Tülay Hatimoğulları: Hangi barışı sağlamak için elinizi taşın altına koydunuz?

HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Filistin’e garantör ülke olabileceklerine dair sözlerine karşı “Hangi barışı sağlamak için elinizi taşın altına koydunuz? Hiç. Neyin garantörü olacaksınız?” yanıtını verdi.

Haber Merkezi- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, haftalık Meclis Grup Toplantısı’nda gündemdeki gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu. Tülay Hatimoğulları, Ekim Devrimi’nin 106’ncı yıl dönümüne işaret ederek, "Özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde yitirdiğimiz bütün yoldaşlarımızı, canlarımızı saygıyla anıyorum. Onların bayraklarını asla yerde bırakmayacağız. Ekim Devrimi’nin hayalleri gerçek olana kadar mücadelemiz devam edecek” dedi.

 ‘Gençler KYK yurtlarında asansörlerde canlarını kaybediyor’

Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) kuruluş yıl dönümüne de değinen Tülay Hatimoğulları, YÖK'ün 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin ürünü olduğunu ifade ederek, YÖK eliyle üniversitelerin kontrol altına alınmak istendiğini söyledi. Tülay Hatimoğulları, “Bu kurum ne yazık ki AKP iktidarda değilken çokça eleştirdiği bir kurumdu. Ancak AKP iktidara geldikten sonra YÖK’ü kendi kurmuşçasına sahiplendi ve üniversiteler üzerinde YÖK ile terör estirmeye devam etti. Demek ki dümenin başına geçince o kurumu eleştirmek bir kenara kalıyor. O kurumun bütün negatifliği ile yönetmeye devam ediyorlar. Bakın gençler diyor ki; 'barınamıyoruz, yoksullaştık.' Yoksulluktan dolayı intihar eden genç sayısı gittikçe artıyor. Gençler KYK yurtlarında bozuk asansörlerde canlarını kaybediyor ama bu iktidar ve YÖK buna tamamen seyirci kalıyor” dedi.

‘Kaza değil katliam’

Asansörler nedeniyle yaşanan ölümlerin kaza olmadığını, “katliam” olduğunu belirten Tülay Hatimoğulları, "AKP’nin derdi kesinlikle YÖK’ü değiştirmek değilmiş, bunu bir kere daha anlamış olduk. Darbe kurumu YÖK’ün devam eden zihniyetine karşı gençlik meclisimiz ile birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. Üniversiteler, gençler, akademisyenler, ihraç akademisyenler özgürleşene ve görevlerini özgürce icra edene kadar mücadelemize devam edeceğiz. Anadilde bilimsel, eşit ve parasız eğitim en önemli sözlerimizden biridir. Demokratik bir toplum için bunlar olmazsa olmazlarımızdır" şeklinde konuştu.

‘Filistin halkı için timsah gözyaşı döküyorlar’

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını değerlendiren Tülay Hatimoğulları, bütün dünyanın izleyici konumunda olduğunu ifade etti. Filistin halkının yanında olduklarının altını çizen Tülay Hatimoğulları, “Her an büyük bir insanlık dramı yaşanıyor, bir tek devletin doğru düzgün kılı kıpırdamıyor. AKP,  Filistin halkıyla dayanışma mitingi yaptı. Mitingde Erdoğan’ın yaptığı konuşmayı hatırlayacaksınız. Adeta yerel seçimlere hazırlanmak üzere yapılmış bir miting gibiydi. Gerçekten Filistin halkı için ağlayan yok. Ağlamıyorlar, doğru söylemiyorlar, timsah gözyaşı döküyorlar. İç siyasette Filistin’in yanındayız diye anlatmaya çalışıyorlar ama bunlar doğru değil. Keşke sadece bu olsa. Biz bu kürsüden defalarca çağrı yaptık, yapmaya devam edeceğiz; İsrail ile ticari ve askeri anlaşmalarınızı devam ettirdiğiniz sürece siz hiçbir şey yapamazsınız. Filistin halkının yanında olamazsınız” diye kaydetti.

