‘Küresel ağ kadın katliamlarına karşı mücadelede önemli’

Kadın hakları savunucusu Doha Qalal, kadın katliamlarına karşı küresel çapta mücadele yürüten bir ağın önemine vurgu yaparak, uluslararası alanda oluşacak kamuoyu baskısının yetkilileri harekete geçirebileceğini söyledi.

ZOUHOUR MECHERGUI

Tunus- Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere dünyanın birçok kadın kazanımları iktidarlar tarafından hedef haline getiriliyor. Kadınlar emek ve mücadele ile aldıkları haklarından vazgeçmemekte kararlı. Kadınlar, artan kadına yönelik şiddet, kadın haklarının ve insan haklarının gaspı gibi konularda küresel bir mücadele ağının önemini ifade ediyorlar.

Kadına yönelik şiddetin arttığı, faillerin cezasız bırakıldığı yine kadın mücadelesi yürüten aktivistlerin tehdit, tutuklama ve baskı ile karşılaştığı Tunus’ta kadınlar mücadele ederken, Kadın hakları savunucusu Doha Qalal, Hindistan’da doktor bir kadının katledilmesi, İran ve Sudan’da kadın haklarının ihlal edilmesi gibi dünyanın her yerindeki kadınların durumunun benzer olduğunu bunun içinde küresel bir dayanışma ağının önemine vurgu yaptı.

*Tunus’tan Hindistan’a kadın katliamları küresel bir hal aldı. Kadın katliamlarına çözüm bulmak için kurulan uluslararası kadın ağının önemi nedir?

Dünyanın birçok ülkesinde kadın katliamları artarak devam ediyor. Kadınlar çoğunlukla eş, baba, erkek kardeş yani en yakınları tarafından katlediliyor. Dernekler ve örgütler arasında kadın ağlarının olması, feminist meselelerle ilgilenen siyasi partileri, sivil ve toplum hareketlerini harekete geçirmek için de bir yoldur. Siyasi partiler arasında ağ kurmak önemlidir. Erkek egemen sistemle yüzleşilmesiyle dayanışma artacak, ortak hareketler kurulacak, konuyla ilgili yazılar ortaya çıkacak ve insanlar arasında bir temel oluşturacaktır. 

Kadın katliamlarının ortadan kaldırılması amacıyla Tunuslu ve uluslararası kuruluşlar arasında kadınlara yönelik konularda hizmet veren ağların bulunduğunu ve şiddet konusunda, farkındalığın artırılması açısından önemli ilerlemeler kaydettiklerini de unutmamalıyız. Tunus, Lübnan, Mısır, Suriye, İran, Mağrip, Sudan ve diğer ülkelerde kamuoyunu uyandırmak ve kadınların bölgesel ve uluslararası düzeyde insan vicdanını etkilemek için karşı karşıya kaldıkları gerçekliğin ciddiyetine dikkat çekmek amacıyla da etkilemek önemlidir. Çünkü uluslararası kamuoyu bir baskı gücü oluşturuyor ve yetkilileri kadınların hedef alınmasına karşı koyacak mekanizmalar hakkında düşünmeye itebiliyor.

*Kadınların karar alma pozisyonlarındaki fırsatlarının zayıflığını, iş imkanlarının olmayışını, yoksulluğu ve şiddeti nasıl değerlendiriyorsunuz?

İstatistiklere göre, dünyanın çeşitli ülkelerinde işsizlerin en büyük yüzdesini kadınlar ve kız çocukları oluşturması nedeniyle ‘Yoksulluğun ve işsizliğin kadınlaşması’ terimi iyi bilinir hale geldi. Özellikle iş fırsatlarında erkeğe öncelik veren bir zihniyetle karşı karşıyayız. Çalışma yaşamında erkekleri tercih eden ve kadınları dışlayan bir toplumsal kültür söz konusu. Bu zihniyet kadının önceliğinin evi olduğunu, çalışmasına gerek olmadığını düşünüyor. Biz de bunun için mücadele ettik. Musawah Örgütü ve çeşitli dernekler ‘Annelik toplumsal bir işlevdir’ diye kampanya yaptık. Çarpık düşüncenin kadına yönelik şiddeti ikiye katladığını ve onları tek bir çevreyle sınırlandırdığını belirtmeliyiz. Kadınlar için yüksek lisans yapmak kolay bir iş değil, ancak sonrasında yetkililerin yanlış politikaları nedeniyle kadınların çoğu işsiz kalabiliyor.

Kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesinin sadece bir slogan olduğunu görüyorum ve Tunus'ta bunlar sadece kadınların olağanüstü haklara ve kazanımlara sahip olduğu izlenimini uyandırmak için kullanılan sloganlar, ancak gerçekler bunu yansıtıyor. Bugün kadınlar geçimlerini güvence altına almak için çok çalışmak zorunda kalıyorlar. Bir kısmı ev işçisi olarak çalışıyor, zulüm görüyor, her türlü şiddet ve istismara maruz kalıyor. Güvencesiz çalışan, sağlık ve sosyal sigortası olmayan, güvenli ulaşım imkanı olmayan tarım işçisi kadınların her gün yaşadığı iş kazalarını duyuyoruz. Çalışan kadınlar ölüm kamyonlarında yaşamlarını yitiriyor.

*Tunus'ta kadın aktivistler hapsetme, tutuklama ve tehdit ile karşı karşıya ve bunlara direniyorlar. Bir insan hakları aktivisti olarak mevcut durumu ve bunun kadınlar açısından yarattığı tehlikeyi nasıl görüyorsunuz?

Tunus'ta artık dayanağı belli, delili olan, meşru müdafaa hakkı olan davalardan bahsetmiyoruz; bir kadın avukatın hedef haline getirilerek yargılanıp cezaevine gönderilmesi skandal boyutundaydı. Tunusluların ülkenin geldiği ekonomik duruma öfke göstermesinin ne gibi bir tehlikesi olabilir? Devletin prestijine saldırı nerede? Kadın aktivistlerin tutuklama koşulları şok edici bir şekilde gerçekleşiyor. Gözaltı ve tutuklama prosedürlerine uyulmuyor. Kadın avukatın ofisine yapılan saldırı da utanç verici. Eşini katleden bir erkek gözaltına alınırken insanca davranılır, ancak fikrini ifade eden bir kişiye uygulanan muamele tam tersi.

*Gözaltı ve tutuklama durumlarında kişinin haklarına saygı gösterilmediğini görüyoruz. Tutuklu Avukat Saniya Al-Dahmani'nin mahkemeye giderken safseri (Geleneksel örtü) giymeye zorlanması ne anlama geliyor?

Kadın mücadelesinin varlığı sokakta büyük ölçüde etkili oldu. Tunus'ta feminist yürüyüşlerle devrilen hükümetlerin olduğunu unutmamalıyız. Bunun tekrarlanmasından korkuyorlar ve bu yüzden kadın aktivistler, gazeteciler ve diğerleri de dahil olmak üzere herkesi ayrım gözetmeksizin hedef alarak gözdağı vermek istiyorlar. 54'üncü Kanun Hükmünde Kararname ile ifade ve basın özgürlüğü kısıtlandı. Devrimden geriye sadece ifade ve basın özgürlüğü kalmıştı ve bugün bu hedef haline geldi. Çözüm bulmak için ekonomik durumu tartışmak yerine kendimizi, üstesinden geldiğimizi sandığımız özgürlükler savaşıyla karşı karşıya bulmamız üzücü. Hükümet 54'üncü Kanun Hükmünde Kararname’yle özgür sesleri susturmak istiyor. Söz konusu kararname gelene kadar biz bu kazanımları korumak için direndik. Bu kararnamenin siyasi otoriteyi korumak için çıkarıldığını düşünüyorum.

*Bir aktivist olarak, onlarca yıldır süren direniş ve mücadelenin ardından kadınların Tunus'taki kazanımlarının kaybolacağından mı korkuyorsunuz?

Durumun gidişatına rağmen kazanımlarımızı kaybetmekten korkmuyorum, çünkü özellikle otoriter rejim dönemlerinde çok zorlu aşamalardan geçtik. Dolayısıyla teslim olmayacağız ve mücadelemize devam edeceğiz. Direniş mekanizmalarını büyütmek önemli. Sisteme alternatif olarak korkmadan olumlu düşünen somut bir projemiz de olmalı. Tarih boyunca bu ülkeyi inşa etmek için işkencelere maruz kalanlar, sağlığını ve ailelerini kaybetmesine rağmen geri adım atmayanlar da var. Dolayısıyla bu insanları sessizce yüzüstü bırakamayız. Çünkü Tunus'ta birbirimize karşı silah taşımıyoruz, ne kadar farklı olursak olalım, barışçıl bir şekilde mücadele ediyoruz. En büyük silahımız direniştir ve bizi bugüne kadar var eden şey, korkmadan yola devam etmedir.