Bahiya El Fath, kadınların hikayelerini şiir ve tuvallerine taşıyor
Faslı sanatçı ve şair Bahiya El Fath, resim ve şiirlerinde kadın yüzlerini ve savaş zamanlarında bile asla solmayan umudu canlandırıyor ve “Resimlerim, bazen söylemesi zor olan şeyleri ifade etme aracım oldu” diyor.

HANAN HARET
Fas- Bahiya El Fath'ın sanatsal yolculuğu ne zarif bir stüdyoda ne de sanat akademilerinde başladı. Onun hikâyesi, çocukluğunda, okul defterlerinin kenarlarına bir palmiye ağacı, bir kadın yüzü ya da günlük hayattan bir sahne çizdiği yerlerde yeşerdi. Zamanla bu çocuksu çizgiler deneyimle birer sanatsal yola dönüştü.
Bahia El Fath, Faslı bir sanatçı ve aynı zamanda Kültür ve El Sanatları Derneği'nin başkanı. Renkleri ve kelimeleri bir araya getirerek, özellikle kırsal kesimdeki kadınların çektiği acıları yansıtmaya çalışan Bahia El Fath, daha çok kadınların yaşamlarına odaklanıyor. Sanatın bir lüks değil, bir mesaj ve duruş olduğuna inanan Bahia El Fath, sanat alanını bir mücadele biçimi olarak kullanıyor. Çalışmalarını ajansımıza anlatan Bahia El Fath, Arap dünyasında kadınların rollerinin güçlenmesi için çalıştığını belirtiyor.
*Görsel sanatlarla yolculuğunuz nasıl başladı? Ve ne zaman kimliğinizin bir parçası haline geldiğini hissettiniz?
Sanatla ilişkim küçük bir kız çocuğuyken başladı. Dokuz yaşındaydım ve okul defterlerimdeki her şeyi çiziyordum. Bir palmiye, bir araba, çocuklarını taşıyan bir kadın... O zamanlar kendimi ifade ettiğimin farkında değildim ama çizimin benim bir parçam, dünyayı görmenin özel bir yolu olduğunu hissediyordum.
Bir gün, halka açık bir alanda resim yapan bir görsel sanatçıyla karşılaştım. Yaptıkları beni büyüledi. Ona eşlik etmeye başladım, ondan sabırlı olmayı, küçük şeyleri dinlemeyi öğrendim ve içimdekileri renge dönüştürebileceğimi keşfettim. Zamanla doğadan sahneler, kadın yüzleri ve basit ama duygusal günlük detaylar çizmeye başladım. Sonra hayat sorumluluklarıyla geldi... Evlendim, anne oldum ve yıllarca resim yapmayı bıraktım. Ancak derin bir kişisel şoktan sonra kendime dönme ihtiyacı hissettim... ve fırça bunun yoluydu. O andan itibaren artık eğlence için değil, hayatta kalmak için resim yaptım.
*Resim estetik bir alan mı yoksa ifade ve değişim için bir araç mı? Kadınları tasvir eden resimlerinizle ne anlatmak istiyorsunuz?
Resme döndüğümde karşımda kadınları buldum. Uzun yokluğumdan sonra çizdiğim ilk şey onlardı. Onları bitkin ya da dirençli, çocuklarını kucaklayan ve acılarını gizleyen bir şekilde çizdim. İdeal bir imge değil, hissettiğim, deneyimlediğim veya etrafımda gördüğüm bir gerçekliği çiziyordum. Benim için görsel sanat bir dekorasyon veya süsleme değil... acıyı ve umudu ifade etmenin bir yolu. Resimlerimdeki kadınlar sadece güzel değil, aynı zamanda güçlü, sessiz, topraklarına bağlı ve hayatta kalmak için her gün direniyorlar.
Bazen resimlerimde Amazigh kadınlarını görürsünüz; figürleri kolektif hafızadan renkler ve semboller taşır. Her seferinde kadınlar hakkında farklı bir şey söylemeye çalışırım; bir şikâyet olarak değil, bir aydınlanma biçimi olarak bunu yapıyorum.
*Köylerde ve savunmasız bölgelerdeki kadınların acılarını ifade etmenin bir aracı olarak sanatı nasıl kullanıyorsunuz? Katıldığınız sergilerde hangi mesajı vermeye çalışıyorsunuz?
