YPJ Komutanı Newroz Ehmed: Kadının varlık mücadelesi, öz bilinciyle başlar
YPJ Komutanı Newroz Ehmed, öz savunmanın önemine vurgu yaparak, “Toplumun korunması için mutlaka örgütlü bir kadın savunma gücü olmalı. Demokratik bir sistem kurulmadıkça, demokratik bilinç gelişmedikçe öz savunma bir zorunluluktur” dedi.

RONÎDA HACÎ
Hesekê - Hem bölgede hem de Ortadoğu’da ve dünyada Üçüncü Dünya Savaşı devam ederken, savaşlardan en çok etkilenen ve savaş politikalarının ilk hedefi hâline gelenler kadınlar oluyor. Ortadoğu’da savaşın, işgalin ve şiddetin doğrudan toplumsal yapıların temeline yöneldiği bir süreçte, kadınlar kendini korumayı sadece bir hak olarak değil, aynı zamanda yaşamsal bir gereklilik olarak görüyor.
YPJ Genel Komutanlık Üyesi Newroz Ehmed, kadınların savunma gerekliliği üzerine sorularımızı yanıtladı.
*Bölgede savaş politikasının gittikçe yaygınlaştığı, toplumlar ve özelde kadınlar için tehlikeler barındıran hatta katliamlar düzeyine ulaşan saldırılar gelişiyor. Savunma neden önemli? Toplumun kendini savunma hakkı, devletin otoritesiyle hangi noktada çatışır veya örtüşür?
Bir toplum kendini savunmadan varlığını koruyamaz. Savunma, varlık için temel bir meseledir. Bir yerde varlık olsa bile, eğer kendini savunamazsa ayakta kalamaz. Bu, tüm canlılar için geçerlidir. Özellikle insanlar için çok önemlidir. Çünkü insan doğası gereği, kendini savunmaya ve dayanışmaya daha fazla ihtiyaç duyar.
Devlet ve iktidar yapıları kuruldukça, savunma toplumun elinden alındı ve devletin, iktidarların ve toplumdan kopuklaşan orduların görevi hâline geldi. Oysa doğası gereği savunma toplumun hakkıdır. Toplumun elinden alındıktan sonra zamanla iktidar ile toplum arasındaki mesafe büyüdü, iktidar merkezli sistemler toplumu parçaladı. Kadın ve erkek, toplumlar, inançlar, milletler ve gelenekler arasında derin bölünmeler yaratıldı. Bu savunmanın, topluma hükmeden iktidarların elinde kalmasına sebep oldu.
Savunmanın temeli silah değil, örgütlü toplumsal bilinçtir
Kadın üzerinde bir iktidar ve mülkiyet anlayışı inşa edildi. Kadının kendini koruyamayacağı düşüncesi sistematik olarak yaygınlaştırıldı ve bu nedenle kadının mutlaka bir erkeğin korumasına ihtiyaç duyduğu fikri geliştirildi. Devlet, erkek, kardeş veya baba; bu anlayışla onun yerine karar verir hâle geldi. Toplum da böylece kendi hakikatinden uzaklaştırıldı.
Eğer bir varlığı korumak istiyorsan, onun savunmasını yapmalısın. Eğer onu yok etmek istiyorsan, onun savunma hakkını elinden alırsın. Bu yüzden kadının en çok ihtiyaç duyduğu öz-savunmadır. Savunma dediğimizde, bunu yalnızca askeri güç ya da silahla sınırlı görmemeliyiz.
Her şeyden önce, eğer bir bilinç yoksa; toplum örgütlenememişse, neden kendini koruması gerektiğini, kendini neden ve neye karşı savunması gerektiğini bilmiyorsa, o zaman kurduğu öz-savunma sistemi, devletin daha önce kurduğu yapının dışına çıkamaz ve gerçekten bir koruma sağlayamaz. Bu da kadının kendi doğrusunu ve hakikatini ortaya çıkaramaz. Tarih boyunca savaş, bir yok etme aracı olarak kullanılmıştır: Ya öldüreceksin ya da öldürüleceksin. Bu nedenle savaş, öldürme, tecavüz, talan, göçertme ve tüm kötülükler ilk olarak kadınlar üzerinde uygulanmıştır.
