Katledilen gazeteciler meclis gündeminde

Meclis bütçe görüşmelerinde söz alan Gülistan Kılıç Koçyiğit katledilen gazetecilerin fotoğraflarını göstererek, “İktidarı basının dokunulmazlığını güvence altına alan uluslararası sözleşmelerin gerekliliklerini yerine getirmeye çağırıyorum” dedi.

Haber Merkezi- Meclis 2025 Merkezi Bütçe görüşmeleri kapanışında söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit Türk devletinin saldırısında katledilen Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in fotoğraflarını göstererek, “IŞİD’in saldırılarına tanıklık eden bu gazeteciler, şimdi SİHA saldırısında katledildi. Bu tablo, her şeyi anlatmaya yetiyor. Kürt-Türk kardeşliği böyle kurulmaz. Türkiye tarihi bir karar aşamasındadır” dedi. 

 “Bu bütçede ne ekmek var ne de adalet. Halkın payına düşen de yine yoksulluk yine sefalet. Bu bütçe halk için yokluk bütçesi, iktidarınız için ise varlık ve servet bütçesidir. Adil gelir dağılımı ve refah bu bütçenin neresinde” diye soran Gülistan Kılıç Koçyiğit, 2025 bütçesinin halkın hiçbir sorununu çözemediğini, yoksulluğu derinleştirdiğini belirtti. Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Seçim sürecinde yılda iki kez asgari ücrete zam yaparken, seçim sonrası bunu teke indirdiniz. Bu, emekçilerin değil, iktidarın kendi siyasi hesaplarını gözettiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Sizin derdiniz seçim, halkın derdi ise geçimdir. Halkla aranızdaki uçurum bu kadar büyük” dedi. 

‘İktidar kadınların kazanımlarına göz dikiyor’ 

Kadınların yoksulluğun ve geçimin en ağır yükünü taşıyan kesim olduğunu ifade eden Gülistan Kılıç Koçyiğit, kadına yönelik şiddete dikkat çekti. Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Kadına yönelik şiddetle etkin mücadele edilmiyor, yasa uygulanmıyor. Kadınlar koruma altında öldürülüyor, 6284 esnetiliyor, tazyik hapsi uygulanmıyor.  İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin bedelini kadınlar canıyla ödüyor. Şüpheli şekilde hayatını kaybeden Rojin Kabaiş’in kaybedilmesinin ve katledilmesinin üstünün kapatılması gibi örnekler, iktidarın bu alandaki yetersizliğini açık ve net şekilde ortaya koyuyor. Kadınlar evlerinde, sokaklarda ve işyerlerinde güvende değiller; sığınma evleri ve ŞÖNİM gibi güvenlik mekanizmaları yetersizliğini koruyor. İktidarın şiddetle mücadelede sınıfta kaldığını bir kez daha ifade ediyoruz. İktidarın kadın düşmanı politikalarıyla birleşen ekonomik politikaları yüzünden kadınlar yoksulluğu da işsizliği de iliklerinde hissediyor. Bütçede kadınlara ayrılan kaynaklar, ‘aile’ vurgusunun gölgesinde kalıyor. İktidar, kadınların kazanımlarına göz dikiyor, eşbaşkanlık sistemini bertaraf ederek kayyım politikalarıyla kadınların örgütlü mücadelesini hedef alıyor” sözlerini kullandı.

‘Jin jiyan azadî sözleşmesini asla durduramayacaksınız’

Gülistan Kılıç Koçyiğit konuşmasında “jin jiyan azadî” derken kürsüde mikrofonu kapatıldı. Gülistan Kılıç Koçyiğit konuşmasını şöyle sürdürdü: “Buna karşın biz tüm alanlarda toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçeleme yaklaşımı hayata geçirmek için canla başla çalışıyoruz. Erkek egemen sistem, baskı ve cezasızlık politikalarıyla erkek şiddetini teşvik ederken biz kadınlar, bu düzeni değiştirmek için direnmeye devam ediyoruz. İpek Er’den Gülistan Doku’ya, Pınar Gültekin’den Hande Kader’e kadar şiddet gören ve katledilen kadınların hesabını sormak, bizim omuzlarımızdaki tarihi bir sorumluluktur. ‘Jin jiyan azadî’ diyerek özgürlüğe, eşitliğe ve dayanışmaya olan inancımızla mücadeleye devam ediyoruz. Kadınların mücadele sözleşmesini ‘jin jiyan azadî’ sözleşmesini asla durduramayacaksınız.  

