Süveydalı avukat: Dürzilere yönelik katliam tehlikeli bir dönüm noktası

Süveydalı Avukat Radina el-Hatib, Dürzilere yönelik katliamların tehlikeli bir dönüm noktası olduğunu belirterek, mezhepçiliğe karşı duran gençlerin kurumlara ve yetkililere olan güveni yitirdiğini söyledi.

ROCHELLE JUNİOR

Süveyda - Temmuz ayında cihatçı Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) tarafından Süveyda’ya gerçekleştirilen saldırıda, çoğunluğu Dürzi olmak üzere bin 709 kişi hayatını kaybetti. Kadınlara ve çocuklara yönelik tecavüz vakaları belgelenirken, BM uzmanları en az 105 Dürzi kadının kaçırıldığını ve çoğunun hâlâ esir tutulduğunu bildirdi.

Süveyda şehrinden Avukat Radina el-Hatib, yaşananların anlık bir olay olmadığını vurguladı. Radina el-Hatib, “Bu saldırı, yavaş yavaş büyüyen ve korkunç katliamlara dönüşen nefret söylemi ve mezhepçi kışkırtmanın bir sonucu. Tarihsel deneyimler, mezhepsel söylemlerin çoğu zaman şiddetle sonuçlandığını açıkça ortaya koyuyor. Suriye ise son yıllarda bunun en çarpıcı örneklerinden biri haline geldi. Mezhepsel bölünmeler, toplumumuzu parçaladı ve bu da sistematik şiddet dalgalarının önünü açtı” dedi.

‘Mezhepçilik Suriye’de kutuplaşmaya neden oldu’

Suriye halkının devrime olan umutlarını hatırlatan Radina el-Hatib, “Suriyeliler, eski rejimin sona ermesi ve hukuk ile vatandaşlığa dayalı bir devletin kurulması konusunda büyük bir umut taşıyordu. Ancak Suriye toplumu, eski rejimin yarattığı derin toplumsal sorunlarla hâlâ boğuşuyor. Devrim başladığında insanlar, adalet ve onur temelli yeni bir sistemin mümkün olduğuna inanmıştı, fakat bu hayal gerçekleşmedi. Halkın yaşadığı asıl şok, devrim sonrasında hizipçi bir zihniyetle hareket eden grupların iktidara gelmesiyle ortaya çıktı. Geçici yönetim adaleti sağlamadı, hesap verebilirlik mekanizmaları işlemedi. Rejim yanlılarıyla muhalifler arasındaki siyasi kutuplaşma, zamanla daha derin bir mezhepsel kutuplaşmaya dönüştü. Esad’ı destekleyenler azınlıklar olarak etiketlenirken, ona karşı çıkanlar ise genelleştirilerek Sünni Müslüman kimliğiyle tanımlandı. Bu yanlış söylem, hiçbir somut kanıt olmamasına rağmen giderek derinleşti ve Suriye toplumu içinde keskin bir bölünmeye yol açtı” diye kaydetti.

‘Yanlış algılar, toplumsal ayrılığı daha da derinleştirdi’

Süveyda, rejim yanlısı olarak damgalanan diğer bölgelerin aksine, bu kez devrimi desteklemekte geç kaldığı suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Konuyla ilgili olarak değerlendirmelerde bulunan Radina el-Hatib, “Mezhepçilik fikri yayılmaya başladıkça, Süveyda halkının Esad’a sadık oldukları için devrime katılmadıkları iddia edildi. Bu söylem, bölgede giderek artan bir ötekileştirme ve yabancılaşma hissine yol açtı. Özellikle, anayasa bildirgesinde Süveyda halkının mevcut ya da gelecekteki hükümette gerçek bir temsile sahip olmasının göz ardı edilmesi, bu hissiyatı daha da derinleştirdi. Bir yandan Süveyda halkı, kendi ülkelerinde dışlandıklarını düşünmeye başlarken, diğer yandan devrimi destekleyen kesimler, onları dışlayanların Süveydalılar olduğuna inandırıldı. Bu karşılıklı suçlamalar ve yanlış algılar, toplumsal ayrılığı daha da derinleştirdi” sözlerine dikkat çekti.

‘Ses kaydının gerçekliği kanıtlanmadı’

Radina el-Hatib, “Mezhep ayrılığı Hz. Muhammed'e hakaret ettiği iddia edilen bir Dürzi şeyhine atfedilen uydurma bir ses kaydının yayılmasının ardından belirginleşti” ifadelerini kullandı. “Kaydın gerçekliği kanıtlanmadı, ancak etkisi önemliydi” diyen Radina el-Hatib, özellikle Humus ve Halep’teki üniversitelerde bir öfke dalgasının patlak verdiğini, öğrenciler arasında çatışmalar ve saldırıların başladığını söyledi.

‘Gençler güvenini yitirdi’

Suriye geçici yönetimin durumu ele alış biçimini de eleştiren Radina el-Hatib, “Hükümetin durumu kontrol altına almak için hızlı hareket etmesi gerekiyordu, ancak krizi görmezden geldi. Nefret söylemi dijital medyada yayıldı, öğrenciler birbirlerinden korkmaya başladı ve veliler çocuklarını üniversiteye göndermekten çekindi. Bu dönem, mezhepçiliğe karşı duracağına inanılan gençlerin kurumlara ve yetkililere olan güvenini kaybettiği tehlikeli bir kırılma noktası oldu” diye belirtti.

‘Katliamların meşrulaştırıldığı ortamda ulusal yapıdan söz edilebilir mi?’

Olayların çok hızlı geliştiğini aktaran Radina el-Hatib, “Öfke, Eşrefiye, Sahnaya ve Jaramana gibi sivil bölgelere saldırılara dönüştü ve bu, ülkenin tam bir patlamaya doğru gittiğinin bir göstergesiydi. Ardından felaket Süveyda’ya ulaştı” dedi. Yaşananların hesaplı bir operasyondan başka bir şey olmadığını ve suçları belgeleyen videoların bizzat HTŞ cihatçıları tarafından yayıldığını vurgulayan Radina el-Hatib, sözlerini şöyle tamamladı:

Vatandaşlar can güvenliklerinden korktukları için olan biteni belgeleyemediler; yayılan tüm görüntüler ihlalleri gerçekleştiren sözde Genel Güvenlik ve Savunma Bakanlığı tarafından kaydedilmişti ve HTŞ bu olayları meşrulaştırdı. Ahmed Şara, ‘saldırıları hükümet güçleri değil aşiretler yaptı’ dedi. Bu gerekçe kabul edilemez. Aşiretler, güvenlik güçlerinin gözü önünden geçtiler ve onların gözetiminde Süveyda’ya girdiler, sonra Şara onlara teşekkür etti. Bu davranış, Suriye toplumunun bileşenleri arasındaki toplumsal dokunun çökmesine yol açtı; mezhepler arasında yaşanan katliamların meşrulaştırıldığı bir ortamda nasıl ulusal bir yapıdan söz edilebilir?”