*YPJ’nin ideolojik ve pratik mücadelesi, kadınlara özgür yaşam perspektifini nasıl kazandırıyor?
YPJ'nin savunma anlayış ve amacı devlet ordularından farklı. Varlığına dönük saldırıların olduğu bir dönemde, geleceğinin nasıl olacağını bilemezsin. İktidarlar değişse bile var olan zihniyet ve anlayış aynıdır. Çoğu zaman, toplumu geri karanlık dönemlere döndürmek isteyen iktidar veya devletler, din adıyla ya da gerici yöntemlerle halkı yönlendirmeye çalışıyor. Kendini tanımak ve kendini savunmak şarttır. Biz YPJ olarak bu gerçekleri gördük, geçmişteki deneyimlerden ve kadınların tarihsel direnişinden ilham aldık, bu çizgiyle kendi örgütlülüğümüzü kurduk. Bu, insanlık tarihinde yeni bir örnek oluşturdu. Biz YPJ gücü olarak, kimseyi öldürmek için örgütlenmiyoruz. Biz, özgür ve demokratik bir yaşamı inşa etme mücadelesini yürütüyoruz.
Özgür ve demokratik yaşam anlayışına dayanarak yola çıktık, kendimizi bu temelde örgütledik ve bu yolda mücadele ediyoruz. Bizim mücadele alanında amaç ve sloganımız şudur: bize saldırı olmazsa, biz de kimseye saldırmayız. Ama bize saldırı olursa, kendimizi ve varlığımızı koruruz.
Savunma, bir kişiye ya da devlete havale edilemez
Toplumun ve kadınların varlıklarını koruyabilmesi için en önemli koşul öz savunmaya verilen önem olmalı. Tabi bu bilinçlenmenin de temelini oluşturuyor. Savunma, bir başkasına havale edilecek bir araç değildir. Bir başkasının seni koruyacağı beklentisiyle yaşarsan, toplum bozulur; kadın yok olur, bastırılır. İktidarın anlayışı ne zaman sıkışırsa, kendini kurtarmaya çalışır. Ama bu durum halkın çıkarıyla ilgili değildir. Temelde onların anlayışı, kendi çıkarlarını korumaktır. Gerçekte savunma, bir kişiye ya da bir devlete havale edilemez. Biz bunu Şengal’de açıkça gördük. Êzidî halkına saldırı olduğunda, Irak güçleri onları savunmadı ve katliam gerçekleşti.
Suriye’de de benzer şekilde, çeteler saldırdığında Baas rejimi zora düştü, geri çekildi ve kalanlar da çetelerin eliyle katledildi. Bu çeteler rejimin silahlarını ele geçirip kendi anlayışlarına göre yeni bir toplumu kurmak istediler. Kendi zihin yapıları doğrultusunda bir toplumu yönlendirmeye çalışıyorlar.”
*Kadınlar, cihatçı yapıların tehditleri karşısında öz yönetim ve öz savunma alanlarını nasıl koruyabilir? Bu bağlamda, kadınlar arası dayanışma ve ortak mücadele hangi yönlerden geliştirilmelidir?
Evet, herkes Baas rejiminin yıkılmasını umuyordu ama onun yerine gelen cihadist yapılar da halkın kaderini yok edecek bir sistem kurmak istiyorlar. Bu nedenle savunma, bir başkasına havale edilemez. Kendimizi örgütlememiz, savunmayı özüne dayandırarak bir yapı kurmamız bu yüzden önemliydi. Başlangıçtan bugüne kadar hep bu anlayışla örgütlendik. Toplumun tamamı da bu anlayışla kendini nasıl savunabileceğini öğrenebilir. Kadınların örgütlenmesi bizim için çok önemliydi. Arap, Süryani, Ermeni ve Kürt kadınları ki bu kadınlar, dünyanın dört bir yanında süren savaş gerçeğini yakından yaşayanlardı bu mücadelede ortaklaştılar.”
