Tunuslu kadınlardan cinsiyetçi ifadelere tepki: Ataerkil zihniyetin bir sonucu
Tunus’ta kadınlar, görünüşleri ve medeni durumları üzerinden hedef alınırken, Parlamenter Ahmed Saidani’nin iki kadına yönelik cinsiyetçi ifadeleri tepki çekti. Kadın aktivistler, bu söylemleri ataerkil zihniyetin bir göstergesi olduğunu belirtti.

NAZİHA BOUSSAİD
Tunus – Kadınların fiziksel görünümleri, medeni durumları ve yaşam tercihleri üzerinden hedef alındığı toplumsal söylemler, Tunus kamuoyunda yeniden tartışma konusu oldu. Uzmanlar, bu tür etiketleyici ifadelerin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiğine dikkat çekiyor. Kadınlara yönelik toplumsal baskılar yalnızca dış görünüşleri ya da medeni durumlarıyla sınırlı kalmıyor; kamusal yaşamdaki rolleri ve davranışları da benzer şekilde sorgulanıyor. Kadınların araba kullanmaları dahi bazı kesimlerce eleştiri konusu yapılırken, sürüş yetenekleri sıklıkla erkeklerle kıyaslanarak küçümseniyor.
Kadınlar itibarsızlaştırma kampanyalarının hedefi oluyor
Kadınların siyaset ya da sivil toplum alanındaki varlıkları da zaman zaman hedef haline gelmelerine neden olabiliyor. Örneğin, Olfa Hamdi gibi kamusal figürler, geleneksel kalıpların dışına çıktıklarında yalnızca fikirleriyle değil, kişisel yaşamları üzerinden de yoğun eleştirilere maruz kalabiliyor. Benzer şekilde, birçok kadın sivil toplum aktivisti de toplumsal normlara uymadıkları gerekçesiyle itibarsızlaştırma kampanyalarının hedefi olabiliyor.
Kadınlara yönelik toplumsal baskıların ve zorbalığın son örneği, "Direniş Konvoyu" kapsamında Gazze ablukasına dikkat çekmek amacıyla yola çıkan İspanyol bir kadın aktivist üzerinden yaşandı. Aktivist, dijital medyada görünüşü ve davranışları nedeniyle yoğun bir dijital zorbalık kampanyasının hedefi haline geldi. Bazı kullanıcılar, aktivistin kıyafetlerini ve bir teknede dans ettiği görüntüleri gerekçe göstererek, onun Filistin meselesine olan bağlılığını sorguladı. Dijital medya platformlarında "şort giyip yatta dans eden bu sarışın, Gazze'deki ablukayı kaldırabilir mi?" gibi yorumlar yapıldı. Bu tür ifadeler, kadınların hem dış görünüşleri hem de eylemleri üzerinden nasıl kolayca itibarsızlaştırılabildiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Öte yandan bazı kullanıcılar, söz konusu aktivistin Instagram'da zamanının büyük bir bölümünü Filistin davasına dikkat çekmeye ayırdığını belirterek, onu gerçek bir aktivist olarak gördüklerini ifade etti ve eleştirilere karşı çıktı.
Dijital zorbalık
Geçtiğimiz günlerde ise “Sivil Toplumun Suçlulaştırılmasına Karşı Kampanya” tarafından faaliyetleri bir ay süreyle askıya alınan Kadınların Sesi Derneği’ne destek amacıyla bir dayanışma bildirisi yayımladı. Bildiride, yetkililerin dernek çalışmalarına yönelik müdahalesinden duyulan rahatsızlık dile getirildi. Kampanya, söz konusu kararın sivil toplum faaliyetlerini kısıtlayıcı bir adım olduğunu savunurken, karşıt görüşlü bazı kesimler ise dernek üyelerinin tatilde ve plajlarda zaman geçirdiğini iddia etti. Dijital medyada paylaşılan bu tür yorumlar, dernek üyelerine yönelik yeni bir dijital zorbalık dalgası olarak değerlendiriliyor.
Kısa bir süre önce Tunuslu kadın hakları savunucuları ve insan hakları aktivistleri, Halk Temsilcisi Ahmed Saidani’nin dijital medyada yaptığı açıklamalara sert tepki gösterdi. Ahmed Saidani’nin, siyasi aktivist Olfa Hamdi’yi “evde kalmış” olarak nitelendirmesi ve bir diğer aktivist Meriem Bribri hakkında “çirkin ve koca bulamayan” şeklinde ifadeler kullanması, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Kadın hakları örgütleri ve sivil toplum temsilcileri, bu söylemleri kadınlara yönelik sembolik ve sözlü şiddet olarak değerlendirerek, açıklamaların toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine açıkça aykırı olduğunu vurguladı. Tepkilerde, bu tür ifadelerin, toplumda hak ve özgürlüklere saygı konusunda örnek olması beklenen bir milletvekiline yakışmadığı dile getirildi. Yetkililer ayrıca, söz konusu söylemlerin, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesini öngören Tunus Anayasası ile 2017 yılında yürürlüğe giren 58 sayılı Kanun’un hükümleriyle çeliştiğini belirtti.
