YPJ'nin entegrayona cevabı- SÖYLEŞİ

YPJ Komutanı Sarya Efrîn, YPJ'nin özerk bir oluşum olduğunu belirterek, QSD'nin Suriye ordusuna katılması durumunda bile YPJ'nin özerkliğini sürdüreceğini söyledi.

Haber Merkezi- Kuzey ve Doğu Suriye'deki Kadın Devrimi, yıllardır kadınların ve halkların özgürlük arayışının ve direnişinin merkezi oldu. Bu coğrafyada kadınların öncülük ettiği öz savunma mücadelesi, yalnızca askeri bir savunma değil; aynı zamanda eşitlik ve özgürlük inşasının en güçlü sembolüdür. Bu mücadelenin en temel öznesi ise Kadın Savunma Birlikleri (YPJ)'dir.

Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) Komutanı Sarya Efrîn, ajansımız Nûjinha editörü Bêrîvan İnatçi’nin sorularını özel bir röportajda yanıtladı. Komutan Sarya Efrîn, kadınların öz savunmasının önemi, savunma yoluyla erk zihniyetinde yaşanan değişim ve dönüşüm, Suriye'deki gelişmelerin kadınlara neden öz savunmayı dayattığı, Ortadoğu’daki gidişatın yönü ve kadınların “Jin, Jiyan, Azadî” sloganı etrafında nasıl birleştiği gibi pek çok konuda önemli değerlendirmelerde bulundu.

*Kadınlar açısından öz savunma neden hayati bir öneme sahiptir? YPJ'nin Kuzey ve Doğu Suriye'de son 14 yılda yürüttüğü kadın devrimi deneyimi temelinde, kadın öz savunmasının toplumsal alanda erk zihniyetinde nasıl bir değişim ve dönüşüm yarattığını düşünüyorsunuz?

Dünyada kadınlar için öz savunma, canlı ve sürekli bir ihtiyaç olarak varlığını sürdürmektedir. Özellikle erkek egemen ve kadın emeği üzerine kurulu iktidar zihniyetinin ardından, kadınların kendilerini ifade edebilecekleri bir alan kalmamıştır. Bu nedenle, öz savunma kadınlar açısından hayati bir önem taşımaktadır. Bu durum, Ortadoğu tarihinde çok daha belirgin bir şekilde kendini göstermektedir. Dünyanın farklı bölgelerinde birçok kadın savaşçı, siyasetçi, filozof ve akademisyen ortaya çıkmış, varlıklarını ispatlamış olsalar da, bu çabalar ne yazık ki yeterli olmamış; tüm kadınları kapsayan ve haklarını güvence altına alan genel bir toplumsal meseleye dönüşememiştir. Kadın mücadelesi, çoğu zaman sadece belirli ülkelerle ya da bireysel figürlerle sınırlı kalmıştır. Ortadoğu’da ve özellikle Kürdistan’da yaşadığımız gerçeklik ise, ulusların haklarını kazanabilmesi için bir devrim ne kadar gerekliyse, kadınların haklarını kazanabilmesi için ondan da derin ve köklü bir devrime ihtiyaç olduğu gerçeğidir. Bu kadın devriminin zorluğu ise, savaş, işgal ve ulus yoksunluğu temelinde şekillenen mevcut sistemden kaynaklanmakta; bu koşullardan en fazla zarar gören ise yine kadınlar olmaktadır.

Kürdistan'da ulusal haklar temelinde başlayan mücadele, kadınlar için aynı zamanda kimliklerini arayabilecekleri, kendilerini var edebilecekleri ve bu mücadelede yer alabilecekleri bir alan haline geldi. Önder Apo’nun kadınların örgütlenebileceği, toplumsal yaşamda aktif rol alabileceği yönündeki düşünce ve fikirleri kadınlar için büyük bir fırsat sundu. Önder Apo’nun düşünce ve felsefesi, yalnızca tüm kadınların temsiliyetlerini inşa edebilecekleri bir özgürlük alanı yarattı. Bugün dünyanın içinde bulunduğu siyasal atmosfer ve yaşanan gelişmeler karşısında, kadınların haklarını kazanabilmesinin ve koruyabilmesinin tek yolu, öz savunma temelinde örgütlenmelerinden geçmektedir. Silahlı ya da örgütlü bir savunma gücüne sahip değilseniz, bu sistemde kimse sizi ciddiye almaz ve kazanılmış haklar da kolaylıkla kaybedilebilir.