Toplumun korunması için mutlaka örgütlü bir kadın savunma gücü olmalı. Demokratik bir sistem kurulmadıkça, demokratik bilinç gelişmedikçe öz savunma bir zorunluluktur. Esasında her tür durumda toplum özelde de kadınlar öz savunmasız bırakılmamalı. Devlet, tek kimlik, tek bayrak, tek millet ve tek renk dayatmasından vazgeçip çok renkliliği ve çoğulcu bir yapıyı benimsediği takdirde, demokratikleşme yönünde önemli bir adım atmış olur. Toplumun tüm kesimlerini kapsadığı ve her mahallenin kendi mahallesini, her şehrin kendi şehrini, her bölgenin kendi bölgesini yönettiği bir durumda ise gerçek anlamda demokratik bir sistemden söz edebiliriz. Böyle bir sistem, herkesin hakkını güvence altına alır ve korur. Ama böyle olmadığı sürece büyük tehlikeler vardır. Demokratik bir sistem inşa edilmezse, demokratik bir toplum oluşturulmazsa ve toplumun tüm kesimlerinin temsiliyeti sağlanmazsa, o zaman öz savunma tüm toplumlar için temel bir konu hâline gelir. Ve bu durumdan en çok kadınlar etkilenir. İktidar zihniyeti kimseyi korumaz: Gazze buna bir örnektir.
*Gazze’de yaşanan savaşta gördük ki halklar ne kadar büyük bir katliamla yüz yüze kaldı. Peki, neden kendilerini savunamadılar?
Oysa devletin de vardı, iktidarın da. Ama eğer sen kendini güçlendirmezsen ve birlikte yaşamı esas alan demokratik bir anlayışı geliştirmezsen, o zaman ya ölüm siyaseti galip gelir ya da sen yaşamını kaybedersin. Ortadoğu’nun her tarafı, iktidar zihniyeti nedeniyle her an bir patlamanın, bir savaşın eşiğindedir. Her yerde bu mümkündür. Biz kadınlar, bu gerçekliğe karşı öncelikle bilinçlenmeli; sistemi, sürdürülen siyaseti ve bu siyasetin amacını doğru anlamalıyız. Bu anlayışa karşı nasıl durulacağını, demokratik bir siyasetin nasıl kurulacağını kavramalıyız.
Kadınlar olarak her alanda var olmalı, güçlü ve örgütlü bir mücadele yürütmeliyiz. Ancak bu şekilde varlığımızı koruyabilir, öz savunmamızla birlikte mevcut yapıları gerçekten demokratikleştirebiliriz.
*Bu yüzyılın savaşlarında toplum kırımı, kadın kırımı temel bir rol oynuyor. Şengal’den başlayıp Suriye’nin farklı bölgelerine yayılan IŞİD benzeri saldırılar bağlamında, kadın kırımı tablosunu Şengal, Kobanê ve Suriye üzerinden nasıl değerlendirmeliyiz?
Suriye’nin güneyinde ve Süveyda’da Şam iktidarının resmi bir şekilde katliam gerçekleştirdiğini, kadın, çocuk, yaşlı demeden insanları inanç adı altında nasıl öldürdüğünü gördük. Dün Kobanê ve Şengal’de yapılmak istenen neydiyse, bugün aynısı bu bölgelerde yapılıyor. Bu yaşananlar yeni bir durum değil. Bu görüntüler bizim için yeni değil. Bunlar acı verici ama daha önce bizzat yaşadığımız sahneler. Bugün gördüğümüz şey, halklara karşı uygulanan gerici yöntemlerin bir devamıdır. Bu anlayış insanlık dışıdır ve insanlıkla hiçbir ilgisi yoktur. Êzidî kızlarının Şengal’de kaçırıldığını, hâlâ kayıp olanların olduğunu biliyoruz. Bugün Süveyda’da yaşananlar da aynı politikanın yani kadın kırımında sınırları aşan tablosu. Bu nedenle ister iktidar değişsin ister değişmesin, toplum olarak kendimizi örgütlemeli ve savunmalıyız. Ordu başka bir şeydir. Ordu ülkeyi, iç ve dış tehditlere karşı korur. Ama öz savunma, toplumun doğasında olan bir şeydir ve ondan farklıdır.”
