İran’da kadın öğretmen olmak: Düşük maaş, ayrımcılık, psikolojik baskı…

İran’da kadın öğretmenler, düşük maaş, ayrımcılık, sürekli gözetim ve ideolojik baskı altında çalışırken, eğitim sistemi onları güçlendirmek yerine kontrol altında tutmaya çalışıyor.

ŞİLAN SAQİZÎ

Haber Merkezi – İran İslam Cumhuriyeti’nin eğitim sisteminde kadın öğretmenler, yalnızca bir eğitim emekçisi olarak değil, aynı zamanda devletin ideolojik, cinsiyet temelli ve sınıfsal kontrol mekanizmasının hedefi olarak görülüyor. Mesleğe adım attıkları öğretmen yetiştirme okullarından başlayarak, görev yaptıkları kalabalık ve çoğu zaman unutulmuş okullara kadar kadın öğretmenler sürekli gözetim, baskı, sömürü ve ihmale maruz kalıyor. Devletin öğrencilere aktarmayı amaçladığı siyasi ve ahlaki disiplinin en önemli taşıyıcısı da yine onlar. Bu tablo, eğitim sisteminin iktidarı yeniden üreten bir yapıya dönüştüğünü ve kadın öğretmenlerin bu yapının en çok baskı altında tutulan kesimi olduğunu gösteriyor.

Her davranışları gözetim altında tutuluyor

Kadın öğretmenler okul ortamına adım attıklarında, karşılaştıkları baskı daha karmaşık bir hale geliyor. Okullar, müdürlerin, eğitim müfettişlerinin ve hatta bazı meslektaşların ideolojik yapının temsilcileri gibi hareket ettiği idari, dini ve cinsiyet temelli bir hiyerarşi içinde işliyor. Eğitim müfettişlerinin çoğu, liyakatleri yerine siyasi ve dini sadakatleri doğrultusunda seçiliyor, görevleri öğretmene destek sunmak değil, sistemin ideolojik sınırlarını korumak olarak tanımlanıyor.

Bu yapı içinde kadın öğretmenlerin giyimi, makyajı, davranışları ve sınıf içi tutumları sürekli gözetim altında tutuluyor. Okullar, kadınları kontrol etmek için bir tür "yumuşak güvenlik" mekanizması gibi işleyerek adeta bir “eğitim polisliği” işlevi görüyor. İç raporlama, idari dosyalar, nakil tehdidi, kınama yazıları ve devlet ritüellerine, yürüyüşlerden dini törenlere, katılım baskısı, kadın öğretmenler üzerinde sürekli bir psikolojik baskı yaratıyor. En küçük bir entelektüel bağımsızlık belirtisi ya da resmi ideolojiye yönelik bir eleştiri ise kolayca “siyasi sapkınlık” veya “ahlaki yozlaşma” olarak damgalanabiliyor.

Baskılar psikolojik sorunlara neden oluyor

İş güvencesizliği, bağımsız öğretmen örgütlerinin bulunmaması ve tamamen devlet-din eksenli bir yönetim yapısı, kadın öğretmenlerin kolektif olarak direnmesini neredeyse imkansız hale getiriyor. Birçok kadın öğretmen, tecrit edilme, kurumsal aşağılama ve kademeli olarak sistem dışına itilme gibi uygulamalara maruz kalıyor. Bu süreç, öğretmenlerde ciddi bir psikolojik yıpranmaya ve sessizliğe neden oluyor.

Bu tablo, eğitim kurumları aracılığıyla uygulanan sistematik ve kurumsallaşmış bir baskı biçimi olarak değerlendiriliyor. Devlet yapısı, "eğitim" adı altında kadın öğretmenlerin bedenini, sözünü ve davranışlarını denetim altında tutarak onları etkisizleştiriyor. Böylece kadın öğretmenler ataerkil, ideolojik ve sınıfsal bir baskının hedefi haline geliyor. Bu yapı, onların emeğini görünmez kılıyor, ücretlerini değersizleştiriyor ve kimliklerini sürekli bir inkar döngüsüne hapsediyor.