Kadınların özsavunması ihtiyaçtır

Kadınların özsavunma alanındaki varoluşu, doğrudan bu ihtiyaçtan doğuyordu. Çünkü biz kadınlar; ekonomik, siyasal, toplumsal, örgütsel ve askeri tüm alanlarda korumasız bırakılıyor, haklarımız sistemli bir şekilde eziliyordu. Bu alanlarda varlığımızı kanıtlayabilmek ve kendimizi savunabilmek için, silahlı bir güç olarak örgütlenmeye; yani öz savunmaya ihtiyaç duyduk. Rojava Devrimi, kadınların yurtseverlik ruhu ve ülke sevgisiyle kendi kimliklerini temsil edebilmeleri ve toplumsal yaşamda yer almaları açısından büyük bir fırsat yarattı. Ancak Ortadoğu’da ve özellikle Suriye’deki siyasal yapı içerisinde, kadınlara askeri alanlar gibi stratejik sahalarda yer açmak oldukça zordu. Çünkü Ortadoğulu kadınlar, gelenekler, yasalar ve kültürel normlarla çizilmiş dar çerçeveler içinde tanımlanmıştı. Bu sınırlamalar, kadınların kendilerini gerçekleştirmesini uzun süre engelledi.

Kadın gücünün açığa çıkışı ve toplum içinde örgütlü bir askeri birliğin kurulması kolay olmadı. Çünkü kadının toplum içindeki yeri çok önceden belirlenmişti ve bu çizginin ötesine geçmesi mümkün görülmüyordu. Kadınlara eğitim, öğrenim ve miras gibi bazı haklar tanınmış olsa da, bu haklar onların özgür iradesiyle hareket edebilmesi için yeterli değildi. Kadınların sadece haklara değil, aynı zamanda kendi irade ve kimlikleriyle toplumsal alanda varlık göstermelerine ihtiyaç vardı. Toplum, kadınların güçlenmesini ve özellikle askeri alanlarda varlık göstermesini başlangıçta kabul etmedi. Ancak kadınlar, savaş meydanlarında hem varlıklarını hem de iradelerini ortaya koyarak öncü bir rol üstlendiler. Bu sayede toplumun zihninde kökleşmiş kalıpların yıkılmasının önünü açtılar. Zamanla aileler de bu mücadeleyi benimsedi ve YPJ saflarına katılan kadın sayısı arttı.

*Kuzey ve Doğu Suriye’de en dikkat çekici gelişmelerden biri, YPJ komutanları ve savaşçılarının kendilerine olan güvenlerinin giderek artması. Silahlanarak savaşa katılan kadınlar sahada güçlü bir duruş sergiliyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toplumda yerleşik olan katı zihniyet ve kalıplar, kadının kişiliğini etkiler. Bu toplumda yetiştiği için, kadınların sınırları çizilmiştir. Bu zihniyet nedeniyle, bu sınırları ve çerçeveleri aşmaya cesaret edemeyen kadınlarda güvensizlik oluşmuştur. Bir kadın askeri alanda ve savaşta başarılar elde ettiğinde, onunla birlikte özgüven inşa edilir ve gücü ortaya çıkar. Ayrıca toplumda ve kamusal alanlarda görüşlerini korkusuzca ifade edebilir. Öncü kadınlar siyasi, askeri ve diplomatik alanlarda ortaya çıkmış ve topluma liderlik etmektedir. Kadınlar, kendi kadın kimliğiyle ve özerkliğiyle ortaya çıkmıştır. Özgüven, bir güç kaynağı haline gelmiştir.

*Kadınların öz savunmasıyla erk zihniyetinde önemli değişimler yaşanmasına rağmen, hâlâ hangi konularda zorluklarla karşılaşıyorsunuz? Özellikle hangi tür algılarla mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz?

