Gazeteci Özlem Akarsu Çelik: Kadınlar her dönemin barış sözcüleri oldu

“Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi”nde yer alan Gazeteci Özlem Akarsu Çelik, kadınların her dönem riskleri göze alarak barış sözcülüğü yaptığına ve 90’lı yıllardan bugüne Kürt Kadın Hareketi ile Feminist Hareket’in ortak mücadelesine dikkat çekti.

ARJİN DİLEK ÖNCEL 

Amed- Soykırım ve katliamlara sahne olan savaşlar sonucu parçalanan toplumlarda, şiddetin başlıca öznesi kadınlar ve çocuklar oluyor. Bu süreçlerde savaşlar sona erse de kadınlar ve çocuklar çatışmadan sonra da şiddet üreten bir toplumda yaşamaya mahkum ediliyor. Sadece son birkaç yılda yaşanan bazı gelişmeler, savaşların kadınların yaşamına olan etkilerini gözler önüne seriyor. 

Şiddetin ‘öznesi’ kadınlar 

Rusya- Ukrayna savaşında Ukraynalı kadın askerlere yönelik cinsel suçların yanı sıra, göçe zorlanan kadınlar gittikleri ülkelerde de şiddetin her türlüsünü yaşadı. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Ukrayna temsilcisi Ulla Müller bir haber ajansına verdiği röportajında, Ukrayna'da üç yılı aşkın süredir devam eden savaşın görünmeyen ve yeterince konuşulmayan bir yönüne dikkat çekti ve Ukrayna'da kadınlara yönelik şiddetin ciddi boyutlara ulaştığını ve bu konuda acil önlemler alınması gerektiğini belirtti. 

İsrail’in 2023’ün Ekim ayından bu yana Gazze’ye yönelik saldırılarında insanlık trajedileri yaşandı. Filistinli kadınlar katledildi, hayatta kalanlar da kuşatma altında yaşamaya ya da mülteci olmaya zorlandı. 

Kuzey ve Doğu Suriye’de kadınlar, IŞİD gibi çeteler tarafından kaçırıldı, köle pazarlarında satıldı, tecavüze uğradı. İşgalciler tarafından toprakları çalınan kadınlar, şiddetin her türlüsünü yaşadı.  

Sudan’da ordu ve paramiliter Hızlı Destek Güçleri arasında 15 Nisan 2023’te başlayan iç savaş büyük bir insani krize dönüştü. Uluslararası Af Örgütü, Sudan'daki iç savaşta paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri tarafından cinsel şiddetin yaygın olarak kullanıldığını, “Cinsel kölelik ve toplu tecavüz” vakalarının yaşandığını belirtti. 

Bunlar sadece birkaç örnek olurken, ataerkil toplumsal cinsiyet ilişkilerini besleyen ve bu alanda yeni politikalarla süreci sistematikleştiren savaşlara karşı, barış cephesinde yer alan kadınların mücadelesi tarihten günümüze kadar sürüyor. 

Kadınlar savaş karşıtı cephede yer aldı 

Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Birimi’nin (UN Women) araştırmalarına göre, bir barış anlaşmasının en az iki yıl sürme olasılığı eğer kadınlar katılmış ise yüzde 20, on beş yıl sürme olasılığı ise kadınların müzakere sürecine katılmasıyla birlikte yüzde 35 oranında artıyor. Bu duruma bir örnek Kolombiya gösterilebilir. Kolombiya’da barış sürecine dahil edilen kadınlar, sürecin başarıya ulaşmasını ve kadına yönelik cinsel suçların af kapsamına alınmamasını sağladı. Dünya’da 100’ün üzerinde ülkede, kadınların savaşlara karşı barış ve demokratikleşme süreçlerine katılımı için ulusal eylem planları hazırlanıyor. Ancak Türkiye’de bu alanda her ne kadar resmi adımlar atılmasa da kadınlar demokratik ve özgür bir yaşam için mücadeleden geri durmuyor. 

