Yazar Hamide Rencüs: Bütün dünya Alevi kadınların yaşadığı katliama sessiz kaldı
Dünya kamuoyunun Arap Alevi katliamına karşı sessizliğini eleştiren araştırmacı, yazar Hamide Rencüs “Gazzeli kadın için sokağa çıkanlar, Suriye sahilindeki Alevi kadınların yaşadıklarını görmedi” dedi.
BINEVŞ STÊRK
Hatay - Dünyada durmadan artan zulüm ve katliamları belgelemek için kadınlar kalemlerini konuşturuyor. Bu kadınlardan biri de Hamide Rencüs, Antakyalı Arap Alevi olan Hamide Rencüs, bir eğitimci. Ortadoğu’nun yaşadığı şiddeti daha önce Libya’da birebir yaşayan ve hakikati olduğu gibi aktarmaya çalışan bir kadın. Eğitim emekçilerinin hakları için mücadele ediyorken, Ortadoğu'daki süreç onu yazmaya iten bir güç oldu.
Hamide Rencüs, “Tanık olduğum şeyler beni mecbur etti yazmaya. Çünkü gerçekler o kadar çok manipüle ediliyor, o kadar çok yalan üzerinden yeni bir tarih yazılıyordu ki, buna seyirci kalamazdım” sözleriyle yazarlığa adım atma sürecini anlattı.
Hatay’ın Samandağ ilçesinde doğan Hamide Rencüs, “Cihat Kıskacında Kadınlar”, “Libya’da Kanlı Bahar”, “Stratejik Barbarlık” ve “Tekmili Birden IŞİD” kitaplarının yazarı, aynı zamanda Türkiye Yayıncılar Birliği 2018 Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü’nün de sahibi.
Ortadoğu’da süren IŞİD vahşeti, buna karşı kadınların gösterdiği tarihi direnişi ve yazarlık sürecini araştırmacı yazar Hamide Rencüs’le konuştuk.
‘Hatay Suriye'ye yönelik kuşatmanın merkez üssü haline getirildi’
Memleketi Hatay’ın, Suriye'ye yönelik cihatçı kuşatmanın ilk cihatçı üssü haline getirildiğine dikkat çekerek konuşmasına başlayan Hamide Rencüs, Hatay’ın o anki durumunu şu sözlerle özetledi: “Özgür Suriye Ordusu dedikleri çakma bir muhalif ordunun kuruluşu ilan edildiğinde, ilanı Hatay'dan yapıldı. Ofisi adres olarak Hatay'da gösterildi. Dolayısıyla Hatay Suriye'ye yönelik kuşatmanın merkez üssü haline getirildi. İlk mülteci kamplar da zaten orada kuruldu. ‘Kentimizi cihatçı kenti yapmayacağız’ diyerek mücadele ettik.”
Suriye’de Alevilere yönelik saldırılar
Alevilerin her bölgede benzer sorunlar yaşadıklarını vurgulayan Hamide Rencüs, Baas rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’de halkın yeni bir yaşam umuduna kapıldığını belirtti. Hamide Rencüs, ancak Suriye’nin cihatçı HTŞ’ye teslim edildiğini söyleyerek, HTŞ’nin Alevi toplumuna yönelik katliamlarını hatırlattı. Hamide Rencüs, “HTŞ’nin yönetime gelmesi Suriye'nin yıkımı anlamına geliyordu. HTŞ'nin sözde kamu güvenliği adı verdikleri bu cihatçı grupların, oradaki Alevilerin mülklerine çöktüklerini biliyoruz. Evlerinden kovup evlerine yerleştiklerini biliyoruz. Tapulu arazilerine el koyduklarını biliyoruz” diye belirtti.
Türkiye’de de benzer politikalar
Hamide Rencüs, Türkiye’de de Alevilerin aynı sorunlarla karşı karşı kaldığını ifade ederek, 6 Şubat Maraş merkezli depremi hatırlattı ve şöyle dedi: “6 Şubat depremini fırsat bilen Türkiye, Suriye’de Alevilere dönük ne yapılıyorsa aynısını Hatay'da Alevilere yapmaya başladı. Hatay'da, özellikle Samandağ'da, Arap Alevi halkının mülksüzleştirilmesi politikası izlenildi. Aleviler savaşın merkezinde.”
