Eren Keskin: Savaş ve çatışmalı ortamın öznelerinin konuşmasını istedik

‘Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet’ forumuna dönük konuşan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Kürdistan’da yaşananları toplumun diğer kesimlerinin de görmesini ve savaşın öznelerinin konuşmasını istediklerini söyledi.

BINEVŞ STÊRK

Amed-İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi tarafından düzenlenen ‘Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet’ forumu, 21-22 Haziran tarihleri arasında Amed’de, Kürdistan’da sürdürülen savaştan etkilenenler, tanıkları ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirildi.

İHD Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin, toplantıya ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.

Yıllardır İnsan Hakları Derneği’nde, özellikle Kürdistan’da yaşanan savaş ve çatışmalı ortama yönelik barış çalışmaları yaptıklarını hatırlatan Eren Keskin, “Bu, sadece bugün yeni bir sürece girdik diye değil, en başından itibaren yani İHD’nin kurulduğu günden bu yana her zaman silahsız bir çözümü savunuyoruz. Ama geldiğimiz noktada, yaşanan bunca acıdan sonra, yeni bir süreç başlıyor” diye konuştu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çok yerleşik bir resmi ideolojisinin olduğuna dikkat çeken Eren Keskin, şunları söyledi: “Tekçi bir cumhuriyet. Sadece Türk ve Sünni Müslüman kimliği esas alan. Tüm etnik ve inanç kimliklerini ya asimile ederek bitirmiş ya yok etmiş. Bunların içinde bir tek ayakta kalan ve mücadeleye devam eden, Kürtlerdir. Bu nedenle de bu mesele çok uzun yıllardır varlığını sürdürüyor” dedi.

‘Ortadoğu’daki gelişmeler devleti harekete geçirdi’

Bunun sadece yaşadığımız coğrafyayla sınırlı olmadığını hatırlatan Eren Keskin, şunları söyledi: “Kürdistan’ın dört ayrı devlete bölünmüş bir coğrafyası var. Bütün bu coğrafyalarda meydana gelen olaylar, diğer bölgedeki parçayı etkiliyor. Bugün de yaşadığımız sürecin en büyük nedeni bu. Rojava’da gelişmeler var. Yani Suriye’de, Ortadoğu’da birtakım değişimler olacak ve olmaya da başladı. Ve bunun Kürt meselesine olan yansımaları, bence Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni harekete geçiren ana neden oldu. Özellikle Rojava’daki gelişmeler, Kürtlerin oradaki kazanımları, ABD ve İsrail’in rolü.”

‘Bunun içini doldurması gereken, sivil toplumdur’

Türk devletinin yeni bir süreç başlattığını dile getiren Eren, devletin buna iç cepheyi tahkim etmek birleştirmek dediğini hatırlattı. “Ama tabii ki amacın sadece bu olmadığını hepimiz biliyoruz” diyen Eren Keskin, bu amaçla Amed’de toplantı yapma kararı aldıklarını söyledi. Eren Keskin, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Fakat bizim için önemli olan, devletin bir kez daha barıştan söz ediyor olması. Burada, bunun içini doldurması gereken, sivil toplumdur. Yani barışın toplumsallaşması derken, biz bunu kastediyoruz. Bu nedenle de barışın toplumsallaşmasına katkı sunması için de İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi olarak Amed’de bir toplantı yapmaya karar verdik.”

‘Kürtlerin acıları yok sayılıyor’

Aslında bunu yaparken, tamamen savaş ve çatışmalı ortamın öznelerinin konuşmasını istediklerine dikkat çeken Eren Keskin, toplantının amacını “Çünkü, acılar birbirine çok benziyor aslında. Acının gözyaşının dili, rengi olmaz denir ya, bu bir gerçek. Ama bir tarafın acıları devlet tarafından sahiplenilirken, bir tarafın acıları belli bir kesim dışında yok sayılıyor. Bu da Kürtlerin acıları. Biz bunu istedik. Karşılıklı konuşulsun. Acıyı çekenler konuşsun. Biz çok müdahil olmayalım, onlara alan açalım istedik bu konferansta. Belki birbirlerinin acılarına bu kadar yakından bakarak empati gelişebilir diye” sözleriyle dile getirdi.

‘Acı çeken hiçbir Kürt intikam sözcüğünü kullanmadı’

1990 yılından beri insan hakları mücadelesi içinde olduğunu hatırlatan Eren Keskin, 90’larda Kürdistan’da yaşanan tüm hak ihlallerinin, katliamların, gözaltında kayıpların, köy yakmaların hepsine ulaşmaya çalıştıklarını söyledi. O dönem her şeyi raporlayan tek örgüt olduklarını dile getiren Eren Keskin, konuşmasını şöyle sürdürdü: “O kadar çok şeye tanıklık ettik ki. Ve ben bugüne kadar hiç acı çeken bir Kürdün intikam sözcüğünü kullandığını görmedim. Hep barış, hep barış. Başka bir sözcük duymadım. Ama Türk tarafı, tabii ki devlet politikalarının da etkisiyle, böyle konuşmadı hiçbir zaman. Biz bunu istedik. ‘Görün! Ne acılar çekildi. Tamam, siz de acı çektiniz, ama bu tarafın acılarını da görün’ demek istedik aslında bu konferansla. Bence bu anlamda bir ilk olarak çok da başarılı oldu.”