‘Dil ataerkil zihniyeti yansıtıyor’
Tunuslu insan hakları savunucusu Najat Zemmouri, milletvekili Ahmed Saidani’nin dijital medyada siyasi aktivist Olfa Hamdi’ye yönelik ifadelerinin, ülkedeki kadın hakları açısından ciddi bir gerilemeyi gözler önüne serdiğini belirtti. Najat Zemmouri, “Ahmed Saidani’nin sözleri Olfa Hamdi'nin fikirlerine ya da siyasi duruşuna değil, alaycı ve küçümseyici bir biçimde özel hayatına yöneliyor. Bu kabul edilemez. Milletvekili yalnızca Olfa Hamdi'ye hakaret etmekle kalmadı; aynı zamanda onu eleştirmeye cesaret eden tüm kadınlara da benzer söylemler yöneltti. Evli olmayan kadınları hedef alan bu dil, yok olduğunu düşündüğümüz eski ve ataerkil bir erkek zihniyetini yansıtıyor. Ahmed Saidani’nin kendisini eleştirenlere verdiği tepkiler, fikir ayrılığına tahammül etmeyen bir yaklaşımı, ataerkil zihniyeti ve çoğulculuk ilkesine yönelik saygı eksikliğini ortaya koyuyor. Yalnızca evli olmadıkları için kadın aktivistlerle alay eden bir halk temsilcisinin vermek istediği mesaj çok tehlikeli. Bu, siyasi eleştirilerin diyalogla değil, aşağılayıcı bir üslupla karşılandığını gösteriyor” ifadelerinde bulundu.
‘Irklar arasında ayrımcılık içeren hiçbir görüşün yeri yoktur’
Felsefe profesörü Habiba Kahouli, kadınları herhangi bir şekilde kınayan her türlü söylemin kınanması gerektiğini vurguladı. “Kadın kadındır, öğretmendir, profesördür, doktordur, çiftçidir” diyen Habiba Kahouli, görünüşleri veya başka nedenlerle kadınları suçlayan söylemlerin kabul edilemez olduğunu ve insanlıkla bağdaşmadığını ifade etti. Siyasi, insan hakları, eğitim, kültür ya da başka herhangi bir etkili pozisyonda olsun, kadınları bu şekilde kınayan herkesin ahlaki ve toplumsal açıdan eleştirilmesi gerektiğini söyleyen Habiba Kahouli, Tunus'ta ataerkil bir zihniyetin varlığını inkar etmenin mümkün olmadığını ancak bu sınıflandırmaların üstesinden gelmek gerektiğini dile getirdi. Habiba Kahouli, “Bizler herkesi, renklerine ya da cinsiyetlerine bakmaksızın insan olarak görüyoruz. Bizi birleştiren insanlıktır. Cinsiyetler veya ırklar arasında ayrımcılık içeren hiçbir görüşün yeri yoktur” diye ekledi.
‘Tunuslu kadınların verdiği mücadelenin farkında değil’
Sendikacı ve sivil toplum aktivisti Siham Bousta, “21’inci yüzyıldayız ve bir erkek vekilin böyle cinsiyetçi söylemlerde bulunması gerçekten talihsiz. Tunuslu kadınların verdiği mücadelelerin farkında olunmaması kabul edilemez” şeklinde tepkisini dile getirdi.
‘Dijital medyadaki kullanılan dil kadınlara yönelik saldırganlığı gösteriyor’
Psikolog Samia Raqiq ise, kadınlara yönelik dijital medya üzerinden yapılan saldırgan ve kaba dilin, toplumda zorbalığın yaygınlığını ortaya koyduğunu söyledi. Samia Raqiq, sözlerinin devamında, “Dijital medya üzerinden kadınlara yönelik saldırgan ve kaba dil, toplumda zorbalığın ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Bu durumun sosyal nedenleri çok çeşitli. Aile yapısının bozulması, değerlerin ve referans noktalarının eksikliği, eşler ve aile içinde karşılıklı saygının öneminin yeterince anlaşılamaması, yaşlıların toplumdaki statüsünün azalması ve ailenin eğitim rolünü gerektiği gibi yerine getirememesi gibi faktörler, zorbalığın yaygınlaşmasına yol açıyor. Tüm bu etkenler, insanların makul olanın dışına çıkarak zarar verici davranışlarda bulunmasına neden oluyor. Psikolojik açıdan ise, hayal kırıklığı duygusu bazı insanlarda olumsuz tepkiler yaratıyor ve bu da zorbalık gibi saldırgan davranışlarla kendini gösteriyor. Zorbalar genellikle nihilist hissediyor ve bu duygularını, gelişimlerini engelleyen kırıcı sözler ve davranışlarla dışa vuruyorlar” dedi.
Çözüm yolları
Kadınlara yönelik zorbalığın toplumsal cinsiyet duyarsızlığıyla da yakından bağlantılı olduğunu açıklayan Psikolog Samia Raqiq, sözlerini şöyle tamamladı:
“Erkekler ve kadınlar, dijital iletişim alanlarında birbirleriyle uyumsuz ve çatışan iki varlık olarak tasvir ediliyor. Bu çatışma, erkek zihniyetini besleyen sosyal ve psikolojik geçmişten kaynaklanıyor. Bazı erkekler, kadınları küçümseyerek veya onları değersizleştirerek kendilerini üstün ya da varoluşsal hissediyorlar. Bu da dengesiz ilişkilere yol açan yanlış bir denklemdir. Çözümün aile terbiyesiyle başladığını düşünüyorum, çünkü aile, dengeli bir kişilik inşa etmenin temel çekirdeğini oluşturur.”