Tüm savaşlarda kadın bedeninin de işgal edilmek istenilen toprak gibi görüldüğünü kaydeden
Hamide Rencüs, “Arapçada ‘Ard ve ırd’ kelimeleri vardır. Aynı harflerle iki sözcük, seslendirmesi farklı. Toprak ve beden demek. Her türlü işgal, sebebi ne olursa olsun ister radikal İslamcıların işgali olsun, ister Haçlıların işgali olsun, bütün savaşlarda hedef haline gelen toprakları işgal etmek için önce oradaki halkın kadınların kadınları hedef alınır. Çünkü kadın bedeni ele geçirildiğinde toprak ele geçirilmiş olur” dedi.
Kadın bedeni ve toprak işgali
Kadın bedeni ve toprak arasında kurulan ilişkiye değinen Hamide Rencüs, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Toprağı işgal etmek isteyenler önce kadın bedenine yönelir. Suriye'de kadın, beden ve toprak kelimesi aynıdır. Orada kadınlar ‘toprağımız için bedenimizi siper ederiz’ der. Çünkü biliyoruz ki toprağımıza basmak için bedenimizi ele geçirmeye kalkışacaklar. ‘Benim bedenim toprağımdır’ anlayışıyla hareket ettiler. Bu nedenle kadınlar örgütlendi.
Mahallelerin önünde özellikle sahil bölgesinde Alevi kadınlar barikatlar kurup nöbete durdular.”
Kadın “Cihat Kıskacında Kadınlar” kitabında coğrafyanın kadın direnişlerinin tarihini araştırdığını ifade eden Hamide Rencüs, etkilendiği bir olayı şöyle anlattı: “Cihatçı kuşatma karşısında kadınlar meydana çıkıyor ve saçlarını kesiyor. Dünya halklarına sesleniyorlar. ‘Yanımızda durun’ diyorlar. Daha sonra o saçları zarfların içine koyup kadınlara gönderiyorlar.
Burada bir kadının saçını kesmesi demek geri dönüşü olmayan bir isyandır. Topluma ‘ben onurumu ortaya koydum, kaldırmak hepimize düşer, toprağımı, bedenimi, onurumu korumak için ayağa kalk’ demektir. Bu çağrıya Lübnanlı kadınlar yanıt verdiler. Onlar da saçlarını kesip isyana katıldı. Bu çağrının ardından kadınlı, erkekli direniş komiteleri kuruldu. Daha sonra Ulusal Halk Direniş Komiteleri, Ulusal Savunma Birliklerine dönüştü. YPG kuruldu. ondan sonra YPJ kuruldu. Yani gerçekten kadınların bütün topluma ve özellikle erkeklere direniş çağrısı ve gemileri yakma çağrısıdır. Kadınların saçlarını kesmesi geri dönüşü olmayan bir yola koydu.”
‘Beyaz Mendilliler’ örneği
Tarihteki Suriyeli kadınların direnişlerinden farklı örnekler veren Hamide Rencüs, Suriye'nin Fransız işgalinden kurtuluş mücadelesinin fitilini yakanların da kadınlar olduğunu dile getirdi. Hamide, 70 Şamlı kadının “Beyaz Mendilliler” eylemini örnek vererek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Aydınların, gazetecilerin cezaevinde kapatıldığı bir süreçte 70 Şamlı kadın, bir araya gelerek örgütleniyor. Fransız Konsolosluğu’nun olduğu Emevi Meydanı’na geliyorlar ve göğüslerinde sakladıkları beyaz mendilleri kaldırıp sallamaya başlıyorlar. Özgürlük, bağımsızlık sloganları atıyorlar. Bu eylemden tam da bir yıl sonra Fransa Suriye'yi terk etmek zorunda kalıyor.”
Şamlı kadınları temsil eden “Beyaz Mendiller” ile Barış Anneleri’ni temsil eden “Beyaz Tülbentler” in mücadelesinin aynı olduğunu belirten Hamide Rencüs, “Bu coğrafyanın kadın direnci ‘kadın, yaşam, özgürlük’ üzerinden şekillendi. Jin, Jiyan, Azadî direnişi sınırları aştı” dedi.
‘HTŞ’nin katliamlarına sessiz kalındı’
Kadınlara karşı işlenen suçlarda uluslararası güçlerin ikiyüzlü yaklaşımlarına da değinen Hamide Rencüs, “2014'de IŞİD'in bütün dünya için en tehlikeli örgüt olarak ilan edilmesi ABD'ye düştü. Dünyada IŞİD'e karşı tepki vardı ve bundan da güç alan kadın hareketinin de IŞİD'e karşı Ezidi kadınların yanında duruşu çok güçlüydü. Ne yazık ki, bugün ABD Suriye'de Alevi kadınlara yapılan HTŞ zulmünü yok sayıyor. IŞİD'in Ezidi kadınlara yaptığından daha fazlasını bugün HTŞ Suriye sahilinde Alevi kadınlara yapıyor. Kaçırılıyorlar, tecavüze uğruyorlar, seks kölesi haline getiriyorlar, alınıp satılıyorlar. Pazarlıkları aleni yapılıyor internet üzerinden. Her şey açık ve kimse bir tane suçlu çıkartmıyor ortaya. Dolayısıyla buna rahatlıkla devam ediyorlar. Kadın örgütleri de bu süreçte çok suskun kaldı” eleştirisine bulundu.
