Rojhilat Kürdistan'ından Tahran ve Afganistan'a 2024’te kadınların birliği
Kadınlar, Rojhilat Kürdistan, İran ve Afganistan üçgeninden aslında tüm Ortadoğu’da baskılara ve kadın düşmanlığını pekiştiren düzenlere karşı 2024 yılını mücadele yılına dönüştürmeyi başardı. Sınırları aşan kadın mücadelesi, direnişin sembolü oldu.
NUDA HÜSEYİN PANAHÎ
Haber Merkezi- Kürt siyasi tutsak Werîşe Muradî, Evin Hapishanesi’nde idam cezasına çarptırıldığını öğrendiğinde "Umut zaferden daha değerlidir" demişti. Werîşe Muradî’nin ölüm cezası karşısındaki bu sözleri baskıya, tutuklama, katliam ve cezaevlerinde sınırları zorlayan ihlallere karşı insanların direniş ve mücadele umudunu bir kez daha canlandırdı. Bu duruş, İran İslam Cumhuriyeti’nde yaşayan binlerce kadının yüreğinde direniş ve mücadelenin kıvılcımını ateşledi. Werîşe Muradî’nin bu tavrından güç alan kadınlar hapsedilmeyle birlikte yaşadıklarının ruhlarında ve bedenlerinde yarattığı tahribatı anlatma cesaretini buldu.
İki Kürt kadını ve kadın hakları savunucusu Pexşan Ezizi ile Werîşe Muradî idam cezasına çarptırıldı ve bir yılı aşkın süredir İran devletinin en ağır kadın düşmanlığı ve insan hakları ihlalleri altında mücadele ediyor. İran devletinin cezaevleri özgürlük isteyen herkesin fikri ve fiziki olarak katledilmesi, mücadele ve özgürlük umudunun yok edilmesi üzerine tasarlandı. Ancak tutsak edilen Kürt kadınların duruşları, katliamların kaleleri zindanları kadın iradesi ve direnişinin cephesine dönüştürdü. Küresel hegemonik güçlerin ve bölgesel ulus-devletlerin Ortadoğu'yu yeniden dizayn projesini başlattığı ve toplumu ulusal uçuruma sürüklediği bir dönemde Rojhilat Kürdistan ve İran’daki kadınların mücadelesi zirveye ulaştı.
‘Ortadoğu’da kadın kimliğine ve özgürlük umuduna karşı savaş’
Kadın merkezli bir medeniyet olarak bilinen Ortadoğu, uzun zamandır hegemonik güçlerin ve ataerkil sistemlerin odağı oldu. İdeolojik olarak İslam argümanını kullanan güçler şeriat egemenliği altında olan bir toplumu hedefledi. Yaratılan bu modelde de en çok kadınlar ve çocuklar sömürüldü- sömürülüyor.
Rusya ve Ukrayna savaşı, İsrail'in İran, Hizbullah ve Hamas ile çatışmaları son olarak Suriye hükümetinin çöküşü, hepsi Ortadoğu'nun gücü ve küresel ticareti artırma planının bir parçası olarak gelişti. Başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere milyonlarca insanı öldüren ve yaralayan küresel ve bölgesel hegemonyaların güç savaşları toplumların ve kadınların mücadelesini de baltaladı. Kimi zaman din kisvesi altında, kimi zaman da 'kâfir ve Müslüman' sloganlarıyla yürütülen savaşlar, en çok kadınları etkiledi; öte yandan bu savaşların gerçek yüzünü de kadın mücadeleleri ortaya çıkardı.
Çözümsüzlükteki ısrar, kaosun diğer yüzü
Irak, Türkiye, İran ve Suriye gibi bölgesel ulus devletler de yeni Ortadoğu projesinden pay alabilmek adına askeri ve diplomatik boyutta rol oynadılar. İran, Türkiye, Irak ve Suriye ekseninde derinleştirilen savaş, toplumsal, ulusal, ideolojik, sosyolojik, kimlik ve bilimsel olarak derin krizler yarattı. Kürdistan Bölgesi’ni ve Kadın Devrimi’ni hedefleyen savaş, çözüm yerine krizi ve kaosu daha fazla derinleştirdi.
