KJAR’lı Deniz Derya: Kadınlar direnerek yeni bir mücadele yolu açtı

KJAR Koordinasyon Üyesi Deniz Derya, İran'daki tutuklu kadınların direnişini anlatarak İran devletinin işkenceyle kadınların özgürlük çizgisini kırmaya çalıştığını ancak kadınların mücadelede yeni bir direniş yolu açtığını anlattı.

Haber Merkezi- Ortadoğu'yu kasıp kavuran bitmek bilmeyen bir savaşın ortasında, kadınların bedenleri savaş alanı haline getiriliyor. İran’da küresel sessizliğin gölgesinde direnen kadınlar hedef alınıyor. Ülkede yaşanan ‘Jin, Jiyan, Azadi’ ayaklanmasının ardından yüzlerce kişi hapsedildi ve haklarında idam kararları verildi. Yine yüzlercesi hakkında verilen idam kararları infaz edildi. Werîşe Muradî, Zeynep Celaliyan, Pexşan Azizi, Şerife Muhammadi ve daha birçok kadın, hapishanelerde ağır hapis ve idam cezaları ile karşı karşıya bırakılıyor.

Doğu Kürdistan Özgür Kadınlar Topluluğu (KJAR) Koordinasyon Üyesi Deniz Derya ile İran devletinin baskıcı politikalarını ve kadınların buna karşı gösterdikleri direnişi konuştuk. Deniz Derya, kadınların hapishanelerdeki mücadelelerine ve direnişlerine dikkat çekerek, “Kadınların öncülüğü olmadan demokratik bir toplum mümkün değildir ve dünya kadın mahkumların sesini duymazsa, bu eşitsiz savaş tahribata yol açmaya devam edecektir” dedi.

‘Kadınlar hedef alınarak toplumun temelleri yıkılıyor’

Konuşmasında özellikle 3’üncü Dünya Savaşı'na atıfta bulunan Deniz Derya, bu savaşın en çok kadınlara ve çocuklara zarar verdiğini vurguladı. Deniz Derya, mevcut savaşın erkek zihniyetiyle ve ordularıyla yürütüldüğünü ifade ederek kadınların hedef alındığını toplumun temellerinin yıkıldığını dile getirdi. Deniz Derya konuşmasına şöyle devam etti:

“3’üncü Dünya Savaşı hız kesmeden devam ediyor ve muazzam bir yıkıma yol açtı. Bu arada, kadınlar ve çocuklar bu savaşın ve katliamların en savunmasız kurbanları. Bu savaşta sadece kadınlar değil, çevre de yok ediliyor. Kadınlar esir alınıp savaş ganimeti olarak satılıyor. Erkek zihniyetinden doğan mevcut savaşın, tüm toplumu nasıl yıkım uçurumuna sürüklediğine tanık oluyoruz.”

‘Bu mücadele öncülerini yarattı’

Deniz Derya, hapishanelerde yaşamını yitiren ve direnen öncü kadınları hatırlatarak şunları söyledi:

“Önder Apo mücadeleyi Kürt kadınları merkez alarak başlattı. Kadınları bilinçlendirdi, onlara bağımsız bir kimlik verdi, onları örgütledi ve bir araya getirdi. Böylece, Önder Apo'nun düşüncesi ve felsefesiyle hayata dair yeni bir yaklaşım gelişti. Kadınların ne istediğini, neyi kabul etmediğini ve hangi ideali takip ettiğini belirten bir felsefe. Kuşkusuz, bu mücadele öncülerini yarattı ve besledi. Bugün bu öncülüğü işgalcilerin tüm hapishanelerinde açıkça görüyoruz. İşgalciler, özgürlük yolundaki bu öncüleri her zaman kendileri için bir tehdit olarak gördüler ve onları katletmeye çalıştılar. Bu öncülere karşı özel savaş ve işkence de dahil olmak üzere en aşağılık yöntemleri kullandılar. Ancak, önder Apo'nun felsefesiyle eğitilen ve özgürlüğü seçenler, en zor hapishane koşullarında bile devrimci duruşlarında kararlı kaldılar. Şirin Elemhulî, Doğu Kürdistan'da direniş kültürü oluşturmuş ve bu direniş yolu ondan sonra da devam etmiştir.”

