Suriye sahilinde ‘Onur Tufanı’

Humus’taki cami saldırısının ardından Suriye sahilinde binlerce kişi, Alevilere yönelik baskı ve şiddeti protesto etmek için sokağa çıktı. Gazeteci - yazar Hevidar Halid, kadınların öncülük ettiği “Onur Tufanı” eylemlerini yazdı.

HÊVÎDAR XALİD

Bu ayın 27’sinde, Suriye ve diaspora Yüksek Alevi İslam Konseyi Başkanı Şeyh Gazal, Humus kentinde İmam Ali bin Ebu Talip Camii’nde gerçekleşen terör saldırısını kınamak amacıyla geniş katılımlı, barışçıl gösteriler düzenlenmesi çağrısında bulundu. Şeyh Gazal ayrıca, bugün Suriye’de Alevilerin yaşadığı durumu protesto etmeye de çağırdı. Alevilerin bir iç savaş istemediğini vurgulayan Gazal, yeni Suriye’de siyasi bir federasyon hedeflediklerini belirterek; tüm etnik ve dini azınlıkların haklarını koruyan, onurlu ve adil bir Suriye talep ettiklerini, meşru taleplerinin karşılanmasıyla varlıklarının güvence altına alınmasını istediklerini ifade etti. Bu çağrı, Baas rejiminin baskıcı yönetimi altında yıllarca korku, baskı ve aşağılanma içinde yaşayan Suriyeliler adına yapıldı.

‘Onur Tufanı’

Bu ayın 28’ine denk gelen pazar sabahı, Suriye sahil bölgesinde yaşayan binlerce Suriyeli Şeyh Gazal’ın çağrısına yanıt verdi. Meydan ve alanlara akın eden halk, onlarca şehir ve köyde büyük oturma eylemleri gerçekleştirdi. Toplumun farklı kesimlerinin katıldığı bu barışçıl gösterilerde kadınlar ön saflarda yer aldı.

Gösteriler, herkesin dikkatini çeken bir insan seline dönüştü ve Suriyeliler tarafından “Onur Tufanı” olarak adlandırıldı. Göstericiler, özgürlük, onurlu yaşam taleplerini yansıtan sloganlar attı. Suriyeliler korku duvarını yıktı ve Şam’daki mevcut yönetimin politikalarına yönelik öfkelerini açıkça dile getirdi. Zorlu koşullara rağmen barışçıl mücadelelerini ve meşru taleplerini sürdürme kararlılıklarını cesur duruşlarıyla ortaya koydular.

Göstericiler, maruz kaldıkları ihlaller ve savaş suçları seviyesine varan uygulamalar karşısında temel taleplerini dile getiren pankartlar taşıdı. Bunlar arasında şu sloganlar yer aldı: “Güvenlik bir ayrıcalık değil haktır, federasyon istiyoruz”, “Duy ey dünya, Alevi halkı diz çökmez”, “Barış istiyoruz”, “Aleviler sessizce yok ediliyor”, “Alevi kadınların kaçırılmasına son verin”, “Kaçırılanları serbest bırakın”, “Alevi, Sünni, Hristiyan, Dürzi, Kürt… hepimiz kardeşiz”.

Protestolar umut oldu

Ayrıca Suriye’nin birliğini vurgulayan ulusal sloganlar atıldı; Şam’daki yönetimin elindeki tutukluların serbest bırakılması, geçiş dönemi adaleti, şehir ve kasabalarında işlenen suçların faillerinin hesap vermesi ve tüm Suriye bileşenleri için özgürlük talep edildi.

Kardaha, Ceble, Tartus, Humus, Daliye, Banyas, Misiyaf, Gab Ovası ve Lazkiye gibi sahil kentlerinde gerçekleşen bu gösteriler, bölge halkı ve genel olarak Suriye halkı açısından en büyük ve en önemli olaylardan biri oldu. Geçici yönetime bağlı silahlı güçlerin baskı girişimlerine rağmen kalabalıklar tüm Suriyelileri şaşırttı ve halka, onurunu ve meşru haklarını hedef alan politikalara karşı durabilecekleri umudunu yeniden verdi.

Ancak bu barışçıl gösterilere ağır bir şiddetle karşılık verildi. Geçiş yönetimine bağlı Savunma Bakanlığı bünyesindeki sözde “genel güvenlik” güçleri silahsız kalabalıklara saldırdı ve gerçek mermi kullandı. Aynı zamanda sahil kentlerine askeri takviyeler sevk edildi; Alevilere yönelik tehditler ve öldürme çağrıları yapıldı. Bu sahneler, Baas Partisi’nin geçmişte Suriye halkına uyguladığı yöntemleri hatırlatan trajik görüntüler yarattı. Buna rağmen göstericilerin iradesi kırılmadı; direndiler ve geri adım atmadılar.