Genel olarak Ortadoğu'da ve özel olarak Kuzey ve Doğu Suriye'de kadın katliamları ve kadınlara yönelik şiddet vakalarıyla karşı karşıyayız. Egemen erkek zihniyetinin köklü olduğu ve kolayca ortadan kaldırılamadığı toplumlarda, yani ailelerde kadınların trajik durumları kendini gösteriyor. Binlerce yıldır var olan bu toplumsal zihniyeti değiştirmek, devrimden on yıllar sonra bile kolay değildir. Bu nedenle sürekli bir mücadele gerekiyor. Buna karşılık kadınlar, kadın devrimi olarak bilinen Rojava devriminde öncülük ediyor ve bir direnç örneği haline geliyorlar. Ne yazık ki, ataerkil zihniyetin etkileri bazı konularda hâlâ mevcut ve biz buna karşı mücadelemizi sürdürüyoruz. Kadınların her alanda, özellikle de askeri alanda verdikleri bedel, direniş, fedakarlık ve mücadele sayesinde kadınlar özgüven kazanabildiler. Bu aynı zamanda erk zihniyetin her alanda değişmesine de yol açtı. Mücadelemiz, özellikle erkeklerin kadınlar üzerinde egemenlik kurmaya çalıştığı diplomasi, siyaset, askeri ve toplum gibi alanlarda devam ediyor.

*21. yüzyılda Êzidî kadınların yaşadığı soykırım, Suriye’de kadınların maruz kaldığı katliamlarla devam ediyor. Özellikle Alevi ve Dürzi kadınlar zor durumlar yaşadı. Böyle bir ortamda kadınlar nasıl bir öz savunma sergilemeli ve ne yapmalıdır?

Golani ve ona bağlı grupları, Suriye halkını temsil eden bir hükümet olarak tanımlamak büyük bir hata olur. Çünkü bu grupların geçmişi, Cebhet El-Nusra, ardından Heyet Tahrir El-Şam olarak bilinmektedir ve şimdi kendilerini yeni Suriye hükümeti olarak göstermektedirler. Bu grupların Suriye yönetimindeki varlığı, halk ve özellikle kadınlar için ciddi bir tehdittir. İhvan zihniyetine sahip ve diğer milletlerin haklarını tanımayan bu cihatçı gruplar, çeşitlilik gösteren Suriye halkını temsil edemez; sadece Aleviler veya Dürziler için değil, tüm halk için geçerlidir bu durum. Dolayısıyla, bu hükümet topluma karşı adaletsizliği temsil etmekle kalmayıp, aynı zamanda bu adaletsizliği sürdürmektedir. Suriye, farklı kimlikleri, varoluşları, milletleri ve gelenekleri barındıran bir mozaik olarak bilinir ve bu hükümetin varlığı, ülkenin toplumsal yapısını ciddi şekilde tehdit etmektedir.

Kadınlara yönelik yaklaşımlar, onlara duyulan saygı düzeyinin altında olmamalıdır. Kadınların hakları ezilmemeli, toplumdaki ve karar alma mekanizmalarındaki rolleri güvence altına alınmalıdır. Bu sadece okuma, öğrenme, öğretmenlik veya doktorluk gibi meslek haklarıyla sınırlı değildir. Kadınlar aynı zamanda siyasi alanda ve karar alma süreçlerinde kendi iradelerini ve varlıklarını temsil etmeli; başkalarının onlar adına karar almasını beklemeden, kendi özgürlükleriyle hareket etmelidirler.  Suriye halkı, Golani hükümetinin iktidarda olmasıyla rahat bir yaşam sürdürememektedir. Cihatçı grupların kadınların rolünü ve misyonunu tanıması ise hem tartışmalı hem de imkânsızdır. Çünkü bu gruplar, kadınları yok etme bilinciyle hareket etmektedir. Kadınlar hakları için kendileri mücadele etmeli ve Golani hükümetinden haklarını almayı beklememelidir.

Kuzey ve Doğu Suriye bölgesinde, YPJ güçleri de dahil olmak üzere, yaşamın her alanında haklarımızı kazandık. Ancak bugün Suriye’de yaşanan durumda, savaşın en büyük mağdurları kadınlardır. Resmi verilere göre yüzlerce Dürzi kadın kaçırılmıştır; fakat sahadaki gerçek sayı çok daha fazladır ve aileler tarafından toplumsal baskı nedeniyle gizlenmektedir. Alevi kadınların durumu da Dürzi kadınlarından farklı değildir. Suriye devriminde ve eski Baas rejimine karşı kadınlar öncü bir rol üstlenmiş, isyan etmiş ve özgürlük talep etmiştir. Şimdi ise Golani hükümeti devrimden söz ediyor; fakat bedel ödeyen ve hakları için mücadele eden kadınlar toplumda temsil edilmemektedir. Böyle bir durumda, nasıl devrim yaptıklarını iddia edebilirler?

