Fas’ta yaşlı bakımında insan odaklı mücadele: ‘Yaşlıların Annesi’ Saadia Saniba
Fas’ta hızla yaşlanan nüfus, devlet desteğindeki eksikleri gözler önüne sererken, Rabat yakınlarında yalnız yaşlılara bakım ve şefkat sunan Saadia Saniba ve ekibi, büyük bir sorumluluk üstleniyor.
HANAN HARITE
Fas – Fas, hızla yaşlanan nüfusuyla birlikte toplumsal ve ekonomik açıdan yeni bir döneme giriyor. Resmî verilere göre, ülkede 60 yaş üstü nüfusun oranı 2014’te yüzde 9,4’ten 2024’te yüzde 13,8’e yükselerek yaklaşık 5 milyon kişiye ulaştı. Bu sayının 2050 yılına kadar 10 milyonu aşması ve toplam nüfusun yaklaşık dörtte birini oluşturması bekleniyor. Yüksek Planlama Komisyonu ile Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) verileri, Fas’ın yaşlı nüfusu destekleyecek etkili sosyal politika ve bakım programlarına acil ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Kadınların çoğunluğu oluşturduğu bu yaş grubu, düşük sosyal güvence, emeklilik maaşı eksikliği ve sağlık hizmetlerine erişim zorlukları nedeniyle giderek daha kırılgan hale geliyor.
İnsani çaba devreye giriyor
Bu tablo yalnızca Fas’la sınırlı değil; Cezayir, Libya ve Moritanya gibi komşu ülkelerde de yaşlı nüfus benzer sorunlarla karşı karşıya. Ancak Fas’ta bazı yerel girişimler, bu tabloya insani bir yanıt sunmaya çalışıyor. Rabat’ın yaklaşık 28 kilometre kuzeydoğusundaki Sidi Allal Bahraoui kentinde bulunan bir huzurevinde, Saadia Saniba ve ekibi yaşlıların hem fiziksel bakımını hem de sosyal yaşamını üstleniyor. Burada yaşlanmanın beraberinde getirdiği yalnızlık, özlem ve dayanışma hikâyeleri iç içe geçiyor; devlet desteğinin eksik kaldığı yerde insani çaba devreye giriyor.
‘Normal bir hayat buldum’
Bu hikâyeler arasında, herkesin sevgiyle “Milouda Ana” diye seslendiği yetmişli yaşlarındaki Milouda Al-Zakri öne çıkıyor. Yüzündeki çizgiler uzun bir yaşamın dinginliğini yansıtırken, sesinde hem geçmişe duyulan özlem hem de huzurlu bir kabulleniş hissediliyor. “On altı yaşında evlendim ama çocuğum olmadı” diyen Milouda Al-Zakri, “Eşim öldükten sonra kendimi yalnız ve geçimimi sağlayacak kimsesiz buldum. Bu yüzden huzurevine gelmek zorunda kaldım. Birçok insan huzurevlerini bir izolasyon yeri olarak düşünüyor ama burada normal bir hayat buldum. Küçük bir aile gibi gülüyor, konuşuyor ve zamanımızı paylaşıyoruz” diyor.
Sabır ve dayanıklılığın hikayesi
Huzurevinde kalan bir diğer isim ise 60’lı yaşlarında, Khenifra doğumlu Aisha Chelihat. Onun anılarında bir ömürlük mücadele, sabır ve sessiz bir dayanıklılık gizli. “Babam ve annemin tek çocuğuydum” diyerek söze başlayan Aisha Chelihat, “Onlar ben 25 yaşındayken vefat etti. Kardeşim ya da yakın akrabam yoktu, bu yüzden uzak akrabalarımın yanına yerleşmek için Khemisset’e taşındım. Orada kendimi onların evinde çalışırken, çocuklarına bakarken ve evin her ayrıntısıyla sevgiyle ilgilenirken buldum. Onları ailem olarak gördüm; çocuklar güldüğünde ya da küçük bir başarı kazandığında kalbim de gülümserdi. Zamanla bedenimin zayıfladığını fark ettim. Onlara kimseye yük olmak istemediğimi söyledim. Bir huzurevine gitmek istiyordum. Rahatlık, mekânda değil, etrafınızdaki kalplerdedir. Burada, uzun zamandır özlemini çektiğim o şefkatli kalpleri ve sıcaklığı buldum” ifadelerinde bulunuyor.