Militarizm ve Kürt kadınlara yönelik saldırılar 

Bu kapsamda kadınlar özellikle Kürt sorunu olmak üzere, dil, din, ırk gözetmeksizin toplumsal her türlü soruna karşı yan yana gelebildi. Özellikle 1990’lı yıllar ile birlikte Kürt kimliğinin ve dilinin yasaklanması, inkar edilmesi, Kürt sorununun varlığının reddedilmesiyle kendini hissettiren savaş politikaları, karakollarda cinsel taciz ve tecavüz olaylarına, köylülerin evlerinin hatta köylerinin yakılmasına, Kürtlerin göçe maruz kalmasına neden oldu. Sokak ortasında “faili meçhul” cinayetler yaşanırken, yakınlarından bir iz arayan kadınlar işkence gördü. Başta Amed Cezaevi olmak üzere, birçok cezaevinde politik kadın tutsaklar insanlık utancı olan işkencelere maruz kaldı. 

Militarzmle birlikte kadınlar devlet şiddetinin yanı sıra erkek şiddetiyle karşı karşıya kaldı. Kürt sorunu kapsamında saldırılarını derinleştiren devlet ise savaş maliyetini karşılamak için her türlü girişimini ekonomik bir devrim olarak topluma sunmaya çalıştı. Savaş, ekonomik, toplumsal ve askeri krizlere neden olurken, bu krizlerin mağduru elbette sadece Kürt toplumu değildi. Türkiye toplumu bir bütünen kaosa sürüklendi. 

Tüm bu yaşananlar karşısında toplumsal tepki en çok kadınlar cephesinden yükseldi. Feminist Kadın Hareketi ile Kürt Kadın Hareketi ortak mücadele yürüterek, kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Kadınların ortak mücadelesinin en görünür olanı 1994 yılında gözaltında işkence gören, katledilen kadınlar için Feminist Hareket’in başlattığı "Arkadaşıma Dokunma" kampanyasıydı. Bu kampanyadan sonra da Feminist ve Kürt Kadın Hareketi erkek-devlet şiddetine ve savaşlara karşı omuz omuza bir mücadele yürüttü. 

Kadınlar Barışı Konuşuyor 

Savaşlardan yorgun düşen bu coğrafyada kadınlar bir kez daha barışı konuşmak için İstanbul’da 22-23 Şubat’ta “Kadınlar Barışı Konuşuyor” çalıştayı düzenledi. Çalıştayda, “Savaş ekonomisi, kadın emeği ve yoksullaştırma politikaları”, “Barış mücadelesiyle kadın mücadelesinin birlikte yürümesine neden ihtiyacımız var?” ve “Kadınlar nasıl bir barış istiyor? Barışı nasıl inşa edebiliriz?” başlıklı üç farklı atölye yapıldı. Aynı zamanda “Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi” kurulması kararı alındı. Bildirgede; kadınların savaşa karşı mücadelesinin yeni olmadığı vurgulandı ve 1990’lı yıllardan bugüne yapılan çalışmalar hatırlatıldı. 

https://jinhaagency.com/tr/guncel/barisa-Ihtiyacim-var-kadin-Inisiyatifi-kadinlardan-aldigimiz-gucle-yola-cikiyoruz-51514 

Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’nde yer alan Gazeteci Özlem Akarsu Çelik ile kadınların ortak mücadelesini ve inisiyatifin önemini konuştuk. 

‘Kadınlar tüm riskleri göze alarak barış sözcülüğü yaptı’ 

Kadınların savaşların en çok etkileneni olduğunu, barışta da en fazla sesini yükselten kesim olduğunu söyleyen Özlem Akarsu Çelik, “Sadece barışın konuşulduğu zamanlar değil, savaşın da en şiddetli olduğu zamanlarda kadınlar tüm riskleri göze alarak, barışın sözcülüğünü yapıyor” dedi. 