Bu zihniyeti yenmek için kadınlar olarak farkındalığımızı, çeşitliliğimizi, zengin yöntemlerimizi, mücadele gücümüzü ve bilgimizi kullanarak değişim yaratabiliriz. Sadece Kuzey ve Doğu Suriye’de değil, kadınların yaşadığı tüm Suriye şehirlerinde örgütlenmemiz gerekiyor. Gücümüzü, irademizi ve varoluşumuzu kabul etmeyen bu zihniyete karşı dayanışma ve ortak mücadele ile karşı koyabiliriz. Ataerkil zihniyeti yenmenin tek yolu, kadınların örgütlenmesidir.

*Suriye bölgelerinde yaşayan kadınlar sizinle iletişime geçiyor mu? YPJ çatısı altında örgütlenme talepleri var mı? Yoksa YPJ gibi bir öz savunma sistemi mi talep ediyorlar?

Sadece saldırıların gerçekleştiği Suriye sahili ve Süveyda şehri gibi bölgelerde değil, Suriye'nin her yerinde halk rahat değil ve Suriye'deki durumun barış ve güvenliğe doğru ilerlemediğinin farkına varmış durumda. Ayrıca, sadece sahil ve Süveydalı kadınlar değil, bizimle temas halinde olan ve bu süreçte ayağa kalkıp mücadele etmek isteyen birçok Sünni kadın var. Deneyimlerimizden veya örgütlülüğümüzde yararlanmak isteyen kadınlar var. Özellikle Süveyda şehrindeki kadınlar, saldırılarla karşılaştıktan sonra örgütümüzden faydalanmak ve öz savunma için özel bir güç kurmak istediler. Süveyda'daki savaşta, fedai ruhlu kadınlar da ortaya çıktı ve topraklarını şehit olana kadar savundular.

Kadınlar, sesleri ve çağrılarıyla savaş sırasında toplumun öz savunmadan vazgeçmemesi gerektiğini net bir şekilde ortaya koydular. Biz bunu YPJ mücadelesinden ayrı değerlendirmiyoruz. Rojava’daki kadınların gücünden ilham alarak, kadını yok etme zihniyetine karşı başkaldırdılar. Bu durum aynı zamanda kadınlardaki yurtseverlik ve toprağa bağlılık ruhunu da yansıtıyor. Kadınlar, bizim yöntemlerimize uygun şekilde kendilerini örgütlemeye çalışıyorlar; bu nedenle onlara özgürlük ve mücadele yolunu gösteriyoruz. YPJ olarak sadece Kürt kadınlarını korumuyoruz; sınırlarımız Kuzey ve Doğu Suriye ile sınırlı değil. Kendimizi tüm Suriyeli kadınların temsilcisi olarak görüyor ve onları korumayı temel görevimiz olarak kabul ediyoruz. Bir güç olarak, ataerkil zihniyetin ordusuna karşı yeni bir kadın ordusu modeli inşa ediyoruz.

*Şam'daki geçici yönetimle yaptığınız görüşmelerde, QSD’nin genel Suriye ordusuna entegrasyonu tartışılıyor. YPJ olarak, kadınların rolünü ve varlığını ortadan kaldıran bu sisteme entegre olabilecek misiniz?