Sisteminizin özeti tam da budur

Güçlü demokrasi, gerçek adalet, hukukun üstünlüğü, herkesi kapsayan bir özgürlük anlayışı sisteminizin neresindedir? Yeni sistem dediniz, hukukun üstünlüğünde, insan haklarında, demokratik standartlarda, düşünce ve basın özgürlüğünde Türkiye’yi uluslararası endekslerde son sıralara yerleştirmeyi başardınız. Dış politikanızdan Kürt kazanımlarını hedef alan planlarınızı çıkardığımızda geriye bir dış politikanız kalmaz. İç politikanızdan, yasakları, hukuksuzlukları, kayyımları, kumpasları çıkardığımızda bir iç politikanız kalmaz. Ekonomi politikanızdan, yandaşları zengin etmeyi, israfı, yolsuzluğu, talanı, faizi, rantı çıkardığımızda geriye bir ekonomi politikanız kalmaz! Yargı sisteminizden özel, istisnai hukukunuzu, siyasi yargılamalarınızı çıkardığınızda geriye hukuk diye bir şey kalmaz.  Sisteminizin özeti tam da budur.

Vesayeti, statükoyu kaldıracağız dediniz. Yerine yargı vesayetinizi, kayyım vesayetinizi, siyasi vesayetinizi koydunuz. Bu ülkede çoklu vesayet sistemini bizzat siz yarattınız. Toplumu adeta kuşattınız. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz, iki gün önce bu kürsüde konuşurken şöyle bir ifadede bulundu, ‘Geçmişte bu ülke, halktan yetki ve rıza almadan yönetme hakkını kendinde gören topluluklar gördü’ dedi. Buradan sormak istiyorum, vesayet bittiyse kayyımlar hangi halktan yetki aldı? Hangi halktan rıza aldı kayyımlar? 

Yanlışlarınız karşısında halk itirazlarını yükseltmeye devam edecek 

Oluşturduğunuz yürütme sisteminin halkla, halk iradesiyle, seçimle, sandık iradesiyle, emekçiyle, hak arayanlarla, demokratik siyasetle gerçekten bir sorunu var. İstiyorsunuz ki, herkes biat etsin, hiç kimse itiraz etmesin, sesini yükseltmesin, eleştirmesin, hak talep etmesin!  Dikensiz bir gül bahçesi arıyorsunuz. Ama öyle bir dünya yok. Bu hayaliniz asla gerçekleşmeyecek. Yanlışlarınız karşısında halk itirazlarını yükseltmeye devam edecek. Bu da böyle bilinsin. 

İçinde bulunduğumuz ikinci yüzyılın tarihsel sorumluluğu, cumhuriyeti güçlü demokrasi, gerçek bir adalet ve kalıcı onurlu bir barışla, hak temelli eşit yurttaşlıkla buluşturmaktır.Ülkeyi krizlerden çıkaracak yol haritası budur. Halka ve ülkeye asla kazandırmayan yolunuzu da haritanızı da değiştirmekle karşı karşıyasınız. Değişimden, dönüşümden kaçamazsınız. 

Tekçilik politikasıyla farklılıkları tekleştiremezsiniz 

Dünyadaki savaşların, toplumsal çatışmaların temelini ulus devlet modeli oluşturmaktadır. Ulus devlet, organize sömürü düzeni ve şiddet tekeli demektir, çünkü ulus devlet modeli toplumsal çeşitliliği, renkliliği ve farklılıkları tekçiliğe indirgeyen ve toplumsal gerçekliği tek bir potada eritmeyi hedefleyen bir modeldir. Artık görmeniz ve kabul etmeniz gerekir. Tekçilik politikasıyla farklılıkları tekleştiremezsiniz.  Kürtleri kendi kimliğinden, Alevileri kendi inancından, farklı tüm kültürleri kendi kültürlerinden kopartamazsınız. Çözüm, ulus devletin tek-tipleştirici pratikleri karşısında yer alan ve demokratik, eşit, özgürlükçü, çoğulcu ulus gerçeğine dayanan demokratik ulus paradigmasını hayata geçirmekten, tüm farklılıkları tanıyarak onları güvence altına alan, farklılıkları devlet ve toplum için tehdit olarak değil zenginlik olarak gören bir anlayışı geliştirmekten geçer.  

Suriye halkları şimdi bir belirsizlik ve istikrarsızlık içerisinde

Yanı başımızda Suriye’de yaşanan kriz hali tüm bu coğrafyayı etkileyecek bir potansiyeli içerisinde barındırmaktadır. Suriye halklarıyla çözümde, barışta ve demokraside buluşmayan, baskıda, çözümsüzlükte ısrar ederek ayakta kalacağını düşünen rejim çöktü.  Suriye halkları şimdi bir belirsizlik ve istikrarsızlık içerisinde ortak geleceğini arıyor. Esad sonrası ortaya çıkan güçler Suriye’de siyasi istikrarı sağlamak, toplumsal barışı tesis edip halkların savaşsız ve çatışmasız özgürce yaşamasına katkı sunmak yerine, halkların kanı, canı pahasına bu topraklardan pay kapma siyaseti izliyor. Suriye için kritik olan; halkların orada ortak bir geleceği, demokrasiyi, barışı birlikte inşa edebilmesidir. Suriye halkları kendi geleceğini kendisi belirleyecektir. 

