Bir psikoloğun notları: Özsavunmada bulunan kadınlar

Psikolog Sara Dehkan’ın Sine Cezaevi’nden aktardıkları, ev içi şiddet, zorla evlilik ve eşitsiz yasaların kadınları öz savunma sonrası ağır cezalara sürüklediğini; çocukların cezaevinde büyümek zorunda bırakıldığını ortaya koyuyor.

NİYAN KHOSRAVİ

Sine - Öfke kontrolü ve yaşama umudu atölyeleri düzenleyerek haftada bir kez Sine Cezaevi’nde “cinayetle” suçlanan kadınlarla çalışan psikolog Sara Dehkan, “Kadınların işlediği cinayetlerin çok büyük bir kısmı öz savunma temelli eş öldürme vakaları. Bu da birçok kadın için cinayetin yıllarca maruz kalınan şiddet ve zulme verilen bir tepki olduğunu gösteriyor” diyor.

Kendini savunan kadınlar

Sara Dehkan, kendini savunmak için ya da erkeklerden gördükleri yıllara yayılan şiddete tepki olarak özsavunmada bulunan kadınların acı anılarını anlatıyor. Sara Dehkan, özsavunma ve kasten işlenen suçlar arasında ayrım yapmayan yasalara dikkat çekiyor. Sara Dehkan, cezaevi öncesinde gidecekleri yeri olmayan bu kadınların, içeride de ağır cezaların beklediğini ve en temel insani haklarından mahrum bırakıldıklarını söylüyor.

Demir parmaklıklar ardında bir anne ve kızı

Sara Dehkan, Zehra B. adlı bir anne ile kızı Negin H.’nin dosyasını aktarıyor. Zehra, evli olduğu erkeği öldürmeyi planlamakla suçlanıyor. Zehra cinayetten, 10 yaşındaki kızı Negin ise “işbirliği” suçlamasıyla cezaevine gönderiliyor. Sara Dehkan, dosyanın hukuki ayrıntılarını tam bilmediğini; ancak savunmasız bir çocuk olan Negin’le defalarca konuştuğunu söylüyor. Durumu değerlendirecek yaşta olmayan Negin, buna rağmen yıllarca annesiyle birlikte cezaevinde tutuluyor. Sara Dehkan, annenin sürekli suskunluğunu; Negin’in ise babanın uyguladığı şiddeti, kısıtlamaları ve evdeki gergin ortamı anlattığını aktarıyor. Negin defalarca masumiyetini vurgulasa da hakim ifadelerine itibar etmiyor.

Hayat yerine cezaevini tanıyan bir çocuk

Psikoloğa göre Negin, tüm koşullara rağmen yaşama isteğiyle doluydu ve cezaevinde eğitimini sürdürdü. Hiçbir çocuğun görmemesi gereken şiddete tanıklık etti; yaklaşık 15 yaşına kadar cezaevinde yaşadı. Yıllar sonra, asıl faillerin kaçmış olması nedeniyle anne ve kızı serbest bırakıldı; 15 yaşındaki Negin kuzeninin oğlu ile evlendirildi. Sara Dehkan, tahliye sürecindeki aşağılayıcı tutumlar ve suçluluk duygusunun empoze edilmesinin Negin üzerinde ağır bir psikolojik baskı yarattığını; bu yükü kaldıramadığını söylüyor.

İki kız kardeşin sonu

Sara Dehkan, bir süre Negin’den haber alamadığını belirtiyor. Daha sonra Negin’in tahliye sonrası ağır bir ruhsal çöküş yaşadığını ve sonunda hayatını kaybettiğini öğrendiğini aktarıyor. Olayın tanığı olan küçük kız kardeşi Negar da kısa süre sonra yaşamını yitiriyor. Böylece, bir dizi sorumsuzluk ve yanlış kararın sonucunda iki çocuğun yaşamı son buluyor.

Bir meta gibi değiş tokuş edilen kadınlar

Sara Dehkan, 22 yaşındaki Nazanin M.’nin hikayesini de anlatıyor. Ailesinin bağımlılığı nedeniyle zorla, madde bağımlılığı olan bir erkekle evlendirilen Nazanin sürekli şiddet görüyor; ayrılmak istediğinde ailesi tarafından tehdit ediliyor. Şiddetin doruğa çıktığı anlardan birinde özsavunmada bulunuyor. Bu durum hayatının seyrini geri dönülmez biçimde değiştiriyor. Sara Dehkan, erkeklerin aksine kadınların işlediği ‘cinayetlerin’ çoğunun aile içi ilişkilerde, özellikle eş öldürme şeklinde gerçekleştiğini vurguluyor; bu vakaların kökeninde uzun süreli şiddet ve sosyal destek eksikliği bulunduğunu söylüyor.

Zorla evlilik ve istenmeyen bir son

Yaklaşık 50 yaşındaki Meryem G.’nin hikayesi de bunun bir örneği. Çok yaşlı bir erkekle zorla evlendirilen Meryem, yıllarca tecavüze maruz kalıyor. Bir tartışma sırasında eşini itmesi ölümle sonuçlanıyor. Olay “taksirli ölüm” olarak değerlendiriliyor ve cezaevine gönderiliyor. Cezaevinde çocukları ve torunlarıyla görüşmesi de engelleniyor; bu mahrumiyet onu defalarca çöküşün eşiğine getiriyor.

Mutlak çıkmaza sürüklenen kadınlar

Sara Dehkan, son olarak, tamamen umutsuz koşullarda ölümcül bir karar alan Mojgan S.’den söz ediyor. O da yıllarca cezaevinde, karmaşık ve yas dolu bir ruh haliyle yaşamaya devam ediyor. Sara Dehkan’ın anlatıları, bozuk bir döngüyü açığa çıkarıyor: Ev içi şiddet, zorla evlilikler ve eşitsiz yasalarla başlayan bu döngü; cezaevi, psikolojik çöküş ve hayatların yıkımıyla sonuçlanıyor.

Şiddet döngüsü devam ediyor

Saha araştırmaları, İranlı kadınların yaklaşık yüzde 66’sının yaşamları boyunca en az bir kez ev içi şiddete maruz kaldığını; bazı bölgelerde bu oranın yüzde 70’i aştığını gösteriyor. Resmi verilere göre son yıllarda, eş şiddeti nedeniyle adli tıbba başvuran kadın sayısı 16 bini aşarken, başvurucuların yüzde 96’sını kadınlar oluşturuyor. Bağımsız insan hakları raporları ise yalnızca bir yıl içinde aile içi şiddet bağlamında 110’dan fazla kadın ve kız çocuğunun katledildiğini kayda geçiriyor. Şiddetin büyük bir bölümünün hiç rapor edilmediği düşünüldüğünde, gerçek tablo çok daha ağır olabilir.

Aynı zamanda erken ve zorla evliliklerin sürmesi bu döngüyü yeniden üretiyor: İran İstatistik Merkezi verilerine göre her yıl ortalama 18 yaş altı 135 bin kız çocuğunun evliliği kaydediliyor; bunların en az bin 700’ü 13 yaş altındaki kız çocuklarına ait. Bu rakamlar, İran’da kadınlar ve kız çocuklarına yönelik yapısal şiddetin sürdüğüne dair ciddi bir uyarı niteliği taşıyor.