Komisyonda dinlenen baro başkanlarından 'yeni Anayasa' vurgusu
Meclis’te kurulan komisyonun 6’ıncı toplantısında baro başkanları dinlendi. Baro temsilcileri; “Yeni bir Anayasa artık bir tercih değil, tarihsel ve toplumsal bir zorunluluktur” dedi.

Ankara- Kürt sorununun çözümü noktasında Meclis'te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, bugünkü 6’ıncı toplantısında baroları dinledi.
Söz alan Amed Baro Başkanı Abdulkadir Güleç, “Bu komisyonun aktif bir rol üstlenmesi gerektiğini de düşünüyoruz” diyerek, “Düzenlenen silah bırakma töreni Kürt meselesinin şiddet yoluyla çözümü anlayışının terk edildiğini göstermekte ve kalıcı barışın kapısını aralamaktadır. Bu gelişme cezaevlerinde tutulan binlerce kişi ve Avrupa'da sürgün hayatı yaşayan yurttaşların toplumsal ve siyasal yaşama yeniden katılımını sağlamak amacıyla özel bir yasanın çıkarılmasını zorunlu kılmaktadır” diye belirtti.
‘Devlet artık Kürtçe ile barışmalıdır’
Kürtlerin en meşru taleplerinin dahi nefret diliyle reddedildiğini ifade eden Abdulkadir Güleç, “Kürtler yalnızca hak arayışları dile getirdikleri için adeta düşmanlaştırılmış, talepleri ise çeşitli yaftalamalarla itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Komisyonumuz ayrıştırıcı bu dili reddederek toplumsal kesimleri yeniden bir araya getirmeli. Barışın dilini, çözümün dilini, hukukun ve demokrasinin evrensel değerlerini esas alan kapsayıcı bir anlayışla bu süreci geliştirmelidir. Bir önceki oturumda Diyarbakırlı bir barış annesi evladına dair acısını Kürtçe anlatmak istediğinde buna izin verilmemesi aslında Kürt meselesinin özünü de ortaya koymaktadır. Bir annenin evladına dair acısını en iyi bildiği diliyle anlatabilmesi insani ve temel bir haktır. Meclis halkın ve milletin sesi olan en temel kurum olarak böyle bir dilin kullanımına inisiyatif alarak izin verebilseydi bu tutum Kürtçe'nin normalleşmesi ve barışın dili olması bakımından çok kıymetli bir adım olabilirdi. Bu sorunların bir daha yaşanmaması Kürtçe ana dilde eğitim hakkının tanınmasıyla mümkündür. Devlet artık Kürtçe ile barışmalıdır” dedi.
Devamında Baro olarak öncelikleri sıralandı: “Öncelikle Anayasa Mahkemesi kararları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması mevcut Anayasaya göre zorunludur. Hasta mahpusların tahliye edilmelerini mümkün kılacak düzenlemelerin yapılması acil et arz etmektedir. Ceza İdare ve gözlem kurulu kararıyla şartla salıvermeye tahliye önünü kesen uygulamaya dönüşmüş durumdadır. Bu uygulamadan derhal vazgeçilmeli. Kurul yeniden yapılanmalı. Uygulamada sıkça rastladığımız adeta bir gelenek haline gelen belediyelere kayyum atamaları, belediye başkanlarının görevden alınmaları, alınma uygulanmalarıyla son verilmeli. Seçilmiş kişiler görevlerine iade edilmelidir. Türkiye 45 yıldır darbe anayasasının gölgesinde yaşamaktadır. Bu anayasa darbenin otoriter ruhunu tekçi zihniyetini koruyarak toplumsal barışı, eşit yurttaşlığı ve çoğulcu toplumsal yapımızı güvence altına alamamaktadır. Yeni bir Anayasa artık bir tercih değil, tarihsel ve toplumsal bir zorunluluktur. Toplumsal uzlaşıya dayalı, özgürlükleri esas alan ve herkesin kendini eşit yurttaş olarak görebileceği bir anayasa ana dilde eğitimin önünü açacak. 1921 Anayasası'nda yer alan Adem-i Merkeziyetçi ruhu esas alan bir anlayışı hayata geçirecek ve Kürt meselesinin barışçı çözümüne imkan sağlayacaktır.”
İstanbul 2 Nolu Baro Başkanı Yasin Şamlı Sürece zarar verecek manipülasyonların ancak kamuoyunun şeffaf şekilde bilgilendirilmesi ile mümkün olacağına konuşmasında dikkat çekerken, Meleti Barosu Başkanı Onur Demez ise “Meselenin siyasal, iktisadi, tarihsel, sosyolojik ve en önemlisi de hukuki tüm boyutları hakkında kıymetli komisyonun yeterince malumat sahibi olması ve bu malumat üzerinden giderek çözüme yönelik muhakeme yapılması önemlidir” dedi. Mersin Baro Başkanı Gazi Özdemir’de kayyım uygulamaları, tutuklamalar ve eşitsizliklere dikkat çekti.
Esin kaynağı Mandela örneği olmalıdır
Mêrdîn Baro Başkanı Ahmet Duyan ise şunları belirtti: “Bu sürecin başarıya uğramaması halinde ülke ve bilhassa bölge olarak birçok acı yaşayacağımız da aşikârdır. Toplum önerilerinde gelecek olursak olmazsa olmazımız yargı bağımsızlığıdır. Toplantı tutanaklarında tutuklu gazeteciler, siyasiler, geri davası için tahliye taleplerini büyük bir üzüntüyle okuduk. Bu hukukun vefat vesikasıdır. Yasama organından tahliye talep edilmesinin yargının bağımsız olmadığının delili değil de nedir? Bir diğer önerimiz ‘terör örgütü’ tanımının muğlaklığı ve belirlenmesiydi. Bir yapının terör örgütü olup olmadığı siyasi vicdana değil, yargıya bırakılması gerektiği elzemdir. Dolayısıyla bu muhalifliğin giderilmesi için evvela TMK mülga edilip Türk Ceza Kanunu'na yeni hükümler konulmalıdır.