 'Kaç çatışmanın çözümünde rol aldınız?’

Tülay Hatimoğullları, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Şimdi diyor ki 'garantör olalım. Gelin barışı sağlayalım’. Kesinlikle acil bir ateşkes çağrımızı bakidir ve yineliyoruz. Ama buradan AKP’nin genel başkanına soruyoruz: Siz kaç ülkenin, kaç toplumun, kaç savaşın ya da kaç çatışmanın çözümünde rol aldınız? Hiç. Hangi barışı sağlamak için elinizi taşın altına koydunuz? Hiç. Neyin garantörü olacaksınız? Hiçbir şeyin garantörü olamazsınız. Türkiye'de Kürt sorunu bu kadar capcanlıyken, barış yanlısı insanların barış çağrılarına kulak vermezken hangi barıştan, hangi garantörlükten bahsedeceksiniz? Erdoğan, İsrail-Filistin savaşı için ‘savaş halkların vicdanın sonlandırır’ diyor. ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ diyen, gece gündüz Kürtlerin başına bomba yağdıran iktidarın cumhurbaşkanı, vicdan sahibi olmuş da bu sözleri sarf ediyor. Sizlerin yüreğiniz kaskatı kesilmiş. Yüreğiniz o kadar katılaşmış ki Ortadoğu’da firavun olarak anıtınız dikilecek. Sizin yüreğiniz işte bu kadar kaskatı olmuştur.

Erdoğan bu kadar vicdanlıysa çıksın kürsüden 'Filistin sorununu çözmek için yola çıkacağımız gibi Kürt sorunu da çözmek istiyorum’ desin. Ama bunu söyleyecek ne bilinç ne yürek ne de anlayış yok. Ortadoğu halklarının savaşsız, sınırsız, sömürüsüz, bir arada yaşamaya ihtiyacı var. Türkiye ve bölge halklarının tamamının yığınaklarını buraya yapması lazım.

Savaşa karşı barışı savunmak bizim sorumluluğumuzda

Bizler çok kıymetli bir coğrafyada rengarenk bir cennet bahçesinde yaşıyoruz. Bu zalim rejimlerden bizlere hayır gelmez. Savaşa karşı barış savunmak bizim sorumluluğumuzdadır. Ortadoğu halklarının acılarını yüreğimizin en derinlerinde hisseden bizler, halkların demokratik zeminde kurtuluşu için ölüm kusan silahlara karşı yaşamı, kan dolu ideoloji ve sistemlere karşı barışın erdemini, hakkaniyetini, adaletini sonuna kadar savunacağız. Acılarımızı hep beraber dayanışarak, örgütlenerek, mücadele ederek dindireceğiz.

Kürt sorunu ve Alevi sorunu değişmeyen iki temel sorun

Cumhuriyet 100 yılı geride bıraktı ama ne şekilde bıraktı? Demokratik nitelikten uzak bir şekilde geride bıraktı. Bu siyasal ve idari yönetim biçim halklar için tastamam bir cenderedir. Rejim ve şimdiki iktidar bu cenderenin devamcısıdır. Çatışmayı ve kutuplaşmayı topluma dayanmaktadır. Bakın cumhuriyetin ilk 100 yılında iktidarlar değişse de değişmeyen iki temel sorun vardır; biri Kürt sorunu biri Alevi sorunu. Türk, Kürt, Arap fark etmeksizin Alevilerin kültürünü, kimliğini, inancını yok saydılar. Alevi toplumu süreklileştirilmiş katliam politikalarına maruz kaldı. Yaşadıkları yerlerden zorla göç ettirildi, göç ettikleri yerde kimliklerini inkar etmek zorunda kaldı. Fakat Aleviler dişleriyle, tırnaklarıyla direndi. İktidarın 'cümbüş evi' diyerek hakaret ettiği cemevlerine sahip çıktılar. Yaşadıkları her türlü mezalime karşı tıpkı Seyit Rıza gibi başı eğmediler, diz çökmediler. Aleviler ve halklar ne zaman asıl haklarına kavuşurlar? Demokratik bir cumhuriyeti inşa ettiğimiz zaman.