SDG Komutanı Mazlum Abdi'nin Şam'a gitmesinin ve Suriye geçici yönetimiyle anlaşmanın imzalanmasının ardından, entegrasyon meselesi tüm Suriyeliler için tartışma konusu haline geldi. Devrim yılları boyunca ve Baas rejimi tarafından Suriye'yi böldüğümüz ve birliğini reddettiğimiz yönündeki suçlamalarla karşılaştık. Ancak, haklarımızı ve varlığımızı kabul etmek ve bu temelde bir anlaşma inşa etmek için Suriye'yi yönetenlerle görüşmeye her zaman çalıştık. Ne yazık ki ne Baas ne de Ahmed el-Şara bunu kabul etti. Demokratikleşemeyen Baas rejimi, yenilgi ve yok oluşla karşı karşıya kaldı. Dünyanın şu anda içinde bulunduğu durum, değişimlere uyum sağlayamayan ülkelerin yok oluşla karşı karşıya kaldığı duruma benziyor. Kürt halkının haklarını talep etme hakkı doğaldır. Çünkü yıllardır bir yıkım ve yok oluş politikasına maruz kaldılar. Bu, Suriye'nin tüm farklı halkları için de geçerlidir. Tek din, ulus ve dilden oluşan bir sistem, Suriye mozaiğini koruyamaz ve halklarının haklarını tanıyamaz.

Tekçi hükümet halk tarafından kabul görmez

Suriye Arap Cumhuriyeti sisteminin aksine, halkın tüm haklarını kapsayan ve güvence altına alan bir Suriye Demokratik Cumhuriyeti sistemi kurulmalıdır. Tek partili bir hükümet toplum tarafından kabul görmediği için sürekli darbelerle karşı karşıya kalmaktadır. SDG'yi Suriye ordusuyla bütünleştirmeye çalışıyorlar. Ancak henüz bu orduya katılmamızı sağlayacak bir yapı veya form yok. Orduya hangi temelde katılacağız? Bazı bölgelerde sadece Genel Güvenlik Güçleri var, geri kalanı ise çete grupları ve Suriye halkını katledenlerden oluşuyor. Resmi bir Suriye ordusu yok.

Suriye güçlerinde bulunanların çoğu Suriyeli değil. Topraklarından ve halkından olmayan bir asker onları nasıl koruyabilir? Cihatçılar adına Suriye topraklarına girdiler. Bu sadece saldırı, yağma ve yıkım yaratır. YPJ olarak, SDG içindeki özerkliğimizi koruyoruz, iç sistemimiz farklı ve özerkliğimiz var. SDG Suriye ordusuna katılsa bile, YPJ olarak özerkliğimiz kendini koruyacaktır. Özerkliğimiz aynı zamanda tüm Suriyeli kadınları örgütleyebileceğimiz bir alan yaratacaktır. Kadın güçleri olarak, kadınları yok etme zihniyetini kabul etmiyoruz. Çünkü Colani'nin savunduğu zihniyet, bizim de ona karşı savaştığımız ve onlarca yoldaşımızın ve komutanımızın IŞİD'i yenmek için canlarını feda ettiği IŞİD zihniyetidir. Bu zihniyeti kabul edersek, şehitlerimizin değerlerini çiğnemiş oluruz.

*Şimdi, 'Jin jiyan azadî' sihirli formülü altında birleşen öz savunma kavramıyla, dünyanın dört bir yanındaki kadınlar bir ulus olarak nasıl bir araya gelebilir ve kendi ortak mücadele ağlarını nasıl kurabilirler?

Kadınlar, iktidar sistemi tarafından en çok ezilen ulustur diyebiliriz. Önder Apo tarafından ilk kez dile getirilen ve tüm kadınların felsefesi haline gelen 'Jin jiyan azadî' sloganı, Rojava devrimi ve dünya kadınlarının öncülüğünde yankı buldu. Özellikle IŞİD'in yıkıldığı dönemde. Ancak Doğu Kürdistan'da başlayan ayaklanmayla birlikte tüm dünyaya daha da yayıldı ve kadınların mücadele ve baskıya karşı başkaldırı alanındaki temel sloganı haline geldi. Renkleri ve ulusları ne olursa olsun, tüm dünya kadınları mücadelelerini tek bir slogan altında birleştirdi: 'Jin jiyan azadî'.

Jina Emini önderliğindeki İran'daki 'Jin Jiyan Azadî' ayaklanmasının yıldönümünü ve bu ayaklanma ruhuyla işkence, şiddet ve esarete maruz kalıp şehitlik noktasına ulaşan tüm kadınları saygıyla anıyoruz. YPJ olarak, dünyadaki tüm kadınları koruyan güç olmaktan gurur duyuyoruz. Mücadelemiz, varlığımız ve başarılarımızla örgütümüzü genişletip güçlendireceğiz.