Tunus’ta hurafeler şiddete bahane oldu: Yine kadınlar hedefte

Tunus’ta ekonomik kazanç için batıl inanışları kullanan bazı çevrelerin uygulamaları tüyler ürpertiyor. Özellikle kadınlara dönük yaşanan bu şiddet olayları münferit değil; kadınların haklarını hiçe sayan sistematik şiddetin çarpıcı bir örneği sayılıyor.

NAZİHA BOUSSAİD

Tunus- Tunus’ta büyücülük, falcılık ve benzeri batıl inançlara yönelik ilgi son yıllarda dikkat çekici şekilde artış gösterdi. Ekonomik krizlerin derinleştiği ülkede, toplumun bir kesimi çözümü doğaüstü güçlerde arıyor. Bilimsel temelden yoksun birçok uygulama Ortadoğu ülkelerinde yaygınlaşırken, Tunus da bu durumdan nasibini alıyor. Halk arasında, yeraltında gizli hazinelerin bulunduğuna ve bunların ancak büyü yoluyla ortaya çıkarılabileceğine dair inançlar yaygınlık kazanıyor.

Tunus’ta sıkça başvurulan yöntemler arasında göze benzer siyah noktaların, gömülü hazinelerin yerini gösterdiğine dair yaygın bir inanış da yer alıyor. Bu tür hurafeler, özellikle ekonomik zorluk yaşayan kesimlerde umut tacirliğine zemin hazırlıyor.

Ancak büyücülük faaliyetlerinin yalnızca ekonomik değil, toplumsal etkileri de endişe verici boyutlara ulaşıyor. Batıl inançlar üzerinden yürütülen bu uygulamaların kadınları hedef alması, toplumsal cinsiyetçiliği derinleştiriyor. Kadına yönelik şiddetin artmasına neden olan bu yaklaşımlar, zaman zaman kadın cinayetleriyle sonuçlanabiliyor.

Kan donduran olay

Tunus'ta büyücülük üzerinden yayılan hurafeler toplumu her geçen gün daha fazla zehirliyor. Bu tür inançları yayan yobaz yaklaşımlar, özellikle kadınlar üzerinde ciddi ve geri dönüşü olmayan sonuçlar doğuruyor. Son günlerde yaşanan olay, durumun vahametini gözler önüne serdi.  Tunus’un Kavrayan vilayetinde, bir adam, büyücünün yönlendirmesiyle "siyah noktaların" yeraltı hazinelerinin yerini göstereceğine inanarak, eşinin gözlerini bir çatalla oydu. Kadına yönelik bu vahşi saldırı, Tunus'ta artan batıl inançların ve kadın düşmanı uygulamaların tehlikeli bir yansıması olarak değerlendiriliyor.

Bir adamın eşinin gözlerini oyarak bir büyücüye sunması, Tunus’ta büyük infiale yol açtı. Olayın ortaya çıkmasının ardından kadın dernekleri, insan hakları aktivistleri ve toplumun birçok kesimi, kadının birlikte yaşadığı erkeğin gerçekleştirdiği bu vahşi ve insanlık dışı eylemi sert bir dille kınadı.

Tunuslular, büyücülük ve batıl inançların, kadınlara yönelik psikolojik ve ahlaki şiddetin bahanesi hâline geldiğini belirterek, bu tür uygulamaların kadınların hayatlarını kararttığını ifade etti. Özellikle son yıllarda artan aşırı şiddet olaylarının devam etmesi, toplumsal endişeleri daha da derinleştirdi.

Kadın hakları savunucusu Aswat Nissa Derneği, olay sonrası yaptığı açıklamada, “Bu daha ne kadar sürecek? Kadınları öldürmek için bu acımasızlık neden meşrulaştırılıyor? Hükümet tüm bunların neresinde? Kadınları evlerinde kim koruyacak?” diyerek yetkililere acil önlem çağrısında bulundu. Kadına yönelik şiddetin sistematik bir hal aldığına dikkat çeken dernek, benzer olayların önüne geçilebilmesi için devletin sorumluluk alması gerektiğini vurguladı.

