Gulistan Tara ve Hero Behaddin: Hakikatin yılmaz savaşçıları- ANALİZ

Gulistan Tara, Hero Bahaddin ve Rosida Mardinlerin mücadelelerine sahip çıkmak tarihi bir görevdir. Ancak hakikatin karanlıkta kalmayacağı, kadın özgürlük mücadelesinin sesinin her yere duyurulacağı yayıncılıkla anılarına doğru sahip çıkabiliriz.

BERİVAN ZİLAN

23 Ağustos günü Gulistan Tara ve Hero Bahaddin yoldaşlar alçakça bir saldırı sonucu şehadete ulaştı. Uzunca yıllar basın alanında verdiği emeklerle, devrimci yaşam ve duruşuyla özgür basın geleneğinin oluşturulmasında önemli bir çabanın sahibi olan Gulistan Tara yoldaş, özgürlük mücadelesi için büyük bir miras bıraktı. Genç yaşında güneyli kadınların sesini duyurabilmek için özgür basında büyük bir emeği olan Hero yoldaş da bu mirasın oluşmasında önemli bir rol oynadı. Bu saldırı bir kez daha faşist T.C. ve KDP iş birliğinin somut örneğini gözler önüne serdi. Kürt soykırımı üzerinden stratejik iş birliğine soyunan bu her iki güç, her türlü saldırı konseptini devreye koymasına rağmen istediği sonuçlara ulaşamamanın saldırganlığıyla her yere ve herkese yönelmekte. Her iki kadın yoldaşın da hedeflenmesi bu nedenle bilinçliydi.

Faşist şef Erdoğan’ın Bağdat ve Hewler ziyareti sonrası Kürt soykırım planına Irak hükümeti de dahil edildi. Görüşmelerin akabinde Irak hükümetinin PKK’yi yasaklı örgüt ilan etmesi, Irak’ta siyasi faaliyet yürüten 3 siyasi partiyi kapatması bu anlaşmada üzerlerine düşenleri yerine getireceklerini göstermek amaçlıydı. Bununla da yetinilmeyerek 15 Ağustos’ta Fuat Hüseyin başkanlığında Iraklı bir heyetin Türkiye’ye yapmış olduğu ziyarette Özgürlük hareketine karşı güvenlik mutabakatı imzalaması saldırıların devam edeceğinin göstergesi oldu. Ortak bir hareket merkezinin kurulması, askeri eğitim ve istihbarat konusunda iş birliği gibi maddeler içeren bu güvenlik mutabakatı tamamen Kürt karşıtlığına dayanmaktadır. Mutabakat imzası için seçilen gün (15 Ağustos) ve mutabakatı duyurması belirlenen 2 Kürt bakan (Fuat Hüseyin ve Hakan Fidan) sembolik belirlenen isimler değildi. Nitekim Türk devletinin gün ve kişilere biçtiği misyon bilinmektedir. Verilen mesaj açıkça Kürt soykırımının tam da Kürtlerin dirilişe uyandığı bir tarihte devam edeceği yönündeydi. Bu nedenle son yapılan katliamda Irak hükümetinin de parmağı var.

AKP hükümeti Sünni İslamcı-Türkçü ideolojinin temsilcisidir

Irak tarihsel gerçekliğinden uzak, sosyolojik yapısıyla uyuşmayan, toplumsal dinamikleri esas almayarak geliştirdiği Kürt soykırım planının parçası oldu. Bu uğurda Türk devletinin gelecek emellerini görmezden gelecek kadar körleşmiştir. T.C. misak-ı milli ruhuyla hareket etmekte, Irak’ın büyük bir bölümünü ilhak etmeye çalışmakta. Irak’ın 30 km içlerine kadar ilerleme planlarını açık bir şekilde BM oturumunda faşist şef Erdoğan’ın kendisi bizzat haritalarla göstererek dile getirdi. Yanı sıra Kerkük’ü bir Türk vilayeti ilan ederek, Kürt bir valinin seçilmemesi için türlü yöntemler denedi, KDP’yi koltuk değneği yaptı, ırkçı Türkmenleri örgütleyerek karışıklık çıkarmaya çalıştı. Ama başaramadı. Buna rağmen Irak hükümeti hiç ses çıkarmadı. Başika’daki Türk askeri varlığının toprak egemenliğini ihlal eden bir durum olduğunu belirtti. Ama Amediye sınırlarına ulaşan Türk askeri varlığını görmezden geldi, son anlaşma ile de Başika’yı ortak eğitim merkezi haline getirdi. Yine AKP hükümeti Sünni İslamcı-Türkçü ideolojinin temsilcisidir. Farklı bir ulusal ve inançsal kimliğe tahammülleri yoktur. Irak gibi inanç ve ulusal kimlikler açısından zengin bir devletin varlığını olduğu gibi kabul etmesi mümkün değildir. Kaldı ki anlaştığı Sudani hükümeti sözde Şii kanadın temsilcidir. Sünni İslamcılığın Şiilerle yaşadığı tarihsel çelişkiler bilinmektedir. Faşist TC’nin Kürt soykırım planı başarıya ulaşırsa Şii bir hükümetin onun gözünde kıymeti harbiyesi kalmayacaktır. Ezidi, Kakai, Şii, Sünni, Kürt, Türkmen, Arap kesimlerin bir arada demokratik bir şekilde yaşayabileceği bir zemin yaratmak yerine tekçi Türk ideolojisinin temsilcilerine sarılan Irak hükümetinin mevcut durumu Irak toplumunda da rahatsızlık yaratmakta. Irak halklarında bu ortak tutuma karşı toplumsal bir tepki gelişirse Irak hükümeti geri adım atabilir. Bunun için de Irak halkına özgürlük hareketini daha iyi anlatmaya ihtiyaç var.

