Bir kentin mülteci kadınları: Yoksulluk, işsizlik, şiddet, ölüm, taciz, tecavüz…
Urfa’da yaşanan şüpheli kadın ölümlerinin büyük bir kısmı mülteci kadınlardan oluşuyor. Kadınların kentte yaşadığı ekonomik zorluk nedeniyle fuhuş ve evliliğe zorlandığına dikkat çeken Urfa Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) Üyesi Avukat Mihriban Çelik, kadınların yaşadığı psikolojik ve fiziksel sorunların sonucunda bu ölümlerin ortaya çıktığını söyledi. Mihriban Çelik, ölümlerin ve kötü muamelelerin son bulması için sorumlu kurumların işlevsel hale getirilmesi çağrısında da bulundu.
MEDİNE MAMEDOĞLU
Rıha – Türkiye’de kadın katliamları son 19 yılda ‘büyük bir artış gösterdi’ demek yanlış olmaz. Kadınları katleden erkekler cezasızlık politikaları ile ödüllendirilirken, yaşamlarını korumak için öz savunmada bulunan kadınlar ise ağır cezalara mahkum edildi. Son olarak kadınlar için hayati öneme sahip olan İstanbul Sözleşmesinin de Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile feshedilmesi ardından kadına yönelik şiddetin, katliamların, saldırıların daha da artması endişesi var. Tüm toplum tarafından her ne kadar büyük bir tepki toplasa da hükümet cephesinden şu ana kadar olumlu bir adım atılmış değil. Kadın katliamlarının yoğun olarak yaşandığı bir kent ise Urfa…
Katledilen kadınların çoğu mülteci
Son dönemlerde kentte artan şüpheli kadın ölümleri gerek kurumlar nezdinde gerekse de kadınlarda tedirginlik yaratıyor. Urfa’da geçtiğimiz günlerde bedeni yanmış bir kadın cesedi yol kenarında bulundu. Kentte yaşanan katliamlara ilişkin ise net bir veri bulunmuyor. Ölen kadınların genellikle mülteci olması da dikkatlerden kaçmıyor. 15 Mart 2011’de Suriye’de yaşanan iç savaştan sonra sınır kenti olması nedeniyle Suriye’den göç alan kentte binlerce Suriyeli yurttaş bulunuyor. Kentte şüpheli ölümlerin artmasına dair konuştuğumuz Urfa Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) Üyesi Avukat Mihriban Çelik, kadınların fuhuş, evlilik ve diğer kötü muamelelere maruz kalması nedeniyle intihara sürüklendiğinin altını çizdi.
“Katledilip kaza süsü veriliyor”
Son süreçte kentte yaşanan şüpheli kadın ölümlerine dair ellerinde sağlıklı veri bulunmadığını ifade eden Mihriban Çelik, yaşanan ölümleri ailelerin başvurusu ya da sosyal medya paylaşımları üzerinden öğrendiklerini söyledi. Ev ve aile içinde gerçekleşen, aile içi mevzular olarak değerlendirilen bu şüpheli ölümlerin, ailedeki ve çevredeki insanların susması veya susturulması sebebiyle etkin soruşturulmadığına dikkat çeken Mihriban Çelik, kaza süsü ya da ailenin sürüklemesi sonrası yaşanan ölümlerin birçoğundan habersiz olduklarını belirti.
“Fiziksel ve psikolojik şiddet kadını ölüme sürüklüyor”
Şüpheli kadın ölümlerinin geleneksel kavramlar ve aile baskısı gibi nedenlerle meydana geldiğini söyleyen Mihriban Çelik, “Kadın cinayeti diye nitelendirdiğimiz kadınların bir erkek tarafından öldürülme veya ailenin yönlendirilmesi, toplumsal ve aile baskısı ile ölüm tehdidi sebebiyle intihar şeklinde de gerçekleşiyor. Kapalı ve baskıcı aile yapısı ile ailenin ve çevrenin kadına biçtiği rol, kadınlardan beklentilerinin karşılanmaması sebebiyle olduğu birçok bilimsel araştırmadan anlaşılmaktadır. Bu şüpheli kadın ölüm biçimlerinden intihar vakalarının gerçekleşme sebepleri; kadınların kendilerine çizilen bu rolleri kabullenmemesi sebebiyle uğradıkları psikolojik ve fiziksel şiddettir” dedi.