İran'ın otoriter devlet yapısı tarih boyunca, kadınlara tahakküm aracı olarak kullanıldı. Başörtüsü meselesi bu sistemin tarihinde her zaman tartışılan konuların başında geldi. Bir dönem kadınlar başörtüsünü terk etmeye, bir başka dönemde ise örtünmeye zorlandı. Politikalardaki bu tutarsızlık, kadınlara ağır bedeller yükleyen bir sorun haline geldi. Öyle ki pek çok kadın, hayatını tehlikeye atarak, kıyafet seçimi konusunda işkenceye, ağır para cezalarına, hapis cezalarına ve sistem kısıtlamalarına katlandı.
İran’ın kursağında kalan yasalar
Kadınların karşı çıktığı yasalardan biri de "Başörtüsü ve iffet" yasası oldu. Birkaç aşamada geliştirilen bu yasa, yakın zamanda 74 madde ve 5 bölüm halinde onaylandı ve üç yıl süreyle uygulanması gerekiyordu. Yasaya ağır para cezaları, hapis, mesleki ve sosyal kısıtlamalar ve hatta işten atılma, çalışma yasağı da eşlik ediyordu. İran bu kararı aldıktan sonra uygulama hazırlığına girdi. Ancak kadınların direnişi ve kolektif çabalarıyla bu yasanın uygulanması durduruldu.
Meclis'te yasanın uygulanmasına ilişkin birçok tartışma yürütüldü. Kadınlar, bu yasanın uygulanabilirliği üzerinden zihinsel, bedensel saldırılar ve işkenceye maruz bırakıldı. Meclisin kadınlar için ön gördüğü “Başörtüsü ve iffet” yasasının yanı sıra pratikte de kadınlara ilişkin birçok ‘tedbir’ geliştirildi. Bunlar arasında 255 milyar tümen cezası ve kadınları başörtüsüne ikna etmek için kurulan rehabilitasyon merkezleri vardı. Rehabilitasyon merkezleri kölelik koşullarına karşı çıkan kadınların ikna edilmeye çalışılmasının yanı sıra onlara ‘delilik’ damgası vurulması anlamını da taşıyor. Bu uygulama İran devletinin kadınlara dönük baskıcı ve işkenceci politikalarında geldiği düzeyi gösteriyor.
Kadınlar elbette devletin bu uygulamalarına boyun eğmedi. Devletin kadın politikalarını ve var olan sistemi sorgulayan protesto eylemleri ve geniş kitleleri içine alan tepkiler örgütlendi. Sonuç olarak, kadınların bu tavrı hükümeti kadınlar için ön görülen rehabilitasyon merkezleri konusunda geri adım atılmasını sağladı.
Kadın gazetecilere, hukuk aktivistlerine ve hatta çocuklara yönelik tutuklamaların, idam cezalarının ve uzun süreli hapis cezalarının devam etmesi, "Jin, Jiyan, Azadi" devrimci ayaklanmasının ardından kadınlara uygulanan baskının bir parçası oldu. İran'daki ataerkil sistemin kadınlara yönelik, onları teslim olmaya zorlamak amacıyla uyguladığı şiddet dalgası devam ediyor. Bu dalganın içinde gazeteci ve sosyal hizmet görevlisi Pexşan Ezizi ile kadın hakları savunucusu Werîşe Muradî’nin idam cezasına çarptırılması başta Kürt kadınları olmak üzere kadınlara ağır bir darbe indirme girişimi olarak değerlendirildi.
Bu toprakların ötekileri; kadınlar
Bu baskılara yanıt olarak Kürdistan'dan Tahran ve Afganistan'a kadar hapishanedeki ve dışındaki kadın aktivistler idam cezasının iptalini, Pexşan Ezizi ve Werîşe Muradî’nin serbest bırakılmasını talep etti. Kadınlar radikal bir tavır olarak Ortadoğu'da barış ve istikrarın bu iki kadının özgürlüğüne bağlı olduğunu ilan ederek sınır ötesi birlikteliklerini ortaya koydular.