‘Asker aileleri gelmek istedi ama çekindiklerini söyledi’

Kürt tarafından acı çeken tüm kesimlere çok çabuk ulaşabildiklerini ifade eden Eren Keskin, “Onlar her şeye katkı sunuyorlar. Ama Türk tarafından, yani asker aileleri, polis aileleri, ya da PKK’nin eylemlerinde hayatını kaybeden insanların tanıdıklarına ulaşmak çok kolay olmuyor. Çünkü korkuyorlar. Yani biz birçok asker ailesiyle konuştuk. Aslında gelmek istiyoruz ama, çekiniyoruz dediler. Bu nedenle de asker tarafı olarak az katılım oldu. Ama olsun, yine de bir ilktir” diye konuştu.

Bir Yüzbaşının oğlunun hikayesi

2017’den beridir PKK’nin elinde olan bir kamu personelinin yakınının da toplantıya katıldığını belirten Eren Keskin, şu bilgileri aktardı: “Devlet de bize sahip çıkmıyor dedi. Çok az konuştu, ama bence çok anlamlıydı. Yine bu konferansta bana göre aslında damga vuracak konuşmalardan birini Doçent Ulaş Bayraktar yaptı. Ulaş Bayraktar’ın hikâyesi, bence bu coğrafyada savaşı net özetliyor. Çünkü Ulaş Bayraktar’ın babası Yüzbaşıymış ve O 5 yaşındayken, Kürdistan’daki bir çatışmada yaşamını yitirmiş. Ve diyor ki, benim babam ölürken, ‘vatan sağ olsun’ demedi son söz olarak. Benim babam çok gencim daha, çocuklarım var, yaşamak istiyorum dedi. Ve şunu söyledi. Şehitler ölmez diyorlar, ama benim babam öldü, ama benim kahramanım annem. Çünkü beni nefretle büyütmedi dedi. Bu o kadar anlamlıydı ki bu konferansta.”

‘Acının öğrenilmesi gerekiyordu’

Yapmak istediklerinin tam da bu olduğuna dikkat çeken Eren Keskin, “Nefrete yer vermeden, birbirinin acılarına bakabilmek. Hepimiz aynı acıyı çekiyorsak, o zaman bu savaşın bitmesi gerekiyor. Çünkü aslında biz gerçekten de bir arada yaşıyoruz. Ailemizde birçok Kürt var, Türk var, başka kesimden insanlar var. Yani iç içe geçmiş insanlarız bir taraftan da. O nedenle de acının öğrenilmesi gerekiyordu” diye konuştu.

‘Devlet destekli medya bunları göstermiyor’

Yine konferansta, Sur ve Cizre katliamlarında yaşamını yitiren, öğrenci formasıyla katledilen Rozerin Çukur’un annesinin anlattıklarını aktaran Eren Keskin, şunları söyledi: “Bunlar çok anlamlıydı. Maalesef Rozerin Çukur’un hikâyesini bu coğrafyanın çok büyük bir kesimi bilmiyor. Bilmek istemiyor ya da. Ama annesi o kadar anlamlı konuştu ki. Eleştirel bir şey de vardı konuşmasında. Bizi kimse duymadı dedi. Kızının cenazesine günler sonra ulaştıklarını, açılan çukurlardan el ayak topladıklarını anlattı. Bunları dinlemek bile o kadar korkunç ki! Ama bu coğrafya bunları bilmiyor. Ya da bilmek istemiyor. Çünkü, devlet destekli medya göstermiyor. O nedenle bizim açımızdan çok önemliydi. Biz bu konferansta ortaya çıkan fikri, bu acı çeken esas öznelerin barış istiyor oluşu fikrini topluma yaymak istiyoruz. Amacımız bu.”

‘Sendikalardan yeterli ses çıkmıyor’

Kendilerine “Bundan sonra ne yapmamız gerekiyor?” sorusunu sorduklarını dile getiren Eren Keskin, işçi sınıfını işaret ederek sendikaların bu konudaki sessizliğini eleştirdi. Eren Keskin konuşmasının sonunda emekçilere çağrı yaparak şunları söyledi: “Barışın toplumsallaşması derken barışın, barış fikrinin toplum tarafından kabul edilip devlete talepte bulunmak olduğunu düşünüyoruz. Yani bu talebin de en önemli öznesi bize göre, işçi sınıfı olmalıdır. Çünkü bu savaşın en büyük sıkıntısını işçi ve emekçiler çekiyor. Onların sofrasındaki ekmekten çalarak silaha para harcıyor bu devlet. Ama maalesef Türkiye işçi sınıfından, sendikalardan yeterli ses çıkmıyor. İşte bunu başarmak istiyoruz. Bu nedenle de sivil toplum kuruluşlarıyla da bir araya geliyoruz.”