‘Zeynep Celaliyan’ın durumu kritik’

Yıllardır İran hapishanelerinde en zor koşullarda direnen Zeynep Celaliyan’ın durumuna dikkat çeken Deniz Derya, anlatımına şu sözlerle devam etti:

“Bugün, İran rejiminin hapishanelerinde müebbet hapisle tutuklu bulunan Zeynep Celaliyan, Sara ve Şirin'in direniş yolunu sürdürüyor ve mücadelesi yeni bir yol açtı. İran rejimi, Zeynep’in şahsında kadın özgürlük hareketini her türlü işkenceyle ezmeye çalıştı. Onu itirafçı olmaya zorladılar ve başarısız olunca da ağır fiziksel ve psikolojik işkenceye başvurdular. Zeynep Celaliyan, tüm insan haklarından mahrum bırakıldı. İran rejimi ayrıca, yasal haklarını kullanabilmesi için ona yasal olarak kendini savunma fırsatı da vermedi. Bu insanlık dışı yaklaşım bugün de devam ediyor. Yıllardır ne ailesinin ne de avukatlarının onu ziyaret etmesine izin verilmedi. Aynı zamanda, yıllarca süren işkence nedeniyle birden fazla hastalığı var. Covıd-19 salgını sırasında işkence nedeniyle her iki gözündeki görme yeteneği ciddi şekilde bozuldu. Raporlara göre, Zeynep Celaliyan’ın fiziksel durumu kritik, ancak hükümet yetkilileri onun özel tedaviye erişmesini engellemeye devam ediyor.”

‘Her gün iki veya üç kişi cezaevlerinde idam ediliyor’

Tutuklular üzerindeki artan baskıya işaret eden Deniz Derya, “Birçok gazeteci, yazar, kadın aktivisti, sanatçı ve insan hakları savunucusu Zeynep Celaliyan’ın durumunu haberlerin ön saflarına taşıdı. Ancak İran rejimi Zeynep Celaliyan’ın temel haklarından yararlanmasına izin vermiyor. Bu nedenle, durumu artık çok endişe verici ve bu durum yalnızca Zeynep Celaliyan’la sınırlı değil. Mayıs ayının başından bu yana yayınlanan raporlara göre, İran cezaevlerinde en az 160 kişi idam edildi. Muhalifler ve insan hakları aktivistleri sistematik olarak hedef alınıyor. Her gün iki veya üç kişinin yargısız infazına tanık oluyoruz" şeklinde konuştu.

‘Devrim İran’da yeni bir kültür yarattı’

Deniz Derya ‘Jin, Jiyan, Azadi’ ayaklanmasına dikkat çekerek insanlık dışı eylemlerin toplumsal bir ayaklanmaya yol açtığını dile getirerek, şöyle devam etti:

"Jin, Jiyan, Azadi Devrimi, Doğu Kürdistan ve İran'da yeni bir kültür yarattı. Kampanya (Salı Günleri İnfazlara Hayır) kadınların sürekli mücadelelerinin sonucuydu. Bu mücadelenin yolu, tutuklu kadınların öncülüğü tarafından çizildi. Kadınların mücadeleleri kamu talebi haline geldi. Toplumda onların ideallerini kabul ederek ayağa kalktı ve bu şekilde ağır bir bedel ödedi. İran rejimi bu mücadeleden çok korktu, çünkü bu rejimin en büyük korkusu her zaman kadın mücadeleleri olmuştur. Meselenin sadece başörtüsü gibi görünmesini sağlayarak çarpıtmaya çalıştı. Mesele hiçbir zaman kadınların giyimiyle sınırlı kalmadı, rejimin kadınlar üzerindeki entelektüel egemenliğine ideolojik bir yanıttı. Şüphesiz, Jin, Jiyan, Azadi Devrimi bu dayatmaya ideolojik bir yanıttı.

Asla teslim olmadılar

Devrim öncülerini besledi ve bu nedenle İran rejimi öncüleri hedef aldı. Öncülerin birçoğu şu anda İran hapishanelerinde, ancak her türlü işkenceye maruz bırakılmalarına rağmen asla teslim olmadılar. Bu öncü kadınlar, tüm insanlık dışı önlemleri etkisiz hale getirmek için eşsiz bir mücadele yürüttüler. Bu mücadelenin tezahürünü Werişe Muradi, Pexşan Azizi ve binlerce diğer siyasi tutuklu gibi kadınların yüzlerinde görüyoruz. Bu mücadelenin tüm tutukluları etkilediğine tanık oluyoruz. Özgürlük ve demokrasi için savaştığınızda, etkisi tüm toplumu kapsar. Bu yüzden şimdi toplum ve tutuklular üzerindeki baskı gündem haline geldi ve bunun etrafındaki tartışma genişledi.”