Bahai toplumu da inançları nedeniyle aşağılanan, ötekileştirilen ve hapsedilen diğer toplumlardan biri. İnsan hakları raporlarına göre; Bahaili mahkumların çoğunluğu kadın. 10 Bahai kadınının hapsedilmesi, 90 yıl hapis cezasının yanı sıra mal varlıklarında el konulması, İslam Cumhuriyeti'nin bu topluluğa yönelik sistematik işkencesinin yalnızca bir parçasıdır.
2024, IŞİD, El Kaide ve Taliban’a karşı kadın mücadelesi
Ayrıca Taliban, IŞİD, El Kaide, Tahrir El Şam ve El Nusra gibi cihatçı çetelerin yayılması ve yaratılması, toplumlar ve özellikle kadınlar için ciddi bir tehdit oluşturdu. Bu cihatçı ve çete gurupların Ortadoğu’da örgütlenmesi, yeni Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olarak geliştirildi. Bunun başka bir parçası olarak Afganistan’ı da görebiliriz. El Kaide’nin bir yapılanması olan Taliban’ın Ortadoğu’nun yeni projesinden esinlenerek Afganistan yönetimi olarak kabul görmesi kesin bir kanı. Bunu ilk olarak Afganistanlı kadınlar dile getirdi ve kadınlar buna karşı mücadele cephelerini genişletti. Geçtiğimiz yıl Afganistan'da kadınlar Taliban'ın kadın düşmanı uygulamalarına karşı büyük bir kampanya sergiledi. Kadın Tıp Enstitüleri’nin kapatılması, kadınların ulusal ve uluslararası kurumlarda çalışmasının yasaklanması, altıncı sınıf üstü kız çocuklarının okullarının kapatılması ve "iyiliği emredip kötülükten sakındırma kanununun" dört bölüm ve 35 madde halinde kabul edilmesi, kadınları toplumsal alandan dışlamayı amaçlayan bu uygulama, insan hakları savunucularının ve uluslararası isimlerin sert tepkilerine neden oldu.
"Mor Cumartesiler", "Özgürlüğe Doğru Kadınlar", "Afgan Kadınları Birlik ve Dayanışma Hareketi", "Kadın Dayanışma Ağı" ve "Rawa Devrimci Topluluğu" gibi kadın örgütleri Taliban yönetiminin kadınları ötekileştiren yasa ve kanunlarına karşı Afganistanlı kadınları mücadeleye ve birleşmeye çağırdı. Ayrıca Birleşmiş Milletler’in (BM) Taliban'ın işlediği suçlara karşı sessizliğini, Taliban’ın, Afganistan halkına ve kadınlara yönelik politikalarına katılmakla eşdeğerde ele aldılar. Onlara göre Taliban'ın BM toplantılarına davet edilmesi, bu küresel kurumun kadın düşmanlığı ve insanlık karşıtlığı konusundaki ortaklığının somut göstergesi olarak görülüyor.
"Jin, Jiyan, Azadi" geniş ittifaklara açıldı
2024'te Kürdistan'dan İran'a ve Afganistan'a kadar kadınlar, sosyal ve hukuki reformlar yönündeki benzersiz duruşlarıyla önemli bir rol oynadılar. Bu kadınlar, hakları ve toplum için verdikleri mücadelede ağır bedeller ödediler. Hayatlarını kaybettiler, hapse atıldılar, idam cezasıyla karşı karşıya kaldılar ama mücadeleyi asla bırakmadılar. Tüm mücadele alanlarında yankılanan "Jin, Jiyan, Azadi" çığlığı, sınırları aşarak oluşan birlik çağrısıdır. Kadınların bu duruşu kolektif aklın ve bilginin, toprağa, halka, ekolojiye, özgürlük ve eşitlik ideallerine olan bağlılığının göstergesidir. Kadınlar kolektif bilinç ve bilgeliğiyle hegemonik güçlerin baskıcı politikalarına karşı durmuş ve bu güçlü bir mücadele bilinci yaratmışlardır.
Egemenlerin pay edinme savaşlarına karşı, devrimde daha güçlü bir buluşma için, toplumun tüm bileşenleri, kadın, erkek ve gençlerin geniş bir ittifakının zamanı gelmiştir. Çünkü aksi takdirde toplum ve ekoloji yıkıma maruz kalacaktır.