 Siz hiçbir şeyle hesaplaşamazsınız

4 Kasım 2016’da HDP Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın içinde olduğu çok sayıda milletvekilimiz gözaltına alındı ve tutuklandılar. Geçtiğimiz hafta Kobanê Kumpas Davası kapsamında önceki dönem HDP milletvekilliğini yürütmüş sevgili Hüda Kaya yine yaka paça gözaltına alınarak tutuklandı. Ey vicdanı kurumuş din istismarcısı AKP, adaletten, eşitlikten, kardeşlikten, barıştan yana olan 28 Şubat mağduru bir mütedeyyin kadını gözaltına aldınız ve tutukladınız. Sonra ‘28 Şubat Darbesi’yle hesaplaşıyoruz’ diyorsunuz. Hadi oradan. Siz hiçbir şeyle hesaplaşamazsınız. 28 Şubat’ta size yapılanın aynısını şimdi sizden olmayan, muhaliflere yapıyorsunuz. Siz 'vesayet rejimini kaldırdık' diyorsunuz, tam tersi onun şu anda sürdürücüsüsünüz. Gültan Kışanak’ın tutukluluk süresi dolmuş durumda ve şu an yasaya aykırı bir şekilde keyfi bir biçimde hala alıkonulmuş durumda.

Bu iktidarın bir de küçük ortağı var. Küçük ortak sabah bir grup toplantısı yaptı. Yemezler, içmezler HEDEP hakkında konuşmaya bayılırlar. MHP Genel Başkanı, Selahattin Demirtaş için ‘teröristir, HEDEP için bölücü’ dedi. Demirtaş, bu coğrafyanın onurudur. Demirtaş, onurumuz ve gururumuzdur. Partimize 'bölücü' diyenler dönüp kendilerine bakacaklar. HEDEP Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasında bütün hakların bir arada bulabildiği tek model partidir. HEDEP, bütün farklı halklara ve inançlara kapısını açmıştır. Irkçı ve tekçi anlayışa sahip olan bu siyasi partilerden ders alacak halimiz yok. Onlar, yurttaşa hesap vermek zorundalar. Bunu onlar anlasın diye demiyoruz çünkü aslında bölücü olanlar onlardır. Onlar Kürde düşmandır. Ellerinden gelse kendilerinden olmayanları kuyulara atacak ve üzerlerine kireç dökecekler.

Bu kadir zalimler. Ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, bir siyaseti meslek edinmişler. Siyaset etiğinden uzak, küfürlü bir dil, zehirli bir dil. Biz olmasak Bahçeli grup toplantısında ne konuşacaktı? Sizlere soruyorum: siz hiç Bahçeli’nin ülkede yaşanan yoksullukla ilgi bir söz kurduğunu duydunuz mu? Siz Bahçeli'nin bir ekonomi modeli anlattığını duydunuz mu? Uluslararası siyasette hamaset yapmak ve ilkel milliyetçilik yapmak dışında bir sözünü duydunuz mu? Hayır. Ama her gün her grup toplantısında bize hakaret etmeyi görev edinmiş olan Bahçeli'ye diyoruz ki; bu kürsü başka bir siyasi partiye hakaret edeceğiniz bir kürsü değil. Bu kürsü halkın kürsüsüdür. Halkların oylarıyla seçilmiş insanlara, partilere, milletvekillerine 'terörist' diyemezsiniz. Bunu diyorsanız misli ile size iade ediyoruz.