Aldıkları maaş masraflarını karşılamıyor

İran’da kadın öğretmenlerin aldığı ücretler, özellikle mesleğin ilk yıllarında son derece düşük seviyelerde kalıyor. Rojhilat’ta 7–10 yıllık deneyime sahip bir öğretmenin dahi asgari ücrete yakın maaş aldığı, buna karşın bölgedeki kira bedellerinin çoğu zaman aylık maaşlarını aştığı belirtiliyor. Kadın öğretmenler, geçim sıkıntısına ek olarak ulaşım, temel yaşam giderleri ve hatta ders materyalleri ile okul üniforması gibi masrafları da kendi bütçelerinden karşılamak zorunda kalıyor.

Kırsal ve sınır bölgelerinde görev yapan kadın öğretmenler ise çok daha ağır koşullarla mücadele ediyor. Bu bölgelerde “çok sınıflı sınıf” uygulaması yaygın, yani farklı yaş ve seviyelerdeki öğrenciler aynı sınıfta toplanıyor ve tüm sorumluluk tek bir öğretmene yükleniyor. Bu durum hem eğitim niteliğini düşürüyor hem de öğretmenler üzerinde ciddi zihinsel ve fiziksel baskı yaratıyor.

Güvensiz yollarda saatlerce yürüyorlar

Sistan ve Belucistan gibi bölgelerde çalışan birçok kadın öğretmen, okula ulaşmak için güvenli bir yol bulunmaması nedeniyle saatlerce toprak yollarda yolculuk yapmak zorunda kalıyor. Yol güvenliği endişesi, taciz korkusu ve okullardaki hijyen eksikliği ise birçok öğretmenin kronik fiziksel ve ruhsal sorunlar yaşamasına yol açıyor.

İran’da kadın öğretmenler, yönetim kademelerinde genellikle siyasi sisteme bağlılığa göre atanan müdürlerin denetimi altında çalışıyor. Bu durum, işyerlerinin güvenli bir ortam olmaktan çok uzak olmasına yol açıyor. Kadın öğretmenler, devlet ritüellerine katılmak ve resmi değerleri teşvik etmek gibi eğitimin ruhuna aykırı programlara uymaya zorlanıyor. Reddetmeleri durumunda ise görev yeri değişikliği, idari dosya hazırlanması veya terfilerinin engellenmesi gibi yaptırımlarla karşılaşıyorlar.

Yönetici pozisyonlara yükselmeleri engelleniyor

Okullarda kadın öğretmenlere, maaş veya yan haklara yansıtılmadan ek sorumluluklar da yükleniyor. Sınıf temizlemekten okulun dekorasyonuna, dini törenleri düzenlemekten öğrencilerle ekstra ilgilenmeye kadar birçok görev, resmi olarak ücretlendirilmeden onlara veriliyor. Bunun yanı sıra, kadınların yönetici pozisyonlarına yükselmesi ciddi engellerle karşılaşıyor.

Tahran, Tebriz ve İsfahan’da görev yapan kadın öğretmenler, kentsel eşitsizlikle mücadele ediyor. Yüksek kira ve yaşam giderleri, öğretmenleri şehirlerin dış mahallelerine taşınmak zorunda bırakıyor. Bu durum, günde iki ila üç saat işe gidip gelme, psikolojik yorgunluk ve düşük yaşam kalitesi anlamına geliyor. Başkent Tahran örneğinde, Karçak gibi dış mahallelerde yaşayan ve Tahran’ın kuzeyinde ders veren bir öğretmen, asgari ücretle çalışmasına rağmen günün büyük bölümünü trafikte, metroda veya eski otobüslerde yorucu bir şekilde geçiriyor.

Ayrımcılık mesleki ve kişisel yaşamlarını etkiliyor

İran’da kadın öğretmenler, ekonomik, cinsiyet, ideolojik, mekansal ve psikolojik şiddetin kesişim noktasıyla karşı karşıya bulunuyor. Düşük ücretler, ayrımcılık, beden ve davranışların kontrol edilmesi, resmi değerlerin dayatılması, güvenli ulaşım ve ikamet sorunları ile sürekli gözetim ve idari baskılar, kadın öğretmenlerin mesleki ve kişisel yaşamını olumsuz etkiliyor. Sonuç olarak eğitim sistemi, kadın öğretmenleri bilgi üreten bir güç olarak desteklemek yerine, boyunduruk altına alıyor ve sessizliği yeniden üretmenin bir aracı haline getiriyor. Böylece kadın öğretmenler, yorgun, izole ve çoğu zaman erkek egemen yapının kenarlarında sessiz kalmak zorunda bırakılıyor.