AKP-MHP iktidarının kadın politikalarına işaret eden Özlem Akarsu Çelik, “‘3 çocuk doğurun’ ne kadar masum gibi görünse de bugün özel hastanelerde sezaryen ile doğumun yasaklanmasına vardık. ‘Normal doğum’ pankartı ile erkek futbolcular sahaya çıkma cüretini gösterdi. Böyle bir dönemde hem Kürt Kadın Hareketi hem Feminist Kadın Hareketi her zaman birlikte hareket edebildiler. Çünkü kadın meselesi din, dil, ırk, mezhep farkı gözetmiyor. Kadınlar, her türlü şiddetin hedefindeler” diye belirtti.  

Böyle bir süreçte “Kadınlar Barışı Konuşuyor” çalıştayının gerçekleştiğini ve bu çalıştayın ortak bir ürün olduğunu ifade eden Özlem Akarsu Çelik, “Bizim coğrafyamızda da Feminist kadınlar, Kürt kadınlarıyla birlikte dirsek dirseğe, el ele verdiği bu mücadele 1990’lı yıllara, yani savaşın en şiddetli, en yoğun olduğu döneme dayanıyor. O günden bugüne pek çok birliktelik oluşturulmuştur. Bu birlikteliklerden çok güzel çalışmalar ortaya çıktı” ifadelerini kullandı. 

‘Barışın sesini yükselten kadınların sesini duyurmak istedim’ 

Kadınların savaşa ve savaşın bir sonucu olan kadına yönelik şiddete karşı “bir kez daha barışın sesini yükseltelim” dediğini ifade eden Özlem Akarsu Çelik, “Kadınlar ‘barışın sesini yükseltelim’ dediğinde henüz Devlet Bahçeli, DEM Parti’lilere el uzatmamıştı, yani Meclis’te bu son süreç başlamamıştı. Kadınlar bana da teklifte bulundu. Kadın hareketiyle yıllardır iç içe olan biri, aynı zamanda Kürt sorununun demokratik çözümü için yazıp çizen bir gazeteciyim. Bu nedenle hiç düşünmeden kabul ettim ve bir gazeteci olarak ne yapabilirim? Barış için sesini yükselten kadınların sesini nasıl duyurabilirim? diye düşündüm. Bu süreçte çeşitli illerde toplantılar yapıldı, var olan deneyimlerden yararlanıldı. Bağımsız kadınlar bir araya geldi ve Ankara’da da bir grup toplandık ve daha sonra Şubat’ta İstanbul’da bir çalıştay gerçekleşti” diye belirtti. 

Kürt ve Feminist kadın hareketlerinin ortak mücadelesi 

Çalıştayın sonuç bildirisinde 90’lı yıllarda Türkiye’de Feminist Hareket ve Kürt Kadın Hareketi’nin ortak mücadelesine dikkat çekildiğini ifade eden Özlem Akarsu Çelik, “Ele alınan tüm başlıklar, Türkiye’nin bugününü tarifleyen, bugüne çözüm önerileri sunan başlıklar oldu. Hatırlarsanız 1994 yılında ‘Arkadaşıma Dokunma’ kampanyası gerçekleştirilmişti. Bu kampanya çok etkili olmuştu. Hatta benim de içinde bulunduğum grup aynı dönem 9 Kasım’da ‘Faşizme Karşı Uluslararası Eylem Günü’nde ‘Arkadaşına Dokundurma’ kampanyası başlattı. Bu kampanya bir önceki kampanyadan esinlenerek yapıldı. Kadınlar bugün de barış için neler yapılabilir sorusuna yanıt arıyor” dedi. 

‘Toplum barışa her zaman hazır’ 

Özlem Akarsu Çelik, sözlerine şöyle devam etti: “Hala ‘Eşit işe eşit ücret’ mücadelesi veriliyor. Kayyımların ikinci dönemi geride kaldı. Çok ciddi bir yıkım var, kayyımların belediyelerde yarattığı bir tahribat var. Kürt hareketinin tüm demokratik kazanımları hedef alındı. 2015’teki barış sürecinin kesintiye uğramasıyla birlikte, iktidar demokratik siyasetçileri hedef aldı. Böyle bir dönemde kadınlar bir kez daha barışın sesini yükseltelim diyor. Çünkü nefret söylemi ve kötülük çok çabuk yayılıyor. Mesele iyiliği, insanlık tarihi boyunca edinilmiş değerleri topluma baştan anlatabilmek. 2015’ten bu yana toplum ırkçı nefret söylemine teslim oldu. Oysa biz 2015’te savaşan her iki tarafın masaya oturmasıyla ne kadar olumlu bir havanın oluştuğunu görmüştük. Demek ki onca yıllık savaşa rağmen toplum barışa hazırmış, toplum her zaman barışa hazır, yeter ki barışı daha yüksek sesle dillendirelim.”  