Sayın Öcalan’ın durumunu kamuoyuyla paylaşın

Kürt sorununun çözümüne dair kapıların aralanması için bizler mücadelemizi sürdürüyoruz. Açıkçası burada uluslararası bir suç işleniyor. Bir hukuk dışılık ve insanlık dışılık söz konusu. Dünyanın hiçbir ülkesi yoktur ki cezaevinde bulunan bir insan 3 yıl boyunca ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmesin. Buradan Adalet Bakanlığı’na sesleniyorum; BM İnsan Hakları Komitesinin verdiği tedbir kararını üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen henüz atılmış somut bir adım yok. Bu konuda derhal görev ve sorumluluklarınızı yerine getirin. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’ne (CPT) sesleniyorum; görevinizi yapın, adaya gidin ve milyonların talebi olan Sayın Öcalan’ın sağlığı başta olmak üzere adadaki durumu kamuoyu ile paylaşın. Adadaki durumu Kürt halkı merak ediyor. Ortadoğu halkları merak ediyor. Ağırlaştırılmış tecridin kalkması demek, Gazze’de devam eden savaşın, Ortadoğu’da devam eden halkların sorunlarının çözümüne büyük bir katkı sağlayacaktır. O yüzden diyoruz ki tecrit derhal kaldırılsın.

Kürt sorunu barışçıl ve eşitlikçi bir anlayış ile demokratik bir zeminde çözeceğiz. Hiç kimse aç ve açıkta kalmayacak. Herkes akşam evine sıcacık bir ekmek götürebilecek. Evinde sevdikleriyle yarının kaygısını duymadan mutlu bir şekilde yemeğini yiyebilecek. Susma, izleme zamanı değil değerli halkımız. Konuşma ve cüret etme, toplumsal kurtuluşumuz için çalışmanın zamanıdır.

Adaylarımızı sandık kurarak belirleyeceğiz

Bir kez daha bütün halklarımıza duyuruyoruz; adaylarımızı sandık kurarak halkın iradesiyle belirleyeceğiz. Yerel yönetimleri güçlendireceğiz. Doğrudan demokrasinin bütün yollarını kullanarak, halklarımızın kentleri ve yaşam alanlarıyla ilgili karar verme imkanlarını daha güçlü bir şekilde temsil edeceğiz. Bunun için izleyeceğimiz yol ve yöntemle ilgili çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. 11-12 Kasım’da Ankara’da yerel yönetimler konferansımız gerçekleştireceğiz. Haklarımız ile yaptığımız toplantılarda ve çalışmalarda ortaya çıkan irade tam olarak buydu. Kayyımlara feleğin tokadını vuracağız. Bunun için gece gündüz demeden çalışmak zorundayız. Halkımızın iradesini gasp edenlere karşı bunu bir onur mücadelesi ve yaşam hakkı mücadelesi olarak göreceğiz.

Seçimlere kadar kimse evinde oturmasın

Bu vesile ile değerli haklarımıza seslenmek istiyorum; yerel seçimlere kadar kimse evinde oturmasın. Mahallemizde gitmedik, çalmadık kapı bırakmayalım. Sıkmadık el bırakmayalım. Seçim çalışmamızı an itibariyle başladığımızı ilan edelim. Sandık kurulu üyeliğinden tutalım da mahallerden köylere kadar her alanda çalışmak üzere partimize başvuralım ve görev üstlenelim. Belediyeler memleketi soyup soğana çeviren kayyımların değil, halkındır. Bizim evimizdir, sizin evinizdir. Biz evimize sahip çıkacağız. Evimize gelen hırsız ve gaspçıyı evimizden kovacağız. Kayyım icraatlarını dört kelime ile anlatacak olursak; gasp, yolsuzluk, borç ve asimilasyon çıkar. Kayyım bir darbe rejimidir. Bu nedenle bu sürece büyük bir hamle kararlık mücadele ruhu ile hazırlanacağız. Halkın iradesi gaspçılara karşı mutlaka kazanacak. Yerel yönetimlerdeki işgalci kayyımlar ve patronlar kaybedecek."