Hamide Rencüs, Suriye’de geçici yönetimin bir devlet kurma yeteneğinin olmadığını ifade ederek, “Colani'nin bir devlet kurma yeteneği yoktur. O sadece bombalı araçtan anlar. Bir rejim inşa etmekten zerre anlamaz. Kendisine verilen kısa bir süreli bir görev vardır. İpleri başkalarının elindedir, bunu biliyoruz. Burada mücadele eden, bu gerici kuşatmanın karşısında kadınıyla erkeğiyle her türlü direnci gösteren Ortadoğu halklarının, bu coğrafyanın insanlarının mutlak surette bunların üstesinden geleceğine inanıyorum. HTŞ ile bir barış mümkün değildir. Halkların birlikte mücadelesiyle gelecekte özgür ve demokratik Suriye'nin inşasının adımını mutlak göreceğiz” şeklinde konuştu.
Suriye'de Alevi soykırımı olurken, Gazze’de de benzer katliam görüntülerinin geldiğini hatırlatan Hamide, şunları söyledi: “Gazzeli kadınlar için kadın örgütleri sokağa çıktı ancak iki gündem birleştirilemedi. Oysa Gazze bitmişti. İki küsur senedir meydan İslamcılara bırakılmış. Meydan Hamasçılara bırakıldı. Gazze yok edildi. Yani 50 binden fazla insan katledildi. Hâlâ da katliam devam ediyor ama Gazze tasfiye ediliyor. Anlaşma sağlandı. Gazze için sokağa çıkan kadın hareketleri, Suriye sahilindeki Alevi kadınlara yapılan zulmü de söyleyebilirdi, haykırabilirdi. Ama gündemlerinde yoktu, onları görmediler.”
IŞİD vahşetini yazdı
Hamide Rencüs, konuşmasında kitaplarından da söz etti. Her kitabı kadınların dünyasına ve Ortadoğu’da yaşanan vahşetlere odaklanan yazar, “Tekmili Birden IŞİD” kitabına dair şunları söyledi: “IŞİD kitabı bitene kadar IŞİD'in bütün vahşet videolarını izledim. İŞİD vahşetinin kabuslarını kitabım basıldıktan sonra yaşamaya başladım. Çok zordu. Bir vahşeti resmetmek, vahşeti kayıt altına almak, onu kitaplaştırmak elbette ki büyük bir yüktür. O psikolojik şiddeti onlar kadar olamazsa da empati kurarak kitaplaştırdığım için ben de yaşadım.”
Libya’da Kanlı Bahar
Hamide Rencüs, gerçeklerin saptırıldığı bir dünyada “Libya’da Kanlı Bahar” kitabıyla bu gerçekleri açığa çıkarmayı istediğini söyledi. “Tamamen beynimizi ele geçirecek bir manipülasyon sürecini gördüm” diyen yazar, “Libya hakikat çok başkaydı. Kendilerine göre bir gerçeklik yazıp kamuoyuna sunmaya çalıştılar. Bunun karşısında ben notlarımı almaya başladım ve ilk Libya kitabım böyle çıktı” dedi.
“Cihat Kıskacında Kadınlar” kitabını yazarken, kadınlara yönelik şiddeti konu aldığını söyleyen yazar, IŞİD vahşetine maruz kalan halkların aynı şekilde savunma mekanizmalarını geliştirdiğini söyledi.
Stratejik Barbarlık
“Stratejik Barbarlık” kitabına dair de konuşan Hamide, şunları söyledi: “Bu kitabımız kolektif hazırlandı. Barbarların, emperyalistlerin stratejik ittifaklarını yazdık. Ama bana göre gerçekten emperyalist kuşatmanın yoğunlaştığı Suriye savaşı ile birlikte genişletilmiş Büyük Ortadoğu projesindeki tek tek hedeflere ulaşmak için emperyalistler en barbar yöntemleri kullandı. El Kaide’nin ‘özgür savaşçı’ olarak sunulduğu bir coğrafyadan bahsediyoruz. Böyle bir savaşın içerisinde El Kaideci’lerden IŞİD gibi eli kanlı, dünyaca en tehlikeli örgüt olarak kabul edilen bir gerici örgüt türedi.”