Kadınların barışın öncüsü olmak için inisiyatif kurduklarını söyleyen Özlem Akarsu Çelik, inisiyatifin çalışmalarına dair şunları söyledi: “İllerde toplantılar devam ediyor. Bizim gibi her meslek grubundan kadınlar buluşuyor, her ilde farklı çalışmalar yapılıyor. Bu inisiyatif merkezi, kurumsal bir yapı gibi düşünülmesin. Barış için her meslek grubundan, her yaştan kadın ‘acaba ne yapabilirim’ sorusuyla bir araya gelip, önerilerde bulunuyor. Barış için hangi kavramlar kullanılmalı, negatif barış süreci nedir, pozitif barış süreci nedir? barış için bugüne kadar dünya örneklerinde neler yaşandı, bunlar tartışılıyor. Bazı kitaplar üzerinden tartışmalar yapılıyor, kimilerine sanatçılar da dahil ediliyor. Birtakım eylemler organize ediliyor, örneğin 1 Mayıs yaklaşıyor, 1 Mayıs’ta inisiyatif olarak ne yapabiliriz. Sesimizi nasıl duyurabiliriz diye birtakım hazırlıklar yapılıyor.” 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “barış” kelimesini kullanmadan Meclis’te ifade ettiği sözlerin ardından yaşanan gelişmelere işaret eden Özlem Akarsu Çelik, “Şu an Türkiye’de yaşanan durumun bir benzeri yok. ‘Önce silah bırakın, sonrasına bakalım’ denilen bir örnek yok, genelde süreçler demokratik adımlarla birlikte yürüyor. Şu ana kadar atılmış bir demokratik adım da yok, örneğin yaşlı ve hasta siyasi tutukluların bırakılması gibi bir çalışmanın varlığından haberdar edildi kamuoyu ama bu yönde bir adım atılacağına dair bir işaret henüz belirmedi” şeklinde konuştu. 

‘Bu süreci asıl Türkler sahiplenmeli’ 

Türklerin bu süreci çok fazla sahiplenmesi gerektiğini ifade eden Özlem Akarsu Çelik, “Çünkü Kürt meselesinin demokratik çözümü için asıl sorumluluk bu tarafa düşüyor. Barış Ünlü’nün bir kitabı var; Türklük Sözleşmesi, bu kitapta da ifade edildiği gibi ‘egemen taraf adım atmakla yükümlü.’ Barış sadece bir tarafın sorumluluğunda olmamalı, batı illerinde de çok fazla şey yapılabilir. Yıllar önce İrlanda barış sürecini yürüten isimlerden bir barış müzakereciyle röportaj yapmıştım, demişti ki ‘savaşın iki tarafı olur, bir silahlı örgüt, bir de devlet. İki taraf masaya oturur’ dünyanın her yerinde bu süreç böyle yürür, burada önemli olan iki tarafın kendi kitlesini, halkını ikna etmesidir. Şimdi yürüyen süreçte iki taraf da halkını ikna etmiş görünmüyor. Bunun için bir an önce demokratik adımların atılması gerekiyor. Bu süreç Devlet Bahçeli’nin bir sözüyle başlatılmış düşünülmemeli. Bir gazeteci, bu süreci çok yakından izleyen bir yurttaş olarak şunu söylüyorum; barış kimsenin güdümünde yürütülmeyecek kadar kıymetli, toplumun barışa su gibi, ekmek gibi ihtiyacı var” ifadelerini kulandı.