında büyük bir ağırlık taşıyan bir isim bıraktı. O zor koşullarda yaşayan bir kadındı, buna rağmen çok şey başardı. Onun hakkında yazmamı tetikleyen nesnel nedenlere gelince, bulduğum her belge Saliha’yı yeniden şekillendirdi ve beni daha fazla araştırmaya itti; ta ki onun sadece bir birey değil, bütün bir tarih ve toplumun öyküsü olduğunu hissetmeye kadar.”

Son şarkısını söyledi

Kendisini etkileyen ve yazmaya devam etmeyen sağlayan şeyin Saliha'nın 1953'teki son konseri olduğuna vurgu yapan Buthaina Gharibi, “Saliha ameliyat sonrası hastanedeydi ve doktor, şarkı söylemenin sağlığı üzerindeki etkileri konusunda uyarıda bulunmuştu. Ancak, Tunus’ta ilk kez bir Mağrip konseri düzenleniyordu ve Saliha, doktora danışmadan hastaneden ayrılmaya karar verdi. Yorgun ve bitkin bir şekilde, bir sandalyeye tutunarak seyircilerin önünde şarkı söyledi. O gün insanlar, ‘Saliha şarkı mı söyledi yoksa ağladı mı?’ diye merak ettiler. Son şarkısı ‘Marid Fani’ (Hasta ve Geçiyor) idi ve yaklaşık iki hafta sonra vefat etti. Saliha ve mücadeleci kadın sanatçılar hakkında yazmak yolumu açtı” şeklinde konuştu.

Saliha’nın ardından hikayesinin eksik kaldığını düşündüğü ve hakkında kimi tartışmaların olduğu sanatçı Habiba Msika’nın biyografisini yazmaya karar verdiğini belirten Buthaina Gharibi, “Habiba Msika’nın hikayesini yazmamın nedeni şiddetin korkutucu bir şekilde normalleştirilmesiydi. Habiba Msika’nın ölümünü araştırırken, katliamını haklı çıkaran birçok yorumla karşılaştım. Hikayesi boşluklarla dolu ve ciddi bir araştırma gerektiriyor. O dönemin kadın sanatçıları sadece sesleriyle değil, aynı zamanda siyasi ve sosyal bağlamda da aktif katılımcılardı. Sanat, Tunus’ta olup bitenlerden izole değildi ve bu dönemi kadınların rolleri üzerinden okumak büyük önem taşıyor” diye kaydetti.

‘Benim için yazmak bir iz bırakma çabası’

Buthaina Gharibi, çocukluğundan beri en büyük kaygısının kendini ifade etmek olduğunu belirterek, “Muhafazakar bir ortamda büyüdüm. Yazmaya şiirle başladım, ardından on yıl boyunca tiyatroyla devam ettim. Yolculuğumu gazetecilik, akademik araştırma ve nihayetinde yazarlıkla sonuçlandırdım. Benim için yazmak sadece bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir yansıma, sessiz bir tefekkür dönemi ve iz bırakma çabasıdır. Belki de amacım bir gün medya ve iletişim alanında fark yaratacak bir fikir ortaya koymaktır. Tunus Uluslararası Kitap Fuarı’nda bana ‘Yazmak istiyorum ama yazamıyorum’ diyen genç bir kadınla tanıştım. Ona, ‘Sadece yaz. Yayınevlerini veya tepkileri düşünme. Duygularını olduğu gibi kağıda dök, ve eğer metin dürüstse, insanlara ulaşacaktır. Yaz, isyan et, cesur ol ve sessiz kalma, yeter ki dile saygı duy’ dedim” ifadelerini kullandı.