Yazgıyı yeniden yazmak üzerine: Antonia’nın Yazgısı
HİRA AHLAT
Dört kuşak kadın kültürünü anlatan “Antonia’nın Yazgısı” orijinal adıyla “Antonia Line” erkek egemenliği, iktidar ilişkileri, aile ve din kavramlarına eleştirel bakışı ile feminist sinemanın kült filmler listesinin ön sıralarındaki yerini koruyor.
Beyazlamış saçları ve yaşanmışlığı tüm heybetini yüz hatlarında taşıyan bir kadın sabah yatağından güne uyanıyor. O gün öleceğini biliyor ne bir öfke ne bir korku var yüzünde sadece biraz burukluk ‘her ölüm erken ölümdür’ ne de olsa... Yataktan çıktı ve yaşamının son gününe başladı Antonia… Bütün bir hayatın; anılarla savaş ve seviş halinde olan hafızanın; her gün tekrarlanan yaşamsal yüzlerce hareketle yorgun bedenin, sözcüklerin, fikirlerin, hislerin ve çatışmalarla yoğrulmuş bütün bir meselenin son gününe… Saçları bile yorgun ve tekinsiz dururken, son kez tokalarını takıp aynada kendine baktı Antonia. “Artık ölme zamanı” diye fısıldadı.
Bir başka sahnede ise yine aynı yatakta bir başka kadını görüyoruz, hasta ve o da öleceğini biliyor. Ama bu kadın öfkeli, yaşanmamışlıklarına, dışlanmışlığına mücadelesizliğine herşeye duyduğu öfke... Son nefesini verdiğinde kızı üzerine eğiler ve “Huzur içinde yat anne, bu çok mümkün olmasa da...” diye uğurlar. Film bu iki sahne arasında ikinci dünya savaşı sonrasından bir Hollanda kasabasında 20 yıl sonra annesi ölüm döşeğindeyken kızı ile birlikte evine geri dönen bir kadının etrafından ördüğü yaşama odaklanıyor. Antonia’nın dört nesle yayılan hikâyesini yer yer neşeli, yer yer hüzünlü, masalsı bir dille epik bir hikaye tadında izliyoruz. Filmdeki ev, klasik çekirdek aile yapısına karşılık gelir. Antonia, kızı Danielle, torunu Therese ve torununun kızı Sarah ile birlikte çok kuşaklı ve kadınların yönettiği bir topluluk oluşturur. Bu yapı, ataerkil normlara karşı gelişen kolektif bir kadın dayanışmasının temsilidir.
Anlatının yapısı doğrusal olmaktan çok döngüseldir
Ataerkil otoritenin temsilcisi olan erkek karakterler filmde marjinalleştirilmiştir. Din adamları, taciz failleri ve zorba erkekler ya toplumdan dışlanmış ya da etkisizleştirilmiştir. Gorris, böylece kadınların sadece kendi alanlarını değil, toplumun yapısını da dönüştürdüğünün mesajını verir. Çünkü erkek dışlanacak bir olgu değil egemen zihniyetinden arındırılacak dönüştürülecek bir olgu olarak vardır. Anlatının yapısı doğrusal olmaktan çok döngüseldir. Film, en küçük kuşak olan Sarah’ın anlatımıyla başlar ve biter. Bu anlatı yapısı, kadınların bilgi, deneyim ve hafızayı birbirlerine aktardıkları anasoylu bir düzene işaret eder. Ana-kadın kültürünün bilgi aktarımı, burada hem biçimsel hem tematik olarak görünür hale gelir.
Antonia’nın Yazgısı, feminist sinemanın temel taşlarını taşıyan bir yapıt olarak, kadınların tarih boyunca bastırılmış seslerini duyurur, öznelliklerini onurlandırır ve ataerkil normların ötesinde bir yaşam biçiminin mümkün olduğunu gösterir. Marleen Gorris'in masalsı dili, büyülü gerçekçiliğe yaslanan anlatısı ve kadın merkezli bakışıyla, kadınların yaşamlarının, arzularının, ilişkilerinin ve mücadelelerinin sıradan değil, anlatılmaya değer olduğu bu film aracılığıyla bir kez daha ortaya konur.
“Kendine ait bir oda” ve “Kendine ait bir yaşam alanı” arayan kadınların ütopyadan gerçeğe bugüne taşınan pratiklerinin anlamları da filmi izleyenlerde ilhama dönüşüyor.
Ufak bir eleştiri olarak; Marleen dönem itibariyle kimlikleri yer yer muğlak bıraksa da kadın eksenli bir yaşam kültürü etrafından örülen yaşamın döngüselliğini büyülü bir gerçeklikle sunuyor.