Süveydalı kadınlar: Katliamlar meşrulaştırılıyor

Süveydalı kadınlar, Suriye’de, cihatçı HTŞ lideri Colani başkanlığındaki geçici yönetimin, halkın tüm kesimlerini korumak yerine aşırıcılığı resmen tanıdığını, katliamları meşrulaştırdığını belirtti.

ROCHELLE JUNİOR

Süveyda- Cihatçı Tahrir el-Şam (HTŞ), kontrol ettiği bölgeleri yönetmek amacıyla "Suriye Kurtuluş Hükümeti" adı altında bir yapı oluşturdu.

Ancak bu yapı, kuruluş amacının ötesine geçerek sahada baskıcı bir otoriteye dönüştü. Cihatçı HTŞ’nin siyasi kolu olarak hareket eden bu yapı, Suriye’nin farklı bölgelerinde hak ihlalleriyle gündeme geliyor. Dini bir yönetim görünümü altında uygulanan baskılar, halkın temel hak ve özgürlüklerini kısıtlıyor.

İkinci bir Afganistan olma tehlikesi

Suriye’de savaş sonrası yeniden yapılanma ve toplumsal iyileşme umutları yerini kaosa ve güvenlik çöküşüne bıraktı. Adalet, demokrasi ve sivil toplum talepleri karşılık bulamazken, uluslararası ve bölgesel aktörlerin sessizliği ülkeyi derin bir çıkmaza sürüklüyor. HTŞ, bu yapıyı 2017 yılında kurarak kontrol ettiği bölgelerde resmi bir yönetim görüntüsü vermeye çalıştı. Ancak geçen sekiz yılda, bu yapı daha çok bir ideolojik tahakküm aracına dönüştü. Suriye, mevcut koşullarda, HTŞ’nin baskıcı yönetimi altında ikinci bir Afganistan senaryosuna doğru ilerliyor.

Suriye'nin güneyindeki Süveyda kentinden yazar Cihan el-Avam, HTŞ kontrolünde kurulan yönetimin, Beşar Esad rejiminin yıkılmasının ardından Şam’da iktidara geldiğini ve kısa sürede mezhepçi, dinsel açıdan aşırıcı bir yapıya dönüştüğünü ifade etti.

‘Halk demokrasi için sokağa çıktı’

“İhlaller ilk olarak kıyı şeridinde başladı” diyen Cihan el-Avam, “Sonrasında Şam’daki kiliselere yönelik saldırılar başladı. Kamu malları yağmalandı. Ceramana, Sahnaya, Eş el-Vervar ve Sümeriye gibi yerlerde insanlar evlerinden zorla çıkarıldı. Bu yalnızca bir güvenlik sorunu değil, sistematik bir sindirme politikasıydı. Süveyda halkı tüm toplumsal kesimleri kapsayan demokratik bir anayasa talebiyle sokağa çıktığında, baskının dozu arttı. Halk bu talepleri dile getirdiğinde cevap daha fazla şiddet oldu. Askeri operasyonlar başladı, insanlar katledildi, yerlerinden edildi” ifadelerinde bulundu.

‘Sorumlular hesap vermiyor’

Cihan el-Avam, yaşanan ihlaller kadar, en ciddi sorunun hesap verebilirliğin olmaması olduğuna dikkat çekerek, hiçbir soruşturmanın yürütülmediğini ve sorumluların hesap vermediğini söyledi. Bunun Süveyda halkına büyük bir ihanet olduğunu kaydeden Cihan el-Avam, geçici hükümetin Başkanı Ahmed El-Şara’nın saldırganlara teşekkür etmek üzere kamuoyuna çıkmasının da bu ihaneti derinleştirdiğini ifade ediyor. Cihan el-Avam, “Katliamlara karışanlardan biri olan Kusay el-Şammari’ye Kültür Bakanı’nın da eşlik ederek kamuoyunun önüne çıkması, bu kişilere hesap sormak yerine onları meşru kılmak anlamına geliyor" dedi.

‘Suçlular ödüllendiriliyor’

Cihan el-Avam, sözlerini şöyle tamamladı: “Geçici yönetim, suçluları hesap vermektense ödüllendiriyor ve ihlallere maruz kalanları adaletsizlik içinde bırakıyor. Bu durum, onu meşruiyetten ve halkın kabulünden yoksun, sivil işleri yönetme yetkisi olmayan bir yapı haline getiriyor. İçeride, yollar yardım girişlerine kapalı, insani konvoylardan vergi alınıyor, okullar yerinden edilmiş insanlarla dolu ve halk Şam’a seyahat edemiyor. Fiili bir baskı rejimi altında yaşıyoruz. Dışarıda ise bu hükümet, uluslararası kuruluşlara ve dünya kamuoyuna, yönetme yeterliliği olmayan bir otorite olarak yansıyor.”

Süveyda Barosu’ndan Avukat Şuruk Ebu Zeydan, geçici yönetimin Şam’a geldikten sonra dışlayıcı politikalar uygulamaya başladığını belirterek, “Sözde ‘Zafer Konferansı’nda yalnızca HTŞ’ye bağlı gruplar toplandı; tüm Suriyelileri temsil etmediler, sadece belirli bir grubun içinden bir başkan atandı. Farklı unsurlar sistemli olarak dışlandı, kadınlar ise resmi açıklamalar ve uygulamalarla sahneden uzaklaştırıldı. Resmi medya da yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki müdahalesini pekiştirdi. Üstelik geçici hükümet başkanı Ahmed el-Şara’nın terörist listelerinde yer alması, bu yapının meşruiyetini daha da sorgulatıyor” dedi.

Kıyı şeridindeki olaylar ve ardından yaşanan katliamlarda Komisyon’a bağlı Genel Güvenlik birimlerinin doğrudan müdahil olduğunu kanıtladığını söyleyen Şuruk Ebu Zeydan, ancak geçici yönetimin buna sessiz kaldığını belirtti.

‘Katliama göz yumuluyor’

Süveyda’da Genel Güvenlik ve Savunma Kuvvetleri’nin güvenliği sağlama bahanesiyle olaylara müdahale ettiğini dile getiren Şuruk Ebu Zeydan, bunun sonucunda binlerce kişinin hayatını kaybettiğini, yüzlerce erkek ve kadının kaçırıldığını, 35 köyün yerle bir edildiğini ve köy sakinlerinin yerlerinden edildiğini ifade etti. Şuruk Ebu Zeydan, yönetimin ihlallere maruz kalanların yanında durmadığını, aksine ihlallerin faillerinin eylemlerine göz yumduğunu vurguladı.

Şuruk Ebu Zeydan, sözlerini şöyle tamamladı: “Süveyda saldırısına katılan silahlı kişilerden biriyle Kültür Bakanı’nın yan yana görünmesi en kışkırtıcı görüntüydü. O kişi, kadınları kaçırmaktan ve Dürzileri öldürmekten övünerek bahsediyordu. Bu sahne, geçici hükümetin aşırılığı sadece görmezden gelmediğini, aynı zamanda buna resmi bir kılıf sunduğunu da açıkça gösteriyor.”