Sosyolog Seher Bayar: Kültürel kodlar ve iktidarın dili şiddeti artırıyor

İstanbul Sözleşmesi’nin feshinden bugüne kadın katliamları yüzde 162 arttı. Şiddetin artış nedeni olarak kültürel kodlarda ısrar, yasaların uygulanmamasını gösteren Sosyolog Seher Bayar, “İktidarın düşmanlaştırıcı dili kadın politikalarına yansıyor” dedi.

ARJÎN DİLEK ÖNCEL

Amed- Kadınlar dünyanın her yerinde bir şiddet sarmalı içinde yaşam mücadelesi veriyor. Türkiye ise, kadına yönelik şiddet olaylarında Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alıyor. Uzun yıllar Türkiyeli kadınlar için bir “can simidi” olan İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacı devletlerinden biri olan Türkiye, sözleşmeyi 24 Kasım 2011’de TBMM’de onaylayarak, parlamentosundan geçiren ilk ülke oldu. Ancak tarihler 20 Mart 2021’i gösterdiğinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile sözleşmeden çekilme kararı alındı. Çekilme kararı, 1 Temmuz 2021’de resmileşti. Fesih kararının hemen ardından AKP, gelen tepkilerin önüne geçmek için “iç hukuk yeterli” olduğunu ve “şiddete sıfır tolerans” tanınacağını söyledi.

2021’den bugüne kadın katliamlarında artış

Ancak “iç hukuk yeterli” olmadı. 2021’den bugüne kadın katliamları yaklaşık yüzde 162, şüpheli kadın ölümleri ise yüzde 100 arttı. Bu süre zarfında çeşitli Yargı paketleri gündeme geldi. Bu paketlerde “kısmi af” tartışmaları yapıldı. Nafakanın süreye bağlanması ve hatta kaldırılması gündemde tutuldu. Boşanmalarda “ara buluculuk” ile kadınlar şiddet gördükleri alanlara yeniden gönderilmek istenildi.

Ceza Kanunu’nda değişiklik

Kadın örgütlerinin tepkisine neden olan bir diğer karar ise Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklik oldu. Maddeye, iyi hal indirimini engelleyecek düzenleme eklendi. Kadına yönelik suçlar “özel” ve “nitelikli suç” olarak tanımlandı. Ancak “haksız tahrik” indirimine hiç girilmedi.

2015 yılına gelindiğinde ise, kadınların bedenleri üzerinde kararlar alınmak istenildi. Nasıl doğum yapacakları iktidar tarafından belirlendi. Yasal bir düzenleme olmamasına karşın sezaryen fiilen neredeyse yasaklandı. Kürtaj yeniden gündem oldu.

Kadına ayrılan bütçede küçülme

Kadınların yıllarca “savaşa değil, kadına bütçe” sloganları karşılıksız kaldı. Her geçen yıl Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına ayrılan bütçe küçüldü. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi 2022 yılında merkezi bütçenin yüzde 3.77’sini oluştururken, 2023 yılında merkezi bütçenin yüzde 3.35’ini, 2024 yılında merkezi bütçenin yüzde 2.8’ini oluşturdu; 2025 yılında bu oran yüzde 2.5’e düştü.

Kadın Hakları Aktivisti ve Sosyolog Seher Bayar’a göre, kadına yönelik şiddet olayları bazı etkenlerden dolayı daha görünür oldu. Seher Bayar, toplumsal şiddet ile birlikte kadına yönelik şiddet olaylarında da artışın olduğunu vurguladı ve “Zaten toplumsal bir eşitsizlik vardı. Bu eşitsizlik zemini içinde en çok yara alan kadınlar oldu. Kültürel kodlar, yanlış dini inançlar, gelenek görenekler gibi yapılar, toplumsal yapılar belirleyici olabiliyor. Bunların neticesinde kadına yönelik şiddet de meşru bir şey olarak görülüyor” dedi.

Kültürel kodlar ve iktidarın ‘ötekileştirici’ dili

Kadınların kültürel alanda, feodal yapılanmalarda ikincil planda görüldüğünü ifade eden Seher Bayar, “Kadınlar aile içinde ‘töre ve namus’ üzerinden tanımlanıyor, sorumlu görülüyor. O feodalite ve kültürel dokunun vermiş olduğu bir öğreti ile şiddet bu şekilde gelişiyor. ‘Ekonomik kriz şiddeti derinleştiriyor’ deniliyor. Krizin bir sonucu olarak şiddet artmak zorunda mı? Ekonomik kriz nedeniyle sorun yaşayan erkek, kadının canına mı kastedecek? Kadın erkeğin öfke kontrolünü sağlayan bir araç mıdır? Politik tutumlardaki farklılıklara baktığımızda bunlar da şiddeti derinleştiriyor. Mesela devletin kullandığı dil, siyasi partilerin birbiriyle olan iletişim biçimi…Bu sert ve eril dil toplumun tüm yapılarına sirayet ediyor. İktidarın düşmanlaştıran dili, yaklaşımı doğal olarak kadın-erkek ilişkilerine ve kadın politikalarına ve her alana yansıyor” diye belirtti.