Katliam, baskı ve tutuklamalar

İki silahsız sivil katledildi, 50 kişi yaralandı; onlarca kişi tutuklandı ve yüzlerce kişi geçici yönetime bağlı silahlı unsurlar tarafından ağır şekilde darbedildi. Gösterilere katılmayan, barışçıl tutumuyla bilinen din insanları bile baskıdan kurtulamadı. Tartus Alevi İslam Konseyi Başkanı Şeyh Ali Halhel, Şeyh Gazal’ın çağrısına destek verdiği gerekçesiyle tutuklandı. Tüm bu suçların sorumlusu kim ve kim hesap verecek sorusu hala yanıt bekliyor. Silahlı grupların Alevi şehir ve köylerine girerek yeniden ölüm tehditleri savurması, halkı korku ve istikrarsızlık içinde yaşamaya zorladı.

Humus’taki İmam Ali bin Ebu Talip Camii’ne yönelik terör saldırısının ardından yaşanan bugün, barışçıl oturma eylemlerine yönelik kanlı baskılarla doluydu. Sosyal medyada yayılan görüntüler yalnızca şiddeti belgelemekle kalmadı; aynı zamanda ürkütücü bir ahlaki çöküşün aynası haline geldi. Arap medyası Suriyelilere yönelik işlenen suçları görmezden gelirken, genel güvenlik güçlerinin silahlarla barışçıl göstericilerin karşısına çıkması ve kameralar önünde silahsız sivillerin öldürülmesi, korkusuzca ve hatta övünerek sergilendi. Böylece hükümet, özellikle güneyde Dürzilere karşı işlenen suçlar ve geçen Mart ayında sahilde gerçekleşen katliamlar gibi sicili ortadayken, baskıcı ve kanlı yüzünü bir kez daha ortaya koydu.

Birleşme engellenemeyecek

Yıllarca baskı altında ezilen ve ardından savaşla parçalanan Suriye’nin durumu, sahil halkının öncülük ettiği bu barışçıl eylemden sonra değişecektir. Bu eylem, Suriyelilerin meşru haklarına bağlılığını ve ülkenin tüm bileşenleri arasında iç diyaloğa, herkesi temsil eden merkezi olmayan bir siyasi sisteme duyulan ihtiyacı gözler önüne serdi. Sahil katliamlarından Mar İlyas Kilisesi’ndeki patlamaya, Ceramana ve Sahnaya’daki kan dökülmesinden Pazar günü sahilde yaşananlara kadar ortaya çıkan acı gerçek şudur: Tüm bu zorbalık, Suriyelilerin tek renkli iktidar politikalarına karşı birleşmesini engelleyemeyecektir. Her Suriyeli bugün güvenlik, huzur, demokratik bir yönetim ve yıllardır süren şiddeti sona erdirecek bir anayasa özlemi içindedir.

Suriye ve diaspora Yüksek Alevi İslam Konseyi, Pazar günü sahilde yaşananları “ifade özgürlüğünü ve barışçıl gösteri hakkını güvence altına alan insani hukuk ve uluslararası sözleşmelerin açık ve ağır bir ihlali” olarak nitelendirerek uluslararası sessizliği kınadı. Suriye Demokratik Konseyi, gösterilerin bastırılmasının sorumluluğunu geçici yönetime yüklerken; Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi de baskıyı kınadı, nefret söylemi ve kışkırtmadan hükümeti sorumlu tuttu ve demokratik, federal bir Suriye çağrısı yaptı.

Ortak mücadele ve ortak irade

Bugüne kadar Arap ülkeleri, genel güvenlik güçlerinin Suriye halkına yönelik uygulamalarına karşı sessizliğini korumaktadır. Bu koşullarda, Suriyeliler için en doğru yol barışçıl siyasi mücadelenin yükseltilmesidir. Çünkü Suriye halkı bugün küresel hegemonya politikalarının ve ekonomik çıkarların kurbanı haline gelmiştir. Suriye’nin ve halkının birliği, ortak mücadele ve ortak iradeden geçer. Suriyeli kadınlar bu sürece öncülük edebilecek güçtedir; çünkü bugün ülkeyi yöneten sert politikaların bedelini en ağır şekilde kadınlar ödemektedir. Kadınların ortak mücadelesi, tüm özgür Suriyeliler için onurlu bir yaşamın ve siyasi federasyon taleplerinin gerçekleşmesinin yoludur.