Köylerde ve savunmasız bölgelerdeki kadınların acılarını insanlara daha yakın kılmak için resim yapıyorum. Ötekileştirme, yoksulluk, psikolojik ve sembolik şiddet hepsi aslında temalar arasında. Sesini duyuramayan kadınlar var. Belki bir söz onlara ulaşır, belki de ulaşmaz, ama bir bakış, bir resim veya içten bir duygu anı onlara ulaşabilir. Fas içinde ve dışında birçok sergiye katıldım; kadına yönelik şiddetle mücadeleye adanmış sergiler de var. Resimlerim, bazen söylemesi zor olan şeyleri ifade etme aracım oldu. Bu katılımlarla, basit ama önemli bir fikri iletmeyi hedefliyorum: Kadınların ister köyde ister şehirde olsun, haklarına ve onurlarına saygı duyulması gerektiği fikri.
Aynı zamanda, kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkinin denge üzerine kurulu olduğuna inanıyorum. Bir kadın erkeksiz, bir erkek de kadınsız yaşayamaz. Eşitlik bir savaş değil, bir ortaklıktır ve bu toplumda her birimizin bir rolü var.
*Görsel sanatlarınız, kadın mücadelesini ifade etmede şiirlerinizle nasıl kesişiyor? Sanatın tek başına toplumsal farkındalığı gerçekten etkileyebileceğine inanıyor musunuz?
Görsel sanatların yanı sıra şiir de yazıyorum. Kelimelerin de renkler gibi aynı ifade gücüne sahip olduğuna ve kalplere farklı şekillerde nüfuz ettiğine inanıyorum. Bugüne kadar dokuz şiir koleksiyonu yayınladım; her biri bir kadın ve sanatçı olarak kişisel ve duygusal yolculuğumun birer bölümü. Bu koleksiyonlar arasında en çok "Bint Adam" ile gurur duyuyorum; yalnızca son derece sembolik bir başlığa sahip olması nedeniyle değil, aynı zamanda kadınlar, onların eksiksiz ve karmaşık varoluşları, onlara eşlik eden acı ve her zaman görünür olmayan güçleri hakkında şiirsel bir ifade işlevi görmesi nedeniyle de. Kadın, söylendiği gibi eksik bir kaburga değil, hayatı taşıyan ve koruyan, sevgi ve bağışlama, dayanıklılık ve küllerinden yeniden doğma yeteneğine sahip bir varlıktır. Bu koleksiyondaki şiirlerde ifade etmeye çalıştığım şey de budur.
"Ruhun Fısıltıları" ise daha çok içsel bir monologa, kişisel ve kolektif olanın kesiştiği kişisel bir itirafa benziyor. Yaşadığım kırıklık anlarını, onları korumayan toplumlarda kadınları rahatsız eden korkuyu, kurtuluşa benzeyen aşkı, varoluşsal bir deneyim olarak anneliği ve tüm acılarına rağmen sevdiğimiz vatanı yazdım.
Şiiri güzelleştirmek için yazmıyordum; tıpkı renklerle yaptığım gibi, dürüst bir ifade biçimi arıyordum. Sanırım beni görsel sanatla buluşturan da bu oldu: söylenemeyeni söyleme, karmaşık duyguları, derin sessizliği ve anlatılmamış acıyı ifade etme arzusu. Bu motivasyonla, bir görsel sanatlar bölümü ve bir şiir bölümü de içeren bir kültür ve sanat derneği kurdum. Bu dernek yalnızca idari bir yapı değil, aynı zamanda yaratıcılık için açık bir alan özellikle kadınlar ve genç kadınlar arasında yeteneğin beslenmesi için bir platform. Güzelliğin büyük galerilerle veya resmi festivallerle sınırlı olmadığına inanıyorum. Gerçek güzellik okullarda, kültür merkezlerinde, halk pazarlarında, köylerde ve umuda ihtiyaç duyan yerlerde görülmelidir.
