Kadınlar hakları için sokakta: Direniş tohumlarını Kürt kadınlar attı

Kadınların sokakta olmasının umut verici olduğunu belirten EŞİK’ten Özgül Kapdan, Kürt Kadın Hareketi’nin attığı mücadele tohumlarının bugün İstanbul’da filizlendiğini anlattı.

SERPİL SAVUMLU

İstanbul- Türkiye’de kadın katliamları her geçen gün artarak devam ediyor. Her gün neredeyse üç kadının erkekler tarafından katledildiği ülkede, kadınların kendi yaşamlarını kurmaları engellenmek isteniyor. En güvenli alan olarak tarif edilen evlerinde, sokakta ya da iş yerlerinde şiddetin hedefi olan kadınların bir yandan da giderek hakları tırpanlanmaya çalışılıyor. Siyasi iktidar kadınlara dört duvarı reva görürken, yapılan düzenlemelerden söylemlere kadınlar hedef tahtasına oturtuluyor.

Bütün baskı politikaları ve saldırılara karşın bir yandan da Türkiye’de uzun zamandır toplumsal muhalefete yön verenler kadınlar oluyor. Ekoloji mücadelesinden kayyım protestolarına kadınlar hep, her zaman en önde yer alıyor. Ülkede son günlerde gelişen protesto gösterilerinde de en renkli kalemlerle dövizlerini yazan, taleplerini haykıran ve korkusuzca alanlardaki yerini alan kadınlar oldu. Tam da bu yüzden alanlardan gelen hak ihlalleri haberlerinde kadınların polis saldırılarında daha çok ve doğrudan hedef alındıkları belirtiliyor.

2015 sonrasında da belediyelere ilan edilen her kayyımın ardından en önce harekete geçen kadınlar oldu. Zira kadınlar, kayyımla birlikte en önce kendi kurumlarının kapatılacağını biliyordu. Bugün aslında Kürt kadınların korkusuz direncini İstanbul’a taşıyan kadınlar, yollarına öğrenerek ve biriktirerek devam ediyor.

EŞİK’ten Özgül Kapdan ile kadınların mücadelesini ve bu mücadelenin neye ihtiyacının olduğunu konuştuk.

‘Kadınlar bu sürece hazırlıklıydı’

Esasen kadınların böyle bir süreci az çok tahmin ettiklerinin altını çizen Özgül Kapdan, kadınların da bu kurguyla hareket ettiklerini belirtti. “Kadın düşmanlığının diğer tüm alanlardaki hak gasplarının hukuka olan güvenin azalması, uluslararası hukuka hem de bunların bütün dünyada birçok ülkede bir yandan zayıflatılmasının sonuçlarının buraya varacağını hep konuşuyorduk” diyen Özgül Kapdan, özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesiyle kadınların var olan resmi gördüklerini ifade etti. Özgül Kapdan, sözlerine şöyle devam etti:

“Kendimizi buna göre, mücadelenin bu aşamasına göre içten içe açıktan olmasa da içten içe hazırlamıştık. Birçoğumuz EŞİK’teki bileşenler ve aktif kadınlar açısından bir miktar hazırlıklıydık hissiyat olarak ve politik öngörü olarak aslında.”

‘Nefret politikalarının sonucu’

Türkiye için benzer bir sürecin Gezi Direnişi’nde yaşandığını ancak daha farklı yanlarının da olduğunu belirten Özgül Kapdan, “O zaman daha farklıydı. Yani kadın düşmanlığı evet hissediliyordu. Kadınların sokakta oluşunu yargılamalar, elbette vardı ama bu denli düşmanlık boyutunda ezme ve şiddet boyutunda görmüyorduk. Bunları Gezi’de bu kadarını görmedik aslında. Gerçekten çok ciddi bir şey yaşanıyor. Bu nefret politikalarına hiçbirimiz yabancı değiliz” şeklinde konuştu. 2015 yılında Muş’un Varto ilçesinde katledilmesinin ardından cenazesi çıplak bir şekilde teşhir edilen Ekin Van’ı hatırlatan Özgül Kapdan, yaşananların her birinin nefret politikalarının bir sonucu olduğuna dikkat çekti. Bu kadın düşmanlığının uzun yıllardır süre geldiğine işaret eden Özgül Kapdan, bugün yaşananları da bu sürecin bir sonucu olarak görüyor.

‘Kadınlar hiçbir zaman geri durmadı’

Ülkedeki eylemlerde özellikle kadınların en önde yer almalarının anlamlı olduğunu söyleyen Özgül Kapdan, şunları dile getirdi:

“Her yaştan kadınları gördük. Gerçekten bu açıdan umut verici bir durum ve sanıyorum kadın hareketinin hiç bitmeyen mücadelesi hem sokaktan çekilmeme hem haklarını en sade dille herkese anlatma gayretinin sonucu ki bunda EŞİK’in katkısı çok büyük diye düşünüyorum. Sonuç olarak, kadınların zaten ataerkil sistemi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini çok iyi tanıdığını biliyorum. Bundan emin olabiliriz. Bunun bir yansıması olduğunu düşünüyorum. Ekoloji mücadelesinin önündeki kadınların liderliği, o alanlardaki direniş gücü, ısrarla, sabırla direnme hali, bütün bunlar toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve genel olarak eşitsizlik algısının kadınların bir parçası, yani kadın olmanın bir parçası olduğunu düşünüyorum. Elbette Türkiye Kadın Hareketi’nin de son onlarca yıllardır ortaya koyduğu mücadeleyle ilgili bir durum. Kadınlar asla yılmadı, geri durmadı. Özellikle son dönemde, 25 Kasımlarda, 8 Martlarda polis şiddetinin her türlüsünü gördü ama alanlardan geri durmadı.”