Büyük acılar yaşadık. Faili meçhuller, sivil ölümler, geçmişin yaraları açılmasın denen her toplantıda faili meçhuller hususu gündeme gelmiştir gelmelidirler. Faili meçhul cinayetleri, beyaz torosların, vicdani olan hiçbir insan evladı kabul etmez. Burada artık yapılması gereken kayıtların araştırılması, bundan sonraki süreçte asker, polis, sivil, kim olursa olsun bağımsız yargının önüne çıkartılması. Bu ülkede kimsenin hesabını vermeyeceği özrü ile kapanmayacak şeyler yaşandı. Ancak bir tarafın affını isterken diğer tarafın kinini de güdemeyiz. Bundan dolayı ETA ve İLA örneği de bizim sürecimiz bakımından uygun örnekler değildir. İspanya'da sadece 483 kişi hayatını kaybetmişken bizim ülkemizde maalesef bir gecede böyle bir kayba ulaştığımızdan dolayı bu model bile uygun değildir. Kendi modelimizi yaratmalıyız, yaratıyoruz da. İllaki bir esin kaynağı arıyorsak da bu olsa olsa Mandela'nın örneği olabilir.”
Toplumsal hayata dönüş düzenlemeleri
Wan Baro Başkanı Sinan Özaraz konuşması ise şu şekildi: “Meclis üzerinden kurulmuş bir komisyonda gerçeklikle hakiki bir yüzleşme sağlamalıdır. Bu çözüm toplumun gerçekliğini hakiki bir şekilde görme ve bu noktada çözümün de gerçekçi ortaya konması anlamında büyük bir önem arz ediyor. Bu süreci aslında ikiye ayırmamız gerekiyor. Birincisi çatışmasızlık dediğimiz süreci sağlıklı bir sonuca kavuşturma noktasında ‘terörsüz Türkiye’ söylemine sıkışmak yerine Sayın Öcalan'ın çağrısıyla birlikte ve benim de alanda tanık olduğum PKK'nin silahsızlanması ile başlayan süreci nihayete erdirecek somut yasal düzenlemeler noktasında adımlar atılmasıdır. Şu hakikati net bir şekilde görmeliyiz. Eğer gerçek bir barışın adımını atacak ve temennini kuracaksak dağda yer alan insanların da bu ülkenin bir yurttaşı olduğunu ve maalesef ülkedeki hukuksuz ve tekçi yaklaşımın PKK'yi doğuran bir sebep olduğu ve PKK'nin sonuç olduğu bu noktada dağda yer alan insanların ayrım yapılmaksızın durumlarının hukuki zeminde netleştirilmesi gerekiyor. Toplumsal hayata dönüşlerine dair hukuki düzenlemeler yapılması şarttır.
‘Kürt halkı ve Kürtçe'ye yönelik tutum değiştirilmeli’
Yine TMK infaz düzenlemesi ve umut hakkı gibi düzenlemeler demokratikleşme adına gerçek barış ve birliktelik sağlanmak adına derhal bekletilmeksizin düzenlemeye dönüştürülmelidir. Bu ebetteki geçiş sürecine ilişkin yapılması ve atılması gereken adımlarken Türkiye'nin Kürt meselesini kalıcı bir şekilde çözümü için ise Türkiye'nin demokratikleşmesi noktasında atması gereken adımlar vardır. Hukuki adımlardan biri temel hak ve özgürlükleri sağlamlaştıracak adımlardır. İkincisi bu ülkede eğer gerçek bir barış ve birliktelik istiyorsak eşit yurttaşlık noktasında etnik, dil, kültür ya da inançsal farklılıklar gözetmeksizin Kürt halkı ve Kürtçe'ye yönelik tutum değiştirilmeli bütün diller, bütün kültürler, bütün inançlar anayasa ve yasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
Cezaevlerindeki reformlar çok büyük bir önem arz ediyor. Yine gözaltındaki kayıplar, özellikle bir önceki çözüm sürecinde yine Sayın Cumhurbaşkanının çağrısıyla birlikte başlayan o faili meçhul cinayetlerin yargılamaları maalesef daha sonrasında aklanmaya dönüşmüş ve beraatlerle sonuçlanmıştır. İşte bu soruşturma ve yargılamalar devam edilmeli, gerekli cezalandırılmalar yapılmalı. Zilan, Dersim, Zini Gedi, 33 Kurşun, Varcinis, Lice, Kuşkonak, Koşaçlı Köyü bombalanması, Roboski gibi gerçekçi bir yaklaşım sergilenerek hakikatle bu durumla yüzleşmeli ve onarıcı bir adalet kullanılmalıdır. Yine Sayın Başkan Şeyh Said Seyit Rıza ve Bediüzzaman Said-i Kürdi'nin halen bile açıklanmayan mezar yerlerinin açıklanması ve Kürt halkının artık kendi acılarını yaşatıp bir durumda anabileceği bir pozisyon yaratılmalıdır. Ortak hafıza inşa edilmeli.”
Baro başkanlarının konuşmalarını tamamlamasıyla birlikte vekiller söz aldı.