‘Köyümdeki kadınlar özgür olana kadar buradan ayrılmayacağım’
Hewreman’daki köy yaşamında kadınların fedakarlık ve dayanışmasını gözlemleyen Sudabeh Asadi, “Kadınlara özgür bir yaşam sağlanacağından emin olana kadar buradan ayrılmayacağım” dedi.
ESRA AZİZİ
Hewreman- Rojhilat Kürdistan’ın Hewreman bölgesinde köy yaşamı, kadınların günlük emekleri ve dayanışması üzerinden erkek egemen toplumun sınırlamalarını ortaya koyuyor. Hayvancılık ve tarım gibi geleneksel işler köyde kadınların yaşamının merkezinde yer alırken, karar alma süreçlerinden dışlanmaları ve görünmeyen emeği, bölgedeki kadın dayanışmasının ve fedakarlığının önemini ortaya koyuyor. Kadınların güç ve özgürlük mücadelesi, köy yaşamının her alanında şekilleniyor ve gerçek eşitliğin kendi yaşamları üzerinde söz sahibi olmaktan geçtiği vurgulanıyor.
‘Kadınlar erkek egemen kurallara göre yaşıyor’
Rojhilat Kürdistan’ın Hewreman bölgesinde büyüyen Sudabeh Asadi, köy yaşamında kadınların günlük emekleri ve dayanışması üzerinden erkek egemen toplumun sınırlamalarına karşı verdikleri mücadeleyi anlattı. Hewreman’daki köylerde kadınların hayvancılık, çiftçilik ve toprak yönetimi gibi işleri günlük yaşamlarının merkezinde yürüttüğünü belirten Sudabeh Asadi, tüm bu sorumluluklara rağmen kadınların hala erkek egemen kurallara göre yaşamak zorunda bırakıldığını dile getirdi.
‘Güç kadınlardadır, hayat kadının bedenine dikilmiştir’
Kadınların hayatın anlamı olduğunun altını çizen Sudabeh Asadi, sözlerine şöyle devam etti:
“Kadın olduğum için değil, kadınlar tarafından yetiştirildiğim için bunu anladım. Gece çığlıkları ve gizli acıları arasında ninnilerle uykuya daldım. Düğünlerde kırmızı tüllerin altındaki kadınların gözlerindeki özlemi gördüm, tarlalarda nasırlı ellerine ve güneş yanığı tenlerine dokundum. Hayvanları otlatırken ve sağarken şarkılarını duydum. İşin ortasında annemin omzunda uyumanın tarifsiz anlarını yaşadım, defalarca uyandım ve annem hala meşguldü. Köy kadınlarının düğün ve cenaze hazırlıklarındaki dayanışmasını ve iş birliğini gördüm. Kadınlar hayat kuruyor ve toplumun diğer kesimlerini barış içinde bir arada yaşamaya hazırlıyordu. Kadın olmasaydım bunlara tanık olur muydum bilmiyorum. Ama kadın olmak istediğimi biliyorum. Köylülerin inandığının aksine, güç kadınlardadır, hayat kadının bedenine dikilmiştir.”
‘Kadınlar için burada mücadele etmeliyim’
Sudabeh Asadi, kadınların uzaktan görünenin çok ötesinde bir güç ve fedakarlığa sahip olduğunu söyleyerek, “Güçlerini yakından gördüm, hayatı koruma mücadelelerini ve sürekli fedakarlıklarını, dağların zirvelerinde ve köyün geniş ovalarında yaşadıklarını fark ettim. Dışarıdan sadece donmuş bir kareyi görüyorsunuz, oysa bu, açık ve sonsuz bir filmin yalnızca bir sahnesi. Yıllardır anneme ve diğer kadınlara hem bedenimle hem de varlığımla dokundum. Bu toplumu, güvenceye alınmamış bir özgürlük umuduyla terk edemem. Daha özgür bir hayata sahip olmak istiyorsam, buradan başlamalıyım, kadınlar için burada mücadele etmeliyim. Onların geçimlerini sağlamaları ve adil bir yaşam sürmeleri temel haklarıdır” dedi.
