Suriye’de Alevi kadınların kaçırılması insanlığın alnında kara bir leke

Suriye’de özellikle Alevilerin yaşadığı Tartus, Lazkiye ve Hama’da kaçırma vakaları günaşırı devam ederken, kaçırılanların büyük çoğunluğunun kadın olması insanlık onurunun ihlalinin en vahşi biçimini ortaya koyuyor.

Haber Merkezi- 2011 yılında Suriye çatışmasının patlak vermesinden bu yana, ülke siyasi, mezhepsel ve jeopolitik bir mücadele sahnesine dönüştü ve bu çatışmada en büyük bedeli siviller ödedi. Bu çatışma sırasında işlenen suçlar arasında, kadınların kaçırılması insanlık onuruna yönelik en vahşi ihlallerden biri olarak öne çıktı.

Ortadoğu’daki cihatçı örgütlerin ideolojik temelleri, yalnızca siyasi ya da mezhepsel bir iktidar arayışı değil; aynı zamanda kadına, kadının toplumsal varlığına ve tarihsel hafızasına karşı yürütülen sistematik bir savaşın adıdır. Kadın kırımı kapitalist modernitenin en derin yapısal krizlerinden biridir ve Ortadoğu’da cihatçı zihniyetin yükselişiyle birlikte bu kırımlar doğrudan örgütlü bir biçim kazandı. Kadını toplumun temel taşı değil, tehdidi olarak gören bu anlayış; kadınları sadece biyolojik birer varlık olarak değil, toplumsal irade ve direniş gücü taşıyan birer özne olarak da hedef haline getiriyor. Bugün Suriye’de Alevi ve Dürzi kadınların sistematik olarak kaçırılması, işkenceye uğraması, kaybedilmesi veya cinsel şiddete maruz kalması, sadece savaşın bir sonucu değil; kadın düşmanı ideolojik yapıların bilinçli ve örgütlü bir biçimde kadın özgürlüğünü yok etme çabalarının en somut örneği.

Cihatçı çetelerin hedefinde sadece kadın bedeni değil; onun temsil ettiği toplumsal hafıza, etnik ve inançsal kimlik de var. Bu durum, sadece birey olarak kadınlara değil, tüm topluluklara karşı yürütülen kolektif bir soykırım mekanizmasının bir parçası olarak değerlendirilmelidir.

Alevilerin hedef alınması

Özellikle Alevi kadınlar, mezheplerinin iktidardaki rejimle bağlantısı nedeniyle dikkat çekti ve bu durum onları bazı çete gruplarının mezhepsel intikam hedefi haline getirdi.  Suriye’nin devrik başkanı Beşar Esad, nüfusun yaklaşık yüzde 10-15’ini oluşturan bir dini azınlık olan Alevi mezhebine mensuptur. Onlarca yıl boyunca Alevi rejimin devlet kurumlarını ve güvenlik aygıtlarını kontrol etmesi, halk ve siyasi söylemde rejim ile mezhep arasında yaygın bir karışıklığa yol açtı. Bu karışıklık, bazı muhalif gruplar tarafından Alevi sivilleri hedef almak için bir gerekçe olarak kullanıldı.  

Çatışmanın şiddetlenmesiyle, özellikle Humus kırsalı ve Lazkiye kırsalı gibi mezhepsel olarak karışık bölgelerde, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu Alevi sivillere yönelik kaçırma ve toplu katliam vakaları kaydedildi. Bu olaylar, bazı silahlı grupların rejimin “suçları” olarak gördüklerine misilleme olarak gerçekleşti.  Ağustos 2013’te, silahlı çete grupları, çoğunlukla Alevilerin yaşadığı Lazkiye kırsalının kuzeyindeki köylere geniş çaplı bir saldırı düzenledi. Bu saldırı, en net belgelenmiş olaylardan biri olarak kabul edilir ve bu saldırıda 100’den fazla Alevi kadın ve çocuğun kaçırıldığı kaydedildi. 

Saldırıları, aralarında “Nusra Cephesi” ve “Ensaruşşam Tugayı” gibi grupların da bulunduğu örgütler üstlendi.  Kaçırılan kadınlar, esir değişimi müzakerelerinde rehine olarak kullanıldı ve bazıları tamamen ortadan kayboldu. Birleşmiş Milletler, bu olayları “savaş suçu” olarak nitelendirdi. Bu bağlamda, kaçırılan Alevi kadınlar, kuşatma altındaki bölgelerde tutulan muhalif siviller ve savaşçıların serbest bırakılması için pazarlık kozu olarak kullanıldı. Bazıları, yıllarca süren esaretin ardından serbest bırakıldı.