‘Büyük sabır ve duyarlılık gerekiyor’
Toplum hizmetine ve yaşlı bakımına nasıl başladığını ajansımıza anlatan Saadia Saniba ise, sözlerine şöyle başlıyor:
“Hayır işlerine olan sevgimi annemden miras aldım. Küçük kasabamda sokakta yatan, terk edilmiş yaşlıları görmek beni derinden etkiledi ve bu durumu değiştirmek için bir şeyler yapmaya karar verdim. Bu proje böyle doğdu. Yaşlıların arasında en genç ben olmama rağmen, bana ‘Yaşlıların Annesi’ diyorlar; çünkü burada ihtiyaç duydukları şefkati, dayanışmayı ve güveni bulabiliyorlar. Yararlanıcılar beni gerçekten bir anne gibi görüyor. Onlarla paylaştığım hikâyeler, hayatımın en unutulmaz anıları arasında. Örneğin, bir babanın 38 yıl sonra oğluyla yeniden buluşması ya da başka bir adamın 34 yıl aradan sonra ailesine kavuşup, vefat etmeden önce sadece bir ay onlarla kalabilmesi... Bu hikâyeler bana her zaman aynı soruyu düşündürüyor: ‘Neden anne babamızı terk ediyoruz?’”
Saadia Saniba, huzurevinde hem erkek hem de kadınların büyük bir kısmının Alzheimer da dahil olmak üzere kronik ve psikolojik rahatsızlıklardan muzdarip olduğunu belirterek, bu durumun sürekli dikkat, özel bir takip ve uygun bir sağlık ortamı gerektirdiğini söyledi. “Onlara ilaçlarını veriyor, hastanelere kadar eşlik ediyoruz, ancak maddi zorluklar hiç bitmiyor” diyen Saadia Saniba, “Bu insanlarla ilgilenmek sabır ve büyük bir duyarlılık istiyor; çünkü duygusal olarak adeta birer çocuk gibiler” diye ekliyor.
‘Bürokratik engellerle karşılaşıyoruz’
Taşıdığı büyük sorumluluğa rağmen, kadınların toplumda karar alma pozisyonlarına geldiklerinde dahi çeşitli engellerle karşılaştıklarını vurgulayan Saadia Saniba, “Toplumlarımızda bazı zihniyetler hâlâ ataerkil anlayışın etkisinde. Başarıya ulaşan her kadın, aslında mücadele etmiş, engelleri aşmış ve kendi yolunu kendi elleriyle açmış bir kadındır” sözlerine dikkat çekiyor.
Saadia Saniba, demografik değişime rağmen yaşlılara yönelik kamu politikalarının hâlâ parçalı ve yetersiz finanse edildiğini belirterek, bunun etkilerinin her gün yönettiği huzurevinde açıkça hissedildiğini söylüyor. “Bazı kurumlardan yıllık destek alıyoruz ama bu, ihtiyaçlarımızın sadece yarısını karşılıyor” diyen Saadia Saniba, “Sadece ilaç masrafları bile çok yüksek. Yetişkin bezi, hastanelere ulaşım giderleri gibi kalemleri saymıyorum bile. Ayrıca, tedavi sürecini zorlaştıran idari zorluklar da var. Örneğin, birçok yaşlımızın ulusal kimlik kartı yok ya da kaybolmuş durumda. En büyük sorunlarımızdan biri de bu: Kimliği ya da ailesi olmayan yaşlılarla ilgilenmek. Ne yazık ki biri vefat ettiğinde, defin işlemlerini bile geciktiren bürokratik engellerle karşılaşıyoruz. Aylar önce hayatını kaybeden bir erkek ve bir kadın sakinimizin hâlâ işlemleri tamamlanmadı. Bu durum bizi derinden üzüyor” diye konuşuyor.
Daha fazla önem verme çağrısı
Yaşlıların tek bir kutlama günüyle sınırlandırılamayacağını kaydeden Saadia Saniba sözlerini şöyle tamamlıyor:
"Yaşlılar tek bir kutlama günüyle sınırlandırılamaz. Onlar babalar, anneler ve ailenin simgesidir. Bu nedenle, devlet kurumlarını bu gruba daha fazla önem vermeye çağırıyorum. Toplum ise yaşlılara bakmanın sadece bir iyilik değil, hepimizin bir görevi olduğunu unutmamalıdır."