Irak-T.C. anlaşmasına en çok bağlanan ve bunun gerçekleşmesi için her türlü ısrara başvuran KDP’nin iş birlikçi tutumu artık tüm toplum nezdinde teşhir olmuştur. Sırf anlaşma konularının pratikleşmesi için Mesud Barzani bizzat kendisi Bağdat’a giderek çeşitli görüşmeler gerçekleştirdi. Aile hanedanlığına dayanan KDP’nin Kürt halkına vereceği hiçbir şey kalmamıştır. Bölgede Türk devletinin ajanlığına soyunmuştur. Türkiye’nin maşası olarak dökülen Kürt kanına ortak olmaktadır. Askeri harekatlarda Türk askerlerine rehberlik etmekte, güneyde devrimcilerin katledilmesi için istihbarat sağlamakta. Her fırsatta Şengal ve Maxmur’u dile getirerek Kürtlerin kendi öz yönetimlerine dayalı yaşadığı bu alanları saldırıların hedefi haline getirmekte. Güney halkının ezici bir çoğunluğu bu durumdan rahatsız olsa da henüz toplumsal tepkilerini açığa çıkaracak bir eylemsel düzeyde değildir. Bundan ziyade göç yollarında ülkelerini terk ederek çözüm bulma arayışındadır. Birçok Avrupa ülkesinin yaptığı göçmen açıklamalarında güneyli Kürtler en çok göç edenler arasında ilk sıralarda yer almakta. KDP iş birlikçi-ihanetçi politikada ısrar edeceği sürece kaybetmeye mahkumdur. Halk artık bu yükü sırtında taşımaktan rahatsızdır.

Önder Apo’nun muazzam direnişi faşist TC’yi çıkmaza sokmuştur

Hem Önder Apo’nun muazzam direnişi hem gerillanın destansı mücadelesi hem de Kürt halkının yılmaz örgütlülüğü faşist TC’yi iyice çıkmaza sokmuştur. İçerisinde olduğu çıkmazı örtbas etmek için Önder Apo üzerinden başlayarak tüm toplumu tecrit altında tutmaya başladı. Tüm demokratik kamuoyu açısından tartışılmaya başlanan İmralı soykırım sistemi ve tecrit politikaları teşhir olmuş vaziyette. Özelde son olarak 69 Nobel ödüllü kişinin Önder Apo’yu sahiplenmesi önemli bir adımdı. Önder Apo’nun tüm insanlara umut ışığı olan paradigması bu durumu geliştirdi.

Kuşkusuz bu gelişmeler özgürlük mücadelesinin birer sonucudur. Önder Apo’nun direnişinden feyz alan özgürlük gerillaları muazzam bir direniş sergiliyor. Her türlü silah kullanılmasına, kimyasal saldırı düzenlenmesine, üst düzey teknik yönelimlere, işbirlikçiliğe ve ihanete rağmen gerillanın destansı bir mücadelesi var. Tarihin hiçbir döneminde tanıklık etmediği bir mücadele yürütülüyor. Binlerce filme, romana, şiire, destana kaynaklık edecek bir mücadele söz konusu. Bu mücadelenin düzeyini şahadete ulaşan gerillalar için yapılan açıklamalardan çıkarsamak mümkün. Örneğin en son Zap direniş alanında şahadete ulaşan Sara Tolhıldan ve Alan Malazgirt’in şahadeti eşsiz bir yoldaşlık ruhunun göstergesidir. Yoldaşlarını korumak için kendi canlarını siper eden her iki komutan bir de savaşın yoldaşlık boyutunu gözler önüne sermekte. Medya savunma alanlarında gelişen direnişin görkemliliği, şehadete ulaşan gerillaların doğru okunması ve bir manifesto niteliğinde ele alınmasını gerekli kılıyor.

Gulistan ve Hero izinden hakikatin izini süren gelenek gittikçe güçleniyor

Gerilla direnişini kamuoyuna daha iyi yansıtmak, bunun için birçok zorlu şartı göze alarak gerillanın sesini her alana duyurmak için yılmaz bir mücadele yürüten Rosida Merdin de şehitler kervanına katıldı. T.C. gerillanın sesini kısmak için böylesi arkadaşlara özel olarak da yönelmektedir. Hakikat arayışçısı özgür basıncılar ya katledilmekte ya da zindanlarda çürütülerek teslim alınmaya çalışılmakta. Rosida, Gulistan, Hero yoldaşların şahadeti TC’nin gazetecilere yönelik katliamcı politikalarını gözler önüne sermiştir. Öncesinde NATO iş birliği ile basın kurumlarına yönelik geliştirdiği saldırı da bu konseptin bir parçasıydı. Özel savaş rejimi üzerinden örgütlediği yandaş medyası dışındaki tüm sesleri kısmak, toplumun hakikatlerden mahrum kalmasını sağlamak amaçlı özelde gazetecilere yönelik geliştirdiği saldırı furyaları gün geçtikçe artıyor. Fakat Gulistan ve Hero izinden hakikatin izini süren gelenek de gittikçe güçleniyor.