Toplumsal dayanışma ve kadın birliği şart
Toplum kendi kendini savunmalı. Bölgede artan tehlikeler karşısında özellikle kadınların savunma sistemlerinin oluşması olmazsa olmazlardan. En çok kadınların savunmaya ihtiyacı var. Çünkü toplumda en fazla ezilen, en korunmasız bırakılan kesim kadınlardır. Oluşturulan tüm koşullar kadın kırımına zemin hazırlayan bir boyuttu. Bu anlamda kadınlar savunma boyutunda bilinçlenmeli ve öz savunma ihtiyaçları her koşul altında karşılamalı.
*Peki, savunma konusunda kadınlar arasında nasıl bir dayanışmaya ihtiyaç var
Toplumsal dayanışma ve kadınların birliği şarttır. Ancak bu şekilde zihniyet dönüşümünü başarabilir, halkların eşitliği ve kardeşliği temelinde inşa edilmiş demokratik bir anlayışı güçlendirebiliriz. Böylece biz kadınlar varlığımızı koruyabiliriz. YPJ’ye yönelik çok sayıda çağrı oldu. Bizim görevimiz ihtiyaç varsa orada hazır olmaktır. Şengal’de nasıl talep geldiyse, biz bugüne her yer ve her şey için hazırız. Kaybolan kızlar dönsün, topluma yeniden katılsınlar. Bu bizim vicdani, ahlaki ve insani sorumluluğumuzdur. Elimizden geldiğince tüm kadınlara ulaşmak için çabalayacağız. Asıl hedefimiz, toplumun, kadınların ortaklık içinde kendini kendi gücüyle koruyabilmesini sağlamaktır.
Eğer kadınlar kendi kendini savunamazsa, ayakta duramaz. Ancak biz elimizdeki bilgi, deneyim ve bilinçle bu topluma katkı sunabiliriz. Kadın kendini savunmasını öğrendikçe toplumu savunabilir. Kadınlar olarak dünyanın her yerinde birliğimizi güçlendirmeli, deneyimlerimizi paylaşmalıyız. Sözde ‘ilerici ve demokratik’ olduğunu söyleyen ülkelerde bile kadınlar her gün katlediliyor, eziliyor. Kadın örgütleri ve yasalar var ama bunlar yeterli değil. Kadın, önce kendini tanımalı ve varlığını buna göre korumalıdır.
Ne kadar güçlü olursan ol, kendini tanımadıkça ve demokratik bir bilinçle hareket etmedikçe, gerçek bir dönüşüm yaratamazsın. Zihniyet dönüşümü sadece belli bir şehirde ya da ülkede olmaz; biz kadınlar nerede olursak olalım, aklımıza ve kanımıza yerleştirilen ataerkil anlayışı reddederek, bu durumu aşmalı ve kendimizi kadın kırımını dayatan bu düzenden kurtarmalıyız. Tüm Suriyeli kadınlara çağrımızdır; Kendinizi tanıyın, örgütlenin ve varlığınızı savunun. Bizim için tüm kadınların kaderi ortaktır. Bu nedenle birliğimizi ve dayanışmamızı güçlendirmeliyiz. Öz savunma bilinci temelinde örgütlenmeli ve erkek egemen, öldürmeye dayalı zihniyeti değişime zorlamalıyız. Ancak o zaman şiddetten ve savaştan uzak, demokratik ve barışçıl bir toplum inşa edebiliriz.