İktidar Rojava’nın tüm çağrılarına kulak tıkıyor

Kürt halkı,  2011’den bu yana Kuzey ve Doğu Suriye’de, Rojava’da, büyük bedeller ödeyerek topraklarını ve bu topraklarda yaşayan bütün halkları savunmaya, korumaya devam etti. Yaşadığı toprakları ve yaşam alanını çetelere karşı korudu. Tüm Orta Doğu için umut olan, her kimliğin, her inancın özellikle de kadınların özgür ve eşit olduğu bir yaşam ve yönetim modeli inşa ettiler. Fakat bugün özellikle iktidarının Kürt karşıtı dış politikasıyla Suriye’de tek güvenli alan olan bu topraklar bir kez daha istikrarsızlık ve kaos alanına dönüşme riskiyle karşı karşıyadır. Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi’nin hangi yetkilisi konuşursa diyalog, işbirliği ve görüşme çağrısı yapıyor, Türkiye için bir tehdit oluşturmadıklarını söylüyor, ama iktidar, tüm bu çağrılara kulak tıkıyor. Kürtlerin birlikte yaşadığı halklarla ortak gelecek kurma arayışını ve ortak kazanımlarını boğmaya çalışmak, oradaki çete yapılarıyla iş birliği arayışına girmek ne Suriye halklarına, ne de Türkiye’ye bir şey kazandırmaz. Kürtleri Suriye’de de nefes alamayacak hale getirmek için bütün imkânlarınızı seferber etmek size ne kazandıracak? Bu topraklarda, halklarımıza ne kazandıracak?  Suriye’de izlediğiniz "Kürt kazanmasın" politikasının, burada Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt’ün duygularında yaratacağı kırılmayı görmeniz gerekir.

İnsanlığa karşı işlenen bu saldırıyı kınıyoruz

Bakın, Rojava’da sivil yaşam alanlarına yönelik yapılan SİHA saldırıları aralıksız sürdürülüyor. Yapılan saldırılarda dün özgür basın emekçileri Nazım Daştan ve Cihan Bilgin katledildi. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 2014 yılında IŞİD saldırılarını ve buna karşı verilen mücadeleyi Suruç tarafında takip eden, günlerce sınırda görev yapan, baskıya maruz kalan gazetecilerdi. IŞİD’in saldırılarına tanıklık eden bu gazeteciler, şimdi SİHA saldırısında katledildi. Bu tablo, her şeyi anlatmaya yetiyor. İnsanlığa karşı işlenen bu saldırıyı kınıyor, basın emekçilerini saygıyla anıyor, halkımıza başsağlığı diliyorum. İktidarı, savaş halinde basının dokunulmazlığını güvence altına alan uluslararası sözleşmelere uymaya, bu sözleşmelerin gerekliliklerini yerine getirmeye ve bu saldırıyla ilgili derhal açıklama yapmaya çağırıyorum.  İnsanlığa karşı işlenen suçlara artık son verilmelidir. Bu konuda biz sürekli uyarıyoruz, çözüm yolunu gösteriyoruz. Dünya uyarıyor; bu politikanız bugün olduğu gibi, uzun vadede daha büyük sorunlar ve istikrarsızlık yaratacak. Kürt sorunu böyle çözülmez. Türk-Kürt kardeşliği böyle kurulmaz.

Suriye barışına katkı sunun 

Buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz: Suriye’de demokratik geçişin sağlanması ve yeni bir toplumsal sözleşmenin yapılabilmesi için yapıcı bir politika izleyin. Suriye barışına katkı sunun. Orada yaşayan bütün halklara eşit yaklaşın ve Kürt halkı dâhil bütün kesimlerle diyaloğunuzu geliştirin.  Enerjinizi Suriye barışına harcayın.  Kuzey ve Doğu Suriye Türkiye için bir tehdit değil, istikrar ve barış bölgesidir. Kürt halkının oradan uzattığı diyalog elini tutmanız, Kürt-Türk ittifakını oluşturmanız burada Kürt sorununun çözümünde de tarihsel bir rol oynayacaktır.  Bir yandan Türkiye’de Kürt sorunuyla ilgili adım atılacağını söyleyip, diğer taraftan Suriye’de ise tam tersi bir politika izlemek, çözümsüzlüğü derinleştirir. Bakın günlerdir bu konuyu tartışıyoruz, çözümü konuşuyoruz. Bu meselenin çözümü konusunda Türkiye artık tarihi bir karar aşamasındadır. İnkâr, çatışma, şiddet zemininde bu sorunun çözülemeyeceği mevcut pratikle defalarca kanıtlandı. Bir yüz yıl daha böyle gitmez. Gitmeyecek de.”