Türkiye kamuoyunda ekonomik, toplumsal ve siyasal durumdan ciddi bir rahatsızlık var. Bu süreçte birçok işçi eylemleri gelişti. Yine Anayasa mahkemesinin Can Atalay kararının uygulanmamasına karşı, kendi hukukunu hiçe sayarak adım atan AKP’ye karşı farklı toplumsal kesimlerden de itiraz sesleri yükseldi. Mecliste geliştirdikleri saldırı ile iyice tepkileri topladılar. Mevcut rejimden rahatsızlıklar daha gür bir sesle çıktı. Fakat bu sesleri bastırabilmek için tutuklamalarla toplumu yıldırmaya çalışıyorlar. Sokak röportajlarına kısıtlama getirerek muhalif sesleri görmezden geliyorlar. Toplumda ciddi bir şekilde erken seçim talebi var. Mevcut muhalif partiler toplumun erken seçim talebini yeterince sahiplenmemekte. Özelde sayısal olarak en büyük muhalif parti olan CHP adeta farklı gündemler öne çıkararak toplumu esas gündemden koparmaya çalışıyor. Kendi iç gündemlerine boğulmuş vaziyette. Bu nedenle CHP eksenli muhalefet toplumsal dinamikleri yeterince karşılamıyor.

Geçtiğimiz süreçte Kuzey ve Doğu Suriye’de de önemli gelişmeler oldu. Suriye rejimi desteğiyle örgütlendirilen çeteci güçlerin Deyrezor saldırısı ile halkların demokratik birlikteliği hedef alındı. İran rejimi de içte yaşadığı çıkmaza dönük bölgede etkili olmak adına paravan örgütlerini aktif hale getirmeye çalışıyor. Son İsrail saldırısından sonra herkes İran’ın direk İsrail’e cevap vermesini beklerken, mevcut rejim savaşı kendi toprakları dışında yürütme stratejisine devam etti. Türk devleti de bu tarz saldırıları derinleştirmek için çabalamakta, Şam rejimini sözde yumuşatarak bu alanda da Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmayı hedeflemekte. Şam hükümetinin mevcut kaostan tek çıkış yolu özerk yönetimle diyalog kurarak mevcut statüyü kabul etmesidir.

Jin-Jiyan-Azadi sihirli formülü Asyalı kadınlar tarafından sahiplenildi

Bu süreçte önemli gelişmelerden biri de kadın özgürlük mücadelesinin temel yaşam felsefesi olan Jin-Jiyan-Azadi formülünün Hindistanlı kadınlar tarafından sahiplenerek, toplumsal eylemlerin temeli haline getirilmesi oldu. Hindistan’da katledilen genç kadın doktora sahip çıkmak için sokağa dökülen kadınlar hep bir ağızdan Jin-Jiyan-Azadi’yi haykırdı. Rojhılat Kürdistan’ından başlayarak tüm dünyayı sarmalayan bu sihirli formül Asyalı kadınlar tarafından da temel bir yaşam felsefesi olarak sahiplenildi. Kadınların Jin-Jiyan-Azadi etrafında küresel bir birlikteliği sağladığı bu yüzyılda kadınlara karşı saldırıların kapsamı da genişledi. Özelde Rojhılatta serhildanlara öncülük eden ve bu sesin duyulmasını sağlayan kadınlar tutuklandı. İran rejimi Pexşan Ezizi ve Şerife Muhammedi’ye idam cezaları vererek kadın direnişini yıldırmak istedi. Buna karşı geliştirilen “idama hayır, özgür yaşama evet” kampanyası dünyanın birçok yerinde kadınlar tarafından sahiplenildi. Son Hindistan eylemleri de bunun somut örneği oldu. Tam da Reber Apo’nun “21’inci Yüzyıl kadın yüzyılı olacak” tespitinin somutlaştığı günlerdeyiz. Bu da ancak bir kadın devrimiyle gerçekleşecek.

3’üncü Dünya Savaşı’nda hedef haline getirilen kadınların, halkların, Kürtlerin mücadelesini aydınlatan ve tüm dünyaya duyuran Gulistan Tara, Hero Bahaddin ve Rosida Mardinlerin tarihsel mücadelelerine sahip çıkmak tarihi bir görev oluyor. Bu tarihi görevin gereği olarak hiçbir hakikatin karanlıkta kalmayacağı, kadın özgürlük mücadelesinin sesinin her yere duyurulacağı bir yayıncılıkla şehit yoldaşların anılarına doğru sahip çıkabiliriz.