‘Kadınlar mücadele örnekleriydi’
Sudabeh Asadi, Hewreman’daki köy yaşamında kadınların mücadele ve dayanışma örneklerinden nasıl etkilendiğini ise şu sözlerle anlattı:
“Bu köyde büyüdüm ve farkında olmadan benim için bir mücadele modeli olan bir kadının kollarında yetiştim. Burada görerek ve duyarak birçok sorumun cevabını buldum. Merak ediyordum: Buradaki kadınlar neden birbirine bu kadar bağlı? Kırsal yaşam, yani grup yaşamı, temel direği kadınlar olan sağlam bir yapı demek. Bunu duygularımla değil, yaşadığım deneyimle söylüyorum. Okuma yazmayı öğrenmiş olmama rağmen, kadınların hayatlarını anlamak için ekstra bir eğitime ihtiyacım yoktu. Ekmek pişirirken ellerine, başörtülerinin altındaki saçlarına, nasırlı ama narin parmaklarına, güneşle bronzlaşmış tenlerine, çalışırken giydikleri basit ayakkabılara, tarlada ot biçme ve su taşıma şekillerine baktım; bu detaylar bile onların yaşamını anlatıyordu. İşte böyle büyüdüm ve kadın oldum.”
‘Her türlü savaşa hazırım’
Hewreman’daki köy yaşamında kadınların karşılaştığı zorluklara dikkat çeken Sudabeh Asadi, “Şimdi köyümdeki kadınların hayatları hakkında yazmak istiyorum. Bu şekilde evliliği düşünmüyorum, hedeflerime ulaşmak için yalnızlığa ve huzura ihtiyacım var. Ancak köyde erkek egemen kurallar hala güçlü ve evlenmeyi reddeden kadınlara karşı baskı uyguluyor. Birçok kız ya göç etmek zorunda kaldı ya da evliliği kabul etti; ben bunu çözüm olarak görmüyorum. Kadınlara özgür bir yaşam sağlanacağından emin olana kadar buradan ayrılmayacağım. Yolum uzun olduğunu biliyorum, ama demir çubuğumu kuşandım. Her türlü savaşa hazırım; toplumumun kültüründen, geleneklerinden ve yasalarından gelebilecek her türlü saldırıyı öngördüm. Kadınların, örneğin hane reisi annelerin, her gün aşağılandığı yer işte bu erkek yapısıdır. Yıllardır aile ekonomisinin yükünü sırtlayan hane reisi kadınlar, en ufak bir destek için resmi kurumlara başvurduklarında güvensizlikle karşılaşıyor; sanki bir kadının değeri yeteneğiyle değil, ‘itaat’ derecesiyle ölçülüyormuş gibi” ifadelerinde bulundu.
‘Her şeyi yazmalıyım’
Bugün geçmişteki gibi yalnız olmadığını vurgulayan Sudabeh Asadi, sözlerini şöyle tamamladı:
“Başka kadınların desteğiyle donanmış durumdayım. Yıllar içinde kadınlardan aldığım güçle, erkek egemenliklerinin zayıflıklarını anlayarak, sorularıma cevap bularak, farkında olmadan yaptığım araştırmalarla donanmış durumdayım. Şimdi, meyve veren bir ağaç gibi, meyve vermeye hazırım. Her şeyi yazmalıyım çünkü kırsal kadınların, kırsal bir kadının gözünden anlaşılması gerektiğine inanıyorum; yeteneklerinin farkında olarak hayatlarının akışını değiştirebilecek ve eşitliğe ulaşabilecek küçük ama güçlü bir topluluk yaratabilirler. Bazen kadınlar güçlerinin farkında olmuyor, onlara hatırlatılması gerekiyor. Daha geniş toplumlardaki kadınların bilgiye daha fazla erişimi olduğu doğru, ancak buradaki kadınlar, imkan ve okuryazarlık eksikliği nedeniyle bundan mahrum kalıyor. Bilgi ve bilgeliğin gerçek sahiplerinin kendileri olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Kadınların özgürlüğü, onları kontrol etmenin ve kısıtlamanın bir aracı olduğu sürece, hiçbir toplum, en küçük köy bile gerçek eşitliği tadamayacaktır.”