*Yoksulluğun, savunmasızlığın ve çocuk yaşta evlendirmenin yaygın olduğu kırsal kesimdeki kız çocuklarının gerçekliği konusundaki endişenizi her zaman dile getiriyorsunuz. Bu farkındalık sanat eserlerinize veya şiirlerinize nasıl yansıyor? Sanatçının sesinin bu çocuklara ulaştığını düşünüyor musunuz?
Kadın sorunları, özellikle de kırsal kesimdeki kız çocuklarının deneyimleri üzerine çalışıyorum: çocuk yaşta evlilik, erken okul terk, sağlık hizmeti eksikliği ve sosyal koruma eksikliği gibi konular. Bunlar benden çok da uzak olmayan konular; onları görüyor ve hissediyorum. Çocukluk masumiyetlerinden koparılan ve kendilerinden farklı bir kadere itilen kızların acı dolu hikayelerini duyuyorum. Resmettiğim her resimde ve yazdığım her şiirde, o kızı ilgi odağı haline getirmeye, kırılganlığını ama aynı zamanda içsel gücünü göstermeye çalışıyorum. Topluma şunu demek istiyorum: "Bakın, köylerde hayal kurma, oynama, ders çalışma, acıyı erteleme hakkından başka bir şey istemeyen küçük kızlar var."
Sesim onlara ulaşacak mı? Belki ulaşmayacak... Belki resimlerim kerpiç evlere, şiirlerim unutulmuş okullara ulaşmayacak. Ama bu beni görevimden muaf tutmuyor. Bir sanatçı olarak görevim, onlar adına konuşmak, onlar için bir yer yaratmak; en azından hayal gücümde, en azından bir tuval üzerinde. Her sanat eserinin, umutla sarmalanmış, zamanda yolculuk eden ve belki bir gün onu açıp hissedecek birini bulan bir mesaj olduğuna inanıyorum. Resmedilmiş her kadın, yazılmış her kelime, onları dinleyecek, acılarını anlayacak ve değişim yaratabileceklerine inanacak birini henüz bulamamış olanların varlığının bir kabulüdür. Sonuç olarak, seçkinler için resim yapmıyorum ve sadece okuyanlar için de yazmıyorum. Şunu söylemek için resim yapıyorum: Sizi görüyoruz, sizi duyuyoruz ve bu vatanı ve kaderi sizinle paylaşıyoruz.
*Bu zor koşullarda kadınlara ve çocuklara mesajınız nedir?
Bugün bölge ülkelerinde gördüklerimiz çok acı verici... Bombalama, kıtlık veya yeni yerinden edilme haberlerinin olmadığı bir an bile geçmiyor. Kadınlar ve çocuklar her zaman ilk kurbanlar oluyor. Filistin'de anneler her gün yas tutuyor, çocuklar enkaz altında kalıyor ve aileler yok oluyor. Suriye'de ise kaybın büyüklüğünü tarif edecek kelimeler artık yok. Nesiller kamplarda, kadınlar sınırlarda, vatandaşlıktan, güvenlikten ve geleceksizlikten yoksun. Sudan ve Yemen'de savaş ülkeyi parçalıyor, toplum parçalanıyor ve kızlar zorla evlendiriliyor veya göç etmeye zorlanıyor. Fas'ta da bu çalkantılı zamanlarda kimse bundan muaf değil. Korku artık sadece fiziksel değil; değerlere, insanlığımızdan geriye kalanlara, çocuklarımızın geleceğine, her gün felaketlerle uyanan bir bölgede yaşamın anlamına duyulan bir korku.
Bir sanatçı olarak kendimi bu gerçeklikten koparamıyorum. Olayların gidişatını değiştiremesem de fırçamı ve yazılarımı ışığa doğru çevirebilirim. Vatanlarımızın korunması ve savaşın yıktığı evlere istikrarın geri dönmesi için dua ediyorum. Yüreğim, oğullarını kaybeden tüm kadınlara, kızlarının kaderini bilmeyen annelere, seçmedikleri bir çatışma nedeniyle eğitimden ve hayattan mahrum kalan genç kızlara gidiyor. Silahların sustuğu, seslerin duyulduğu ve halklar olarak gerçek barışta birleştiğimiz bir ana ulaşmamızı umuyorum. Kurbanları unutmak üzerine değil, onların adalet ve onur haklarını tanımak üzerine kurulu bir barış istiyorum.