‘Dayanışma güçlenmeli’

Hapishane direnişinin dünya çapında kadınların dikkatini çektiğini ve birçok ülkeden kadınların mahkumlara destek olduğunu belirten Deniz Derya, bu dayanışmanın her geçen gün arttığını belirterek şöyle devam etti:

"Kuşkusuz bu dayanışma her zamankinden daha fazla güçlendirilmeli. Kadınların arzusu toplumun arzusudur. Bu bireysel bir mücadele veya kişisel kurtuluş girişimi değildir; çünkü kadınlar sadece hapsedilmekle kalmıyor, aynı zamanda evde de hapsediliyor. Hapishanede idam edilmezlerse, evde idam edilecekler. Hem hapishanede hem de sokakta saldırıya uğruyorlar. İran rejimi bu tür politikalarla kendini korudu. Ayaklanmayı etkisiz hale getirmek için toplumun karşısına farklı bir yüzle çıktılar ve reformist gibi davrandılar. Bazıları başörtüsü sorununu ana konu haline getirdi, diğerleri ise reformistler ile aşırılıkçılar arasında sahte bir uçurum yaratarak değişim iddiasında bulundular. Toplumun ve kadınların isteği, iktidar kabinesine ataerkil zihniyete sahip birkaç kadını koymak değil. Bunu kimse istemiyor. Bu rejim tarafından yetiştirilen kadınlar, hangi zihniyetle tutsakların haklarını savunacaklar? Jin, Jiyan, Azadi devrimiyle yeşeren idealleri hangi zihniyetle koruyacaklar?”

‘İran hükümeti ataerkil zihniyete sahip özel bir kadın tipi yetiştiriyor’

Deniz Derya, hükümetin erkeksi zihniyetle hareket eden bir kadın örneği yaratmaya çalıştığını belirterek, "Rejimin eli olan kadınların, diğer kadınları saçlarından tutup arabalara sürüklediğini ve hapse attığını görüyoruz. Bu kadınlar hangi kadınlar ve hangi idealler için savaşacak? Bu tür karakterler yaratmak sadece toplumu kandırmaktır, ancak toplum artık bu politikalar ve eylemler tarafından kandırılmayan bir bilinç düzeyine ulaşmıştır. Aynı zamanda, tüm saldırıların kadınlara odaklandığı bir aşamadayız. Bu nedenle, İran'ı demokratikleştirmek için ortak bir mücadele gereklidir. 3’üncü Dünya Savaşı'nın gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Hegemonik güçler Ortadoğu'yu yeniden şekillendiriyor ve Ortadoğu'nun bir parçası olan İran, bu yeniden şekillendirmenin ve çatışmaların merkezinde yer alıyor. İran hükümeti derin bir krizde olduğu ve ekonomik, sosyal, politik ve askeri krizlerle karşı karşıya. Önemli soru şu ki bu krizleri kim çözecek? İran hükümeti toplumun halklar arasında eşitlik talebini dinlemeli ve bu konuda demokratik bir yapı inşa etmelidir. Aksi takdirde yıkıcı bir savaşla karşı karşıya kalacaktır, çünkü toplum artık bu tür önlemleri hiçbir şekilde kabul etmeyecektir" şeklinde konuştu.

‘Barış ve demokratik toplum çağrısı İran hükümeti için de geçerlidir’

Deniz Derya, konuşmasının sonunda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın barış ve demokratik toplum çağrısına atıfta bulunarak, bu çağrının İran hükümeti için de geçerli olduğunu belirtti. Ayrıca İran ve Doğu Kürdistan'daki tüm kadınları demokratik bir İran için ortak ve daha güçlü bir mücadele yürütmeye çağırdı ve konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı:

“Toplum barış ve demokrasi içinde bir arada yaşayabilmesi için Öder Apo’yla barış ve demokratik toplum planıyla yeni bir yol çizdi. Bu yol aynı zamanda İran'ın yoludur ve öncüleri kadınlardır. Toplumun öncüleri hapishanede olmamalıdır. İran hükümeti bu konuda adımlar atmalı ve topluma karşı yaklaşımını ve duruşunu değiştirmelidir.

Toplumun 3’üncü Dünya Savaşı'na karşı kendi ayakları üzerinde durabilmesi için kendisini örgütlemesinin önünü açmalıdır. Demokratik bir toplumun öncüleri kadınlar olacak ve bu nedenle öncü olmaları için yol açılmalıdır. Sonuç olarak, Doğu Kürdistan ve İran toplumunun İran'ı demokratikleştirmek için güçlü bir mücadeleye öncülük edeceğine inanıyoruz. Bunda en büyük rol kadınlara düşüyor ve bu nedenle kadınlar ortak bir mücadele örgütlemelidir."