‘Aile yılı ilan etmek sorunları çözmez’

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2025 yılını “Aile yılı” ilan etmesine de değinen Seher Bayar, “Aile yılı ilan etmek bu sorunları çözmez. Bir kere ‘aile’ dediğimiz o yapının içindeki hiyerarşinin kırılması gerekiyor. Türkiye toplumu içinde, aile yapısı içinde maalesef kadının ikinci planda olduğu, emeğinin sömürüldüğü zeminden söz diyoruz. ‘Çalışmayan kadın’ tabirinin kendisi bile bu durumu anlatıyor. Bir sektörde çalışmayan kadın için ‘çalışmıyor’ deniliyor. Ya da erkekler eşleri için ‘hanım evde’ diyor. Türkiye’deki kadınların büyük bir bölümü zaten ücretsiz ev işçisi, çocuğa bakıyor, ev işi yapıyor, zaten bir emek var. Ama bu emek görülmeden kadın aile içerisinde karar alma mekanizmasında bırakın özne olmayı, söz sahibi bile olamıyor” şeklinde konuştu.

Medyanın dili

Seher Bayar, kadına yönelik şiddet ve katliam olaylarında medyanın kullandığı dilin de etkili olduğunu belirtti. Özellikle dijital medya ağlarının gelişmesiyle şiddet öykülerinin açığa çıktığını söyleyen Seher Bayar, kadın örgütlerinin güçlenmesinin de etkili olduğunu ifade etti.

Seher Bayar, konuşmasına şöyle devam etti: “Narin cinayetinde gördük, medyanın dili çok önemli. Çoğu zaman mağdur ön plana çıkarılıyor. Mağdurun fotoğrafı her yerde, halbuki bir suç varsa failin fotoğrafına odaklanmak lazım. Bazen medyanın dili de cinayetleri meşru kılıyor. Tabi yasalarda bir boşluk var, uygulamada sorun var ve yasalardaki bu boşluk nedeniyle verilen keyfi kararlar var. Yasalar karşısında korunmasız kalan kız çocukları ve kadınlar her yönüyle daha da ikincil bir plana itilmiş oluyorlar.”

Çocuklara karşı cinsel suçlar

Kadına yönelik suçlarda artış yaşandığı gibi çocuklara yönelik e şiddet ve cinsel suçlarda bir artışın gözlemlendiğini ifade eden Seher Bayar, “Çocuğa yönelik suçlarda farkındalık gerekiyor. Bedeninin özel olduğunu, kimsenin dokunmaması gerektiğini anlatmalıyız. Tabi aile de bu bilinçte olmalı. Bebeklikten itibaren çocuğu sıkıyoruz, öpüyoruz, zorla sarılıyoruz, çocuk bu teması istememesine rağmen zorluyoruz. Büyükler devreye giriyor, ‘bak ablan, abin sevsin seni’ uyarılarında bulunuyoruz. Oysa çocuğa biricik olduğu anlatılmalı. Mahrem yerlerine dokunulmaması gerektiği anlatılmalı” dedi.

‘Korunaklı görülen aile çocuğa zarar verebiliyor’

Seher Bayar, çocuklara yönelik işlenen cinsel suçlara ilişkin şu değerlendirmede bulundu: “Yine yasalar bu noktada çok radikal tutum sergilemedi. Yasal yaptırımlar olmalı. Çocuklar aile içindeki vakalarda tehditle korkutuluyor.  Bazen dışarıdan bazen aile içindeki bireyler tehdit ediyor. Çocuğun o korku anında paylaşabileceği birileri olmalı. Çocuk şartsız ve koşulsuz bir şekilde ne yaşarsa yaşasın kendisini kabul edecek birilerinin varlığını bilmeli ve inanmalı. Şartsız ve koşulsuz bir şekilde her şeyi anlatacağı bir büyüğünün olduğunu bilmeli. Burada güven duygusu çok önemli. Aile içerisindeki ensest ilişkilerde kız çocukları bu durumu ailelerine anlatamıyorlar. Çocuk anne ile paylaşış ama fail ağabey olduğu için üstü kapatılmış. Bu tür durumlar ile çok karşılaştık. Burada toplumsal kodlar devreye giriyor. ‘Adın çıkar, adımız çıkar’ denilerek çocuk susturuluyor. Böylelikle çocuk iki kez mağdur ediliyor. Dolaysıyla o çok korunaklı dediğimiz ailede zarar görebiliyor.”

‘Dezavantajlı durumların ortadan kaldırılması için politikalar geliştirilmeli’

“Aile yılı” ilan etmek yerine aile içerisindeki dezavantajlı durumların ortadan kaldırılması için çeşitli politikaların geliştirilmesi gerektiğine işaret eden Seher Bayar, “Özellikle sağ muhafazakâr yapılarda aile dediğimiz, devleti ayakta tutan temel sac ayaklarından biri. Korunması gereken bir mekanizma olarak görülür. Devletin ve sağ muhafazakâr yapının paradigması olarak ve ideolojik bir mekanizmadır. O ideolojik mekanizma içinde kadının emeği sömürülüyor” diye belirtti.

‘Kadın mücadelesi değişim sağlıyor’

Bu tablo karşısında kadın mücadelesinin değişim sağladığını kaydeden Seher Bayar, konuşasını şöyle tamamladı: “Ama kadınlar bu sorunlara karşı mücadele etmeye devam ediyor. Tabi mücadelenin boyutu da değişiyor. İslami kesimde çokça ‘İslami feminizm’ söylemleri var. Dünyadaki dindar kadınlar, dinin araçsallaştırılarak geliştirilen eril tahakküme itiraz ediyorlar. Kadınlar Kuranı Kerim’i ve hadisleri yeniden yoruluyorlar. O kadın bakış açısını her alanda geliştirmeye çalışıyorlar. Kadınlar kendilerini yeniden var ederken, çocukların daha korunaklı bir dünyada, bir alanda yaşamasına zemin sağlıyorlar. Yasal zeminler de gelişmeli ve yasalar uygulanmalı. Yasaların uygulanması ve beraberine toplumsal değişimle sorunlara çözüm olabiliriz.”