“Şüpheli ölüm ve intihar oranı sığınmacı kadınlarda daha yüksek”
Kentte yaşanan şüpheli ölümlerde mağdurların genelde göçmen ya da sığınmacı kadınlar olduğunu ifade eden Mihriban Çelik, savaştan kaçıp gelen kadınların fiziksel ve psikolojik anlamda çok büyük zorluklar çektiğini söyledi. Bu zorlukların kadınları intihara da sürüklediğine yer veren Mihriban Çelik, “Göçmen kadınlarda şüpheli ölüm biçimlerinden intihar olaylarının yüksek olmasında; Suriyeli göçmenlerin savaş ortamından birçok zorlukla mücadele ederek bilmedikleri ülkelere göç etmeleri, ülkelerindeki savaşta birçok yakınını kaybetmeleri ve çatışmasının getirdiği psikolojik zorlukların etkili olduğu kanaatindeyim. Kadınlar için güvensiz savaş ortamı yaşamı onlar için her alanda katlanılmaz hale getirmiştir” sözlerini kullandı.
“Hiç bilmedikleri bir yerde her şeyle karşı karşıya kalıyorlar”
Sığınmacı kadınların bu süreçte cinsiyetçi söylem ve muamelelere maruz kaldığına değinen Mihriban Çelik, konuşmasına şunları ekledi; “Bu savaş ortamından kaçan kadınlar çoğu zaman ekonomik gücünü ve aile üyelerini yitirmiş olup savunmasız ve korunmasız bir halde yasadışı bir şekilde ülkelerinden başka bir ülkeye göç etmek zorunda kalmaktadır. Bu göç sırasında birçok erkekle dip dibe bir şeklide yolculuk yapmak, onların sözlü ve cinsel tacizlerine maruz kalmakta, çoğu zaman para karşılığı veya yolculuk ücreti karşılığında cinsel ilişki teklif edilmektedir. Bu zor şartlardan başka bir ülkeye gelebilen kadınlar ise bu zorluklarla karşılaşmaya devam etmekte olup hiç bilmedikleri bir kültürde, hiç bilmedikleri bir dilde farklı bir hukuk ve devlet sisteminin olduğu bu yerde bir haksızlığa uğradığında ne yapması gerektiğini bilmemektedir. Kadınlar uğradıkları tacize, cinsiyetçi söylemlere karşılık yalnızca ani tepkiler vermekle yetinmektedirler.”
“Kadınlar evlilik ve fuhuşa sürükleniyor”
“Sığınmacı kadınlar kentte yaşadığı ekonomik ve psikolojik sorunlar nedeniyle intihara sürükleniyor” diyen Mihriban Çelik, kadınların bu süreçte birçok kötü muameleye maruz kaldığını da sözlerine ekledi. Kadınların fuhuştan ve evliliğe kadar birçok hukuksuzluğa zorlandığına dikkat çeken Mihriban Çelik, şunları söyledi; “Bu kadınlar diğer sığınmacılar gibi toplum tarafından dışlanarak istenmemekte, iş bulamamakta, hırsız ve güvenilmez olarak yaftalanmaktadır. Bu tarz davranışlarla kötü muamelelere maruz kalmaktalar. Bu kadınların yaşadığı bütün bu zorluklar, maddi imkânsızlık ve çaresizlik, erkekler tarafından fırsat olarak görülerek cinsel ilişkiye zorlanmakta ve kadınlar çoğu zaman fuhuşa sürüklenmektedirler. Maddi imkânsızlıklar sebebiyle kendilerine bir sığınak bulmak için aileler tarafından da ikinci evlilik veya yaşlı kişilerle evlenmeye mecbur bırakılmaktadır.”
“Bütün imkânlar sağlanmalı”
Mihriban Çelik, bu ölümlerin ve kötü muamelelerin son bulması için devlet kurumlarının işlevsel hale getirilmesi gerektiğini belirterek, şu çağrıda bulundu: “Bu ölümlere engel olmak için öncelikle düzensiz kitleler halinde gelen bu sığınmacılara maddi tüm imkânların da sağlanması gerekiyor. İş ve eğitim olanağı verilerek bu kişilere ülkemiz hukuk sistemi ve işleyişiyle ilgili aydınlatma yapılmalıdır. Toplumla kaynaşmanın sağlanması ve eğitim ile devletin kurumlarının işlevsellik kazanması ile de Suriyelilere yönelik ayrımcılık yapılması durumunda bu durumların soruşturulması sorunların büyük bir kesimini ortadan kaldırılabilir.”