İhlaller rapor altına alındı

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) ve Suriye’ye ilişkin Uluslararası Bağımsız Soruşturma Komisyonu gibi uluslararası insan hakları raporları birçok ihlal belgeledi. Bu ihlaller kayıtlara şöyle geçti:

“Kaçırılan kadınlara işkence yapılması, rehine olarak kullanılması, bazı vakalarda cinsel şiddet uygulanması, yüzlerce kadının yıllardır kayıp olması, hedef almanın, herhangi bir askeri veya siyasi rol temelinde değil, mezhepsel kimlik temelinde gerçekleşmesi.”

Muhafazakâr toplumlarda, özellikle taciz ve tecavüze maruz kalan kaçırılmış kadınlara olumsuz bir bakış açısıyla yaklaşılıyor. Pek çok aile, kızlarının ve annelerinin akıbetini öğrenemeden onları kaybetti; bu durum birçok ailede yıkıma neden oldu. Bu olaylar, mezhepsel ayrışmayı derinleştirdi ve intikam duygularını körükledi. Ayrıca, bu olaylar medyada daha fazla karşı şiddeti meşrulaştırmak için kullanıldı.

Uluslararası insancıl hukuka göre, sivillerin kaçırılması ve onlara saldırılması, mezhepsel veya siyasi aidiyetlerinden bağımsız olarak savaş suçu sayılır. Ancak, Özgür Suriye Ordusu’nun aşırılıkçı fraksiyonlarından “ El Nusra” ve “IŞİD” gibi çetelere kadar çeşitlenen silahlı gruplardan bu suçların sorumluları hesap vermedi.

Alevi kadınların Suriye’de kaçırılması, çatışmanın siyasi rotasından saparak kör mezhepsel şiddete dönüşmesinin trajik bir örneğidir. İnsan haklarının savunulması seçici olamaz ve hiçbir taraf, sivillere karşı suç işlemek için herhangi bir bahaneyle haklı gösterilemez. Uluslararası toplum ve insan hakları kuruluşları, kayıp kadınların akıbetini ortaya çıkarmak ve suçluları, kimlikleri ne olursa olsun, sorumlu tutmak için çabalarını yoğunlaştırmalıdır.  

Yaklaşık 50 Alevi kadın ve kız çocuğu kaybedildi

Mart 2025’te Suriye kıyılarında yaşanan çatışmalar, cihatçı Heyet Tahrir El Şam tarafından Alevilere karşı katliamlara yol açtı ve bu da bir dizi kaçırma olayını artırdı. Devrik başkan Beşar Esad rejiminin çöküşünden sonra, kaybolma vakalarında belirgin bir artış kaydedildi. Kıyı illeri olan Tartus, Lazkiye ve Hama’da, 16 ila 39 yaşları arasında 33 ila 50 Alevi kadın ve kız çocuğunun kaybolduğu bildirildi.  

Evli kadınların, annelerin, reşit olmayanların ve gündüz vakti hareket halindeyken okul öğrencilerinin kaçırıldığı rapor edildi.  

Kaçırılan çocuk ve kadınların bazıları şu şekilde: “*Abir Süleyman (29), 21 Mayıs’ta Safita’da kayboldu. Kaçıranlar 15 bin dolar fidye talep etti ve daha sonra Irak’tan bir telefon alındı, ancak yeri hâlâ bilinmiyor.  

*Zeynep Gadir (17), 27 Şubat’ta Lazkiye’de kaçırıldı ve akıbeti hâlâ bilinmiyor.  

*Huzama Nayif (35), 18 Mart’ta Hama kırsalında kaçırıldı ve 15 gün sonra 1500 dolar karşılığında serbest bırakıldı.  

Kaçırma vakaları arasında, fidye talepleriyle tehdit edilenler vardı; bu talepler 1500 ila 100 bin dolar arasında değişiyordu ve bazı kadınların Suriye dışına götürülmüş olabileceği ihtimali bulunuyor.”