‘Direniş tohumlarını Kürt kadınlar attı’

Her direnişin bir birikim olduğunu vurgulayan Özgül Kapdan, “2016'daki kayım atamalarında ya da daha sonra milyonlar sokağa çıkmadı. Bu uzun yıllara dayanan ayrımcılık kültürü ve sosyal devlet politikaları nedeniyle yaratılan o nasıl diyeyim artık ona sadece ayrımcılık kültürü de diyemiyorum hafif kalıyor başka bir şey tabii. Bu nedenle oralarda milyonlarca insan yoktu. Ülkenin her yerinden bir direniş olmamıştı. Zaten olsaydı bugünleri yaşamıyor olabilirdik. Ama oradaki direnişin bugüne gelmesinin işte o toprağın altında büyüyen tohum olduğunu düşünüyorum ben. Ve o dönüşüm yavaş yavaş büyüyor” dedi. Direniş tohumlarının esasen Kürt kadınlar tarafından atıldığını vurgulayan Özgül Kapdan, “Türkiye Kadın Hareketi, Kürt Kadın Hareketi de bunun bir parçası. Her konuda sesini çıkardı, her konuda kendi gücü ölçüsünde direnmeye çalıştı ve bu aslında özellikle de son yıllarda toplumsal muhalefetin parçalanmışlığı, kendi köşesindeki hali, kitleselleşememesi, birbiriyle kavgalı, yıkıcı rekabet hallerinin içinde Kadın Hareketi ne olursa olsun oradaydı. Her zaman, her konuda direndi. Bunun bir birikim olduğunu, yani o tohumların toprakta kalmasını sağladığını düşünüyorum. Hakikaten de bir sonucu. 2015’teki ve 2016'daki kayyım atamalarına çıkarılan sesin de bugüne bir etkisi olduğunu hatta çok önemli bir etkisi olduğunu düşünüyorum” diye ifade etti.

‘Kadınların sokakta olması umut verici’

Aile yılının iktidar için bir kamuflaj olduğunu ve yapılmak istenenin henüz hissedilmediğini söyleyen Özgül Kapdan, aile kavramının bir siyasal aparat olarak kullanıldığını dile getirdi. Özgül Kapdan, toplam politikalarla esasen kadınların baskı altına alınmak istendiğini vurguladı. Herkesin her an hayatına el konulabileceğinin en son diploma olayıyla da görüldüğünü söyleyen Özgül Kapdan, doğan tepkiye karşılığın düşmanlık olduğunu belirtti ve Irak'ta Ezdiler’in kaçırılmasından Suriye'de Alevilerin katledilmesine bir akla zihniyete dikkat çekti. Şu günlerde kadınların sokakta olmasını umut verici bulan Özgül Kapdan, daha hızlı bir çağ yaşandığını ve o yüzden direniş hattının da hızlı örülmesi gerektiğini paylaştı. Gelişimi ‘Marjinal kim?’ çalışmasıyla da gördüklerini anlatan Özgül Kapdan, “Verilen cevaplara baktığımızda çok fazla yol kat edildiğini de görüyoruz kadınlar için. Hızlı ilerleyen bir çağdayız ve bu hızlı ilerleyen çağa da ayak uydurmak, haklarımızı savunmak da daha önemli hale geliyor” dedi.

‘Birlikte ısrar etmek görevimiz’

Özgül Kapdan son olarak birlikte mücadelenin önemine değindi ve şunları söyledi:

“Gerçekten çok bilinçli bir şekilde bir arada mücadele kurgulamak gerekiyor. EŞİK’te yapmaya çalıştığımız o. Beş yıldır her çeşitten kadın var. Hepimiz birbirimizden farklıyız. Birçok farklı görüş var. Bütün siyasi eğilimler var neredeyse. Ama eşitlik konusunda ve haklarımızın gaspına ilişkin aynı şeyi söyleyebiliyoruz. Bir arada durmanın kendisi önemli. Hakikaten biz çoğuz. Her anlamda çoğuz. Yani sayıca bir kasıt değil o. Duygu olarak çoğuz. Biz çünkü haklı ve yaşatmayı seçen tarafız. Yaşamın güzelliğini seçen tarafız. Gözünün üstünde kaşın var demeden, lam cim okumadan bir arada durmak, birlikte mücadele, barış fikrinin gelişmesi önemli… Bunca yıldır bu ülkede o kadar büyük nefret tohumları, o kadar büyük ayrımcılık üzerinden düşünme sistemi gelişti ki bu ülkede çok kolay değil. Barış da kolay değil. Tam olarak kadın erkek eşitliği de kolay değil. Ama ısrar etmek bunun farkında olanların görevi.”