Dil Aktivisti Jin Aryen: Asimilasyon politikalarını boşa çıkarmak Kürtlerin direnişine bağlı

Türkiye’nin Kürtçe üzerindeki baskılarına işaret eden Dil Aktivisti Jin Aryen, “Yüzyıllardır Kürtlerin hafızasını yok etme politikaları sürdürülüyor. Tüm bu politikaları boşa çıkarmanın yolu Kürtlerin yürüteceği direnişe bağlıdır” dedi.

AXÎN BAHAR

Amed- “Bir ulusun gerçek yurdu onun dilidir. Dil, ulusal dileği belirten güçlü bir varlıktır. Ulusal dil yok olunca, ulusal duygu da çok geçmeden kaybedilebilir.” Bir halkın varlığı için anadilin önemine böyle değiniyor Alman filozof ve dilbilimci Friedrich Wilhelm Humboldt. Ancak Dünya üzerinde ulus devletlerin asimilasyoncu politikaları sonucu, egemen ulusun dili, diğer halklara dayatılıyor. Oysa bir toplumun anadili, toplumu geleceğe taşıyan en önemli unsurdur.

Dünyada binden fazla dil tehlike altında

Günümüzde dünya üzerinde kabile dilleri de dahil olmak üzere 7 bin civarında dil olduğu tahmin ediliyor. Bu dillerin yarısı kaybolmaya yüz tutmuş. National Geogpraphic Dergisi’nde yayınlanan bir araştırmaya göre, her 14 günde dünya üzerinde konuşulan bir dil yok oluyor. Yaklaşık 7 milyar insanın yaşadığı dünyada her dile 1 milyon insan düşüyor. Ancak dünya nüfusunun yüzde 85’i yaygın olan 85 dili kullanırken, yalnız 8.5 milyon insan 3 bin 500 farklı bir dil kullanıyor. Dil bilimcilere göre, önümüzdeki yüz yıl içinde 3 bin 500 dil kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Binden fazla dil de Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) “Tehlike Altındaki Diller Atlası’nda” bulunuyor.

Türkiye’de 18 dil tehlike altında

UNESCO’nun Tehlike Altındaki Somut Diller Atlası’na göre ise, Türkiye’de 18 dil tehlike altında. Atlasta, Ubıhça, Mlahso ve Kapadokya Yunancasının kaybolduğu, Lazca, Zazaca, Hemşince, Abhazca ve özellikle Hertevin dilinin “son derece tehlike altında” olduğu belirtiliyor.  

Türkiye’de tehlike altında olan diller

UNESCO’ya göre Türkiye’de tehlike altında olan diller şunlar: “Kapadokya Yunancası, Gagavuzca, Zazaca, Hertevince, Hemşince, Ladino, Lazca, Abhazca, Abazaca, Adığece, Kabardey Şivesi, Mlahso (Batı Süryanice), Pontus Yunancası, Romanca, Süryanice, Turoyo, Ubıhça, Ermenice.”

Türkiye’nin Kürtçe politikası

Şüphesiz bir dilin “tehlike altında olması” o ülkenin farklı kültürlere karşı yürüttüğü politikalarıyla ilgili. “Tek dil, tek din, tek bayrak” diyen Türk devleti, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yürüttüğü inkar ve imha politikası, anadile yönelik yasaklarla, Kürtçeye yönelik asimilasyon politikalarını sürdürüyor.

Kürtçeye yönelik asimilasyon politikası, Cumhuriyet tarihi boyunca bir devlet politikası olarak toplumsal hayatın her alanında uygulandı. Kürt alfabesinde bulunan “X, W, Q, Î, Û, Ê” harfleri, 1928’den bu yana yasak. Bu harfleri kullanan birçok kişi, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 222’nci maddesinden yargılandı veya hapis cezası aldı. Hala Kürtçe, Meclis ve mahkeme tutanaklarına “bilinmeyen dil” ve “X dil” olarak geçiriliyor.

Yasal güvencesiz adımlar

Türk devleti yer yer hem uluslararası alanda “demokratik bir ülke” algısı yaratmak için, hem de Kürt dili için verilen mücadele sonucu bazı adımlar atmak zorunda kaldı. Bu adımlardan biri herhangi bir yasal güvencesi olmadan 2009 yılında Kürtçe yayına başlayan TRT 6 kanalı ve 2012 yılında başlatılan “seçmeli ders” uygulamaları oldu. Ancak Kürtçe seçmeli ders içinde birçok çelişkiyle öğrenci, veli ve eğitimcilerin tepkilerine neden oldu. Öğretmen kadrosu açılmaması, öğrencilerin Kürtçe seçmeli dersini tercih etmemesi için çeşitli girişimler ve anadilde eğitim alma hakkının “seçmeli ders” olarak sunulması eleştirilen belli başlı meseleler oldu.

Asimilasyonun diğer adı: Kayyımlar

Eğitim alanında bunlar yaşanırken, “Kürt sorununun” çözümü ve toplumsal barışın sağlanmasının önündeki temel engellerden biri de Kürtçeye yönelik saldırılar ve engellemeler oldu. Bu engellemeler 2016 yılında Kürt belediyelerine atanan kayyımlar eliyle devam etti. Kayyımlarla Kürtçe kültür sanat etkinlikleri yasaklandı. Kürtçe yayın yapan gazeteler, dergiler kapatıldı. Kürtçe eğitim veren kreşler, kurumlar, okulların kapısına kilit vuruldu. İki dilli belediyecilik projeleri iptal edildi. Cadde, sokak, parklara verilen Kürtçe isimler değiştirildi.

Hala anadile yönelik eşitlikçi ve adil bir siyasi perspektif benimsenmiş değil. Kürtçe başta olmak üzere günlük yaşamda anadilin kullanımına yönelik fiili kısıtlamalar devam ediyor.

Kutlama değil mücadele günü

Öyle ki, 21 Şubat, Bengali Dili Hareketi için Bangladeş polisi ile çatışan Bangladeşli üniversite öğrencilerinin öldürülmesinin yıl dönümü olarak UNESCO tarafından 1999’da “Uluslararası Anadili Günü” olarak ilan edilse de Kürtler bugünü bir kutlama değil, asimilasyona karşı bir mücadele günü olarak karşılıyor.

Kürt Dili Aktivisti ve eğitmen Jin Aryen, anadilin önemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.  

Konuşmasına anadil mücadelesi verirken bedel ödemiş kadınları anarak başlayan Jin Aryen, 21 Şubat Bangladeş ile özdeşlemiş olsa da anadil mücadelesinin tarihi bir mücadele olduğunu söyledi. Dünyada birçok halkın dillerini korumak için büyük bir direniş sergilediğini ifade eden Jin Aryen, 21 Şubat’ın da bu direniş sonrası ilan edildiğini söyledi.

‘Hala kimlik savaşı veriliyor’

Ulus devletin kuruluşu ve kapitalist sistemin kendini var etmesiyle tüm halkların baskı altına alındığını belirten Jin Aryen, bu sistemlere karşı hala kimlik savaşı veren halkların olduğunu vurguladı.

Kürtlerin 100 yıllık varlık mücadelesi

Kürtlerin 100 yıldır bir kimlik mücadelesi verdiğini belirten Jin Aryen, şöyle konuştu: “Kürt halkına karşı yüzyıllardır yaşatılan bir inkar durumu var. Kürt halkı kimliğiyle ve varlığıyla kabul edilmiyor. Sorunlar da aslında buradan çıkıyor. Ulus-devlet zaten diğer halkların inkarı üzerinden kuruldu. Baskıcı egemen güçler bulundukları topraklarda kendine göre bir tarih ve bir kültür oluşturmak istiyorlar. Türkiye’de de yaşanan budur. Türk devleti, Kürt coğrafyasında sürdürdüğü baskılarla halkın kültür ve varlığını inkar ederek kendisine göre bir kültür yaratmaya çalıştı. Bugün gördüğümüz üzere, Türk devleti kendisini Sümerler, Hititler ve diğerleri üzerinden tanımlıyor. Ancak bunun gerçeklikle bir alakası yoktur. Her devlet kendisini her zaman bir tarihle anlatmak ister. Dolasıyla Türk devletinin Kürt coğrafyasında bir tarihi yoktur, ancak Kürtler bin yıllardır Mezopotamya topraklarında yaşayan bir halktır.”

‘Kürtler binlerce yıl Mezopotamya topraklarını korudular’

“Kürtler binlerce yıl Mezopotamya topraklarında kültürlerini korudular ve şimdiye kadar da kültürleriyle yaşamaya devam ediyorlar” diyen Jin Aryen, Kürt dili ve kültürü üzerinden sürdürülen büyük bir baskı politikası olduğunu ifade etti.

300-400 yıl önce Kürt şair Ahmedê Xanê’nin bu duruma dikkat çekmek için eserlerini Arapça veya Farsça değil Kürtçe yazdığına dikkat çeken Jin Aryen, “Çünkü o Kürt kültürü ve dili üzerindeki baskıları fark etmiştir. Bu nedenle Kürt dili ve kültürüne dikkat çekmek istemiştir. Görüldüğü üzere bu sorun bugüne kadar gelmiştir. Şu an içinde bulunduğumuz süreçte de aynı durumlar yaşanıyor. Hatta farklı sorunları da beraberinde getirmiştir. 100-200 yıl önce Kürtler aralarında, kendi evlerinde, kenti toplumlarında Kürtçe konuşuyordu ve Kürtçe yaşıyordu, ancak şimdi inkar ve imha politikalarıyla Kürtler kendi dilinden ve kültüründen uzaklaştırılmak isteniyor” dedi.

‘Amaçları hafızayı yok etmek’

Buradaki amacın Kürtlerin yüzyıllardır sahip olduğu ortak hafızayı yok etmek olduğunu vurgulayan Jin Aryen, Türk devletinin 100 yıllık Osmanlı hayalini gerçekleştirmek istediğini belirtti.

Jin Aryen, “Kürtler dilini konuşamasa, kimliğini ve kültürünü koruyamaz mı? deniliyor. Hayır diyoruz, çünkü toplumlar anadilleriyle vardırlar. Anadil zamanla o halkın kültür ve sanatını oluşturur, fikir ve düşüncelerini kendi anadiliyle aktarmasını sağlar, millet olmasını sağlar. Hatta bir milletin millet olması anadiliyle olur. Bu nedenle Kürtlerin bir millet olarak görülmesi için anadilini ve kültürünü koruması gerekiyor” şeklinde konuştu.

Anadil ve kadın ilişkisi

Anadili korumanın toplumsal bir sorumluluk olduğunu söyleyen Jin Aryen, “Anadil diyoruz, bu nedenle bu konuyu annelere, kadınlara bağlıyoruz. Onlar üzerinden dilin varlığını konuşuyoruz. Çünkü dil konusunda annenin, kadının rolü oldukça büyüktür. Ancak biliyoruz ki bu konu sadece kadınlar ile ilgili değil, toplumsal bir meseledir. Bu nedenle hepimizin omuzuna büyük sorumluluklar düşüyor” diye belirtti.

‘Anadilimizi yeteri kadar korumuyoruz’

Kürtçe konuşma oranının düştüğünü ve buna karşı toplumsal bir bilincin gelişmesi gerektiğini kaydeden Jin Aryen, “Evet anadilimize yönelik bir baskı ve engelleme var ama burada öz eleştirimizi verebilmeliyiz çünkü anadilimizi yeteri kadar korumuyoruz. Bizler dilimiz yasaklayan bu sistemden bir şey istemeden önce hayatımızın her alanında Kürtçe konuşmalıyız. Daha sonra haklarımızı talep edeceğiz. Zaten dil sadece konuşarak, sadece yazarak, ya da sadece eğitim görerek savunulmaz. Tek başına hiçbiri yetmeyecektir. Hepsi birbirine bağlı, bir bütünen düşünmek gerek” şeklinde konuştu.

‘Kadınlar mücadeleye öncülük yapabilir’

“Bir dil eğer gelecek nesiller tarafından konuşulmuyorsa, o dil unutulmaya yüz tutmuş diller arasında yer alacaktır” uyarısında bulunan Jin Aryen, özellikle çocukların Kürtçe konuşmasına vurgu yaptı. Jin Aryen, “Ancak görüyoruz ki yeni nesil Kürtçe konuşmuyor. Ya da siz konuştuğunuzda yanıt veremiyor. Öncelikle gelecek nesillere ulaşmalıyız” dedi.

Bu konuda kadınlara büyük görevler düştüğünü dile getiren Jin Aryen, çünkü Kürt kültüründe kadınların çok önemli bir yerde olduğunu ifade etti. Jin Aryen şöyle devam etti: “Kürt toplumunda kadınların yeri önemli. Kadınları bir konuyu gündemlerine aldıklarında o konu toplumun da gündemine giriyor. Çünkü kadın toplumu canlı tutabiliyor, öncülük yapabiