Erkek egemen uygarlığın çözülüşü ve kadın özgürlük paradigmasının dönüştürücü gücü
Ortadoğu’da yükselen kadın hareketleri, şiddetle mücadeleyi yalnızca teşhir üzerinden değil, alternatif toplumsal kurumlar inşa ederek yürütmektedir. Kadın meclisleri ve eşbaşkanlıkla patriyarkal devlet biçimlerine karşı pratik çözümler geliştirmektedir.
FERÎDE RAPO
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, kadınlara yönelen şiddetin bireysel değil, uygarlığın tarihsel dokusuna sinmiş sistematik bir sorun olduğunu hatırlatır. Mirabal kızkardeşlerin devlet şiddetiyle katledilmesi, patriyarkanın yalnızca toplumsal alışkanlıklarla değil, siyasal, kurumsal ve hukuki mekanizmalarla da yeniden üretildiğinin sembolü haline gelmiştir.
Bu nedenle 25 Kasım, yalnızca şiddetin görünür kılındığı bir gün değil; şiddeti mümkün kılan uygarlık formunun bütüncül bir şekilde sorgulandığı politik bir eşiği temsil eder.
Bildiğiniz üzere son yıllarda her ne kadar çıkışı 2006-2007 yıllarına dayansa da MeToo (ben de) sloganıyla başlayan ve sanat camiasında kadına yönelik her istismarı ifşa eden bir örgütlenme gelişti. Buradan başlayarak bu yazıda biraz daha bağlamlar kuracağım. Çünkü kadın sorunu her yerde aynı erk zihniyete dayanır. Bu yüzden MeToo’nun küresel etkisi, Ortadoğu’daki kadın mücadeleleri ve toplumsal yeniden kuruluş arayışları bu bağlamda birbirine temas eder.
Uygarlığın erkek egemen kodları
Kadına yönelik şiddet, modern toplumdaki bireysel sapmalarla açıklanamaz; uygarlığın başlangıcından beri kurumsallaşmış bir iktidar modelinin ürünüdür. Erkek egemenlik: devletin inşası, mülkiyet ilişkilerinin oluşumu, aile kurumunun standartlaştırılması, dini ve hukuki kodların belirlenmesi gibi süreçlerle birlikte şekillenmiştir.
Kadının emeğinin, kimliğinin ve toplumsal görünürlüğünün gaspı, patriyarkayı toplumsal düzenin kurucu ilkesi haline getirmiştir. Dolayısıyla şiddet bir “sonuç” değil, bir “sistem”dir.
MeToo hareketi: Küresel ifşa ve sınırları
MeToo, kadınların deneyimlerini kolektifleştirerek patriyarkanın kültürel ve kurumsal örgütlenmesini görünür kılmıştır. Özellikle sanat, medya ve akademi gibi özgürlük iddiasındaki alanlarda dahi şiddetin ne kadar normalleştiğini ortaya çıkarmıştır. Ancak ifşa pratikleri, dönüşümün sadece ilk adımıdır. MeToo, yapıyı sarsar; fakat yerine hangi toplumsal modelin konulacağını kendiliğinden belirlemez. Bu nedenle küresel feminist birikimin, daha derin bir özgürlük paradigmasıyla tamamlanması gerekir.
Kadın özgürlüğü: Toplumsal yeniden kuruluş ilkesi
Kadın özgürlüğünü yalnızca hukuki eşitlik üzerinden tanımlamak, patriyarkanın tarihsel derinliğini görünmez kılar. Daha bütünlüklü bir yaklaşım, kadın özgürlüğünü: toplumsal etik, politik organizasyon, ekonomik yaşam, kültürel üretim gibi alanlarda kurucu bir ilke olarak ele alır. Bu perspektifte kadın özgürlüğü bir “hak talebi” değil, yeni bir toplumsal örgütlenme modelidir. Şiddetin ortadan kalkması, uygarlığın ataerkil paradigmasının dönüşümüyle mümkündür.
Ortadoğu kadın hareketlerinin radikal deneyimi
Ortadoğu’da yükselen kadın hareketleri, son yıllarda şiddetle mücadeleyi yalnızca teşhir üzerinden değil, alternatif toplumsal kurumlar inşa ederek yürütmektedir. Kadın meclisleri, özerk savunma yapıları, eşbaşkanlık sistemi, kadın akademileri ve kültürel üretim birimleri, patriyarkal devlet biçimlerine karşı pratik çözümler geliştirmektedir.
Bu yönüyle Ortadoğu kadın hareketleri, MeToo’nun ortaya çıkardığı yarığı derinleştirerek, “yerine neyin konulabileceği” sorusuna sahici bir toplumsal yanıt sunmaktadır.
Estetik ve kültürün dönüşümü
Erkek egemen estetik, kadın bedeninin nesneleştirilmesi ve kadın emeğinin görünmezleştirilmesi üzerine kurulmuştur. Sanat alanındaki şiddet biçimlerinin bireysel ahlaksızlıklarla açıklanamaması, estetiğin kendi örgütlenişinin patriyarkal karakterini açığa çıkarır. Kadın özgürlük paradigmasının etkisiyle gelişen yeni estetik ise: ortak üretimi, toplumsal duyarlığı, etik-politik sorumluluğu, bedenin özgürleşmesini merkezine alır.
25 Kasım’ın açtığı ufuk
25 Kasım, kadına yönelik şiddetin çok katmanlı tarihsel köklerini görünür kılarken, aynı zamanda bu şiddetin aşılabilmesi için gerekli toplumsal paradigmayı işaret eder. MeToo’nun küresel etkisi kadınların sözünü kolektifleştirmiştir; fakat gerçek dönüşüm, özgürlüğün toplumsal örgütlenme ilkesi haline gelmesiyle mümkün olur.
Kadın özgürlüğünü merkeze alan politik ve etik yaklaşım, erkek egemen uygarlığın çözülüşünü bir yıkım olarak değil, daha kapsayıcı ve özgürlükçü bir toplumsal yeniden kuruluş süreci olarak tarif eder. Böylece 25 Kasım, hem bir yüzleşme gününü hem de yeni bir toplumsal ufkun başlangıcını temsil eder.