Hurafe ve yasalarla beslenen kadın şiddeti

Kadın hakları savunucusu ve Aswat Nissa Derneği üyesi Mounia Qari, “Bu suçların tekrar etmesinden özellikle yalnızca 48 saat içinde iki farklı kadına yönelik iki ayrı şiddet vakasının kaydedilmesinden hükümeti doğrudan sorumlu tutuyoruz. Tunus’ta 145 bin büyücünün varlığı endişe verici. Ayrıca, geçtiğimiz Nisan ayında bazı milletvekilleri tarafından parlamento yasama komitesine sunulan ve büyücülüğü suç sayan yasa tasarısı hâlâ görüşülmedi. Bu tasarının neden hâlâ gündeme alınmadığını ve bu süreçte işlenen suçların neden görmezden gelindiğini sorguluyoruz” dedi.

Birlikte yaşadığı erkek tarafından işkence edilerek katledilen kadın ile ilgili konuşan Mounia Qari, şu ifadeleri kullandı: “Bu ilk vaka değil; daha önce de benzer olaylar kaydettik. Bu durum, ülkedeki cehaletin boyutunu gözler önüne seriyor. Söz konusu adam, eşinin gözlerini kullanarak bir hazineye ulaşabileceğine inanmış. Bu olay, sadece batıl inançların değil, aynı zamanda para uğruna bir insanın hayatını hiçe sayacak kadar artan açgözlülüğün ve toplumsal çöküşün de açık bir göstergesidir. Hurafeler ve yalanlar, var olan toplumsal sorunların aşımında meşru araçlar gibi görülmeye başlandı.”

Yetkililer, yaşanan vahşetle ilgili kamuoyunu bilgilendirerek, olayın faili olan kişinin tutuklandığını açıkladı. Ancak yalnızca cezai yaptırımların yeterli olmayacağını vurgulayan Mounia Qari, “Kadına yönelik şiddetle mücadele için daha kapsamlı çalışmalara ve toplumsal bilinçlendirmeye ihtiyacımız var” diye belirtti.

Mounia Qari, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında bir stratejik plan hazırlandığını belirterek, “Bu plan, toplumu bu sorun hakkında bilinçlendirmek adına önemli bir örnek teşkil edebilir. Medyanın da farkındalık yaratma sürecine yapıcı bir şekilde katkı sağlayacağını umuyoruz” şeklinde konuştu.

Mounia Qari ayrıca, şiddetin türüne göre ayrım yapılamayacağına dikkat çekerek şunları söyledi: “Şiddet arasında bir sıralama yapamayız. Her tür şiddet kadınlara zarar verir ve bu zarar, eylemin biçimine değil, yol açtığı etkinin ciddiyetine göre değerlendirilmelidir.”

Şiddetin Önemsizleştirilmesi

Sousse Tıp Fakültesi Profesörü Dora Hamida, kadınlara yönelik şiddetin korkunç boyutlarda olduğunu ve bu suçun ne kadar acı verici olduğunu dile getirerek, “Ne kadar çaba harcarsak harcayalım, kurbanın hissettiği acının büyüklüğünü tam olarak anlayamayız. Hele ki, birlikte yaşadığı erkek yüzünden kör olduğu için yaşadığı acının boyutunu hayal etmek bile mümkün değil” dedi.

Yaşanan bu felaketin, Tunus'ta şiddetin ne kadar önemsizleştirildiğinin bir göstergesi olduğunu belirten Dora Hamida, “Şiddetin önemsizleştirilmesi, Tunus toplumunun çok eril bir yapıya sahip olduğunu ve kadınların sadece bir nesne olarak görüldüğünü ortaya koyuyor. Burada ‘nesne’ kelimesi cinsel anlamda değil; aksine, kadınların dikkate alınmadığı, hisseden ve acı çeken canlı varlıklar olarak görülmediği anlamına geliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Dora Hamida, “Pek çok zorlu vaka mevcut ancak bunlar hakkında çok az bilgiye sahibiz,” diyerek, bu tehlikeli olguyla mücadele etmenin hem erkeklerin hem de kadınların farkındalığını artırmayı gerektirdiğini söyledi. Ayrıca Dora Hamida, “Şiddete maruz kalan kadınların yaşadıkları şiddeti bildirebilmeleri ve sessiz kalmamaları için güvenceler sağlanmalıdır. Çünkü kadınların, toplumdan korkmaları ve birlikte yaşadıkları erkeklerden ayrı yaşamanın getirdiği maddi zorluklar nedeniyle sessiz kalmaları, bizim geleneklerimizden biri haline gelmiştir” ifadelerini kullandı.