Kaçırma yöntemi

Alevi kadınlara yönelik kaçırma olaylarında sabit bir yöntem kullanılıyor: Kaçırmalar, gün ortasında en kalabalık yerlerde gerçekleşiyor. Prensip, ‘kurbanın’ beklemediği bir yerden vurmak üzerine kurulu. Genellikle, toplu taşıma aracı kullanılıyor. İçinde, kaçırma çetesine bağlı olan kadınlar bulunuyor. Araç, kalabalık bir caddede yavaşça ilerler ve insanlar üzerinde istikamet isimlerine bakarken, çete gruba bağlı kadınlar bu isimlere dikkatle bakan kadınları gözlemliyor. İnsanlar genellikle toplu taşıma araçlarının üzerindeki yer isimlerini tarar ve hedefledikleri yere geldiklerinde beden dilleri değişir. Çeteler, genellikle güzel bir kadını seçiyor ve aracı onun yanında durduruyor. Kadın, bunun sıradan bir toplu taşıma aracı olduğunu düşünerek kendi isteğiyle biniyor ve araçta kadınların varlığı onu cesaretlendiriyor. Eğer kadın tereddüt ederse, içerideki kadınlar onu davet ediyor. Kadın farklı bir yere gittiğini söylerse, tatlı bir üslupla “Yolumuzun üzerinde seni oraya bırakırız” diyorlar.

Aynı yöntem taksilerde de kullanılıyor. Normal bir taksi, genellikle içinde bir kızın bulunduğu bir araç, en kalabalık yerlerde duruyor. Kadınlar kendi isteğiyle biniyor ya da taksideki diğer kadın yolcular tarafından cesaretlendiriliyor.

“Onu bekleme, kız kardeşini bekleme... Geri dönmeyecek.” Bu sözler, 21 Mayıs’ta Suriye’nin Safita şehrinin sokaklarında kaybolan Abir adındaki bir kadının ailesine, WhatsApp üzerinden gelen bir aramada söylendi. 

Abir’i kaçıran, ailesi 15 bin dolar fidye ödemezse öldürüleceğini veya insan ticaretiyle satılacağını söyledi. Abir, Suriye’de eski Başkan Beşar Esad’ın devrilmesini izleyen kargaşa ortamında bu yıl kaçırılan veya kaybolan, yaşları 16 ile 39 arasında değişen en az 33 Alevi kadın ve çocuktan biri. Ailelerine göre, bu kadınlar ve çocuklar kaçırıldı veya kayboldu.

Birleşmiş Milletler Soruşturma Komisyonu, birkaç vaka hakkında devam eden soruşturmaları doğruladı. BM Sözcüsü Stéphane Dujarric, raporlara ilişkin “derin endişe” duyduklarını ifade etti ve herhangi bir mezhepsel hedef almanın uluslararası hukukun ciddi bir ihlali olduğunu vurguladı. İnsan Hakları Komisyonu ile koordinasyon içinde soruşturmaların yürütüldüğünü belirtti. Ancak yeni Suriye geçici yönetim yetkililerinin tepkisi, vakaların çoğunu “ailevi sorunlar” veya “gönüllü kaçış” olarak nitelendiriyor ve bunları kaçırma olarak görmüyor. Yetkililer, sistematik bir kampanya olduğu iddiasını reddetti ve bazı vakaları ailevi veya toplumsal nedenlere bağladı. Tüm bunlar, Alevi kadınlar ve aileler arasında sürekli bir korkuya yol açtı; bu korku, bazılarının kızlarını okula göndermemesine veya evden çıkmamasına neden oldu. Bazı yetkililer, kaçırma olaylarını “güvenliği ve mezhepsel uyumu bozmayı amaçlayan uydurma hikâyeler” olarak nitelendirdi ve kaybolma vakalarının çoğunun kaçırma olmadığını iddia etti. Bazıları, IŞİD’in Êzidî kadınlara yönelik senaryosunun tekrarlanabileceği, yani zorla yerinden etme veya cinsel ticaret riski konusunda uyarılarda bulundu. 

Birleşmiş Milletler’in soruşturmaları takip etmesi bekleniyor

İnsan hakları savunucuları ve aktivistler, France 24 kanalı ve yerel örgütlerin açığa çıkarttığı vakalarla birlikte ciddi soruşturmalar, gerçek korumalar ve kaçıranların hesap vermesi için çağrıda bulunuyor. Uluslararası toplumun rolüne değinildiğinde, Birleşmiş Milletler’in soruşturmaları takip etmesi ve yetkililere gerçek koruma sağlanması ile mağdurların tazmin edilmesi için baskı yapması bekleniyor. Suriye’de Alevi kadınların kaçırılması, özellikle önceki rejimin çöküşünden sonra belirgin bir güvenlik eksikliğiyle, toplumsal dokuyu tehdit eden ciddi bir sorun teşkil ediyor. Sorunun ikili bir karakteri var: sömürü amaçlı maddi talepler ve artan mezhepsel gerilimler. Uluslararası kuruluşlar ve insan hakları savunucuları; sivillerin, özellikle kadınların korunması ve krizin insani bir felakete dönüşmesinin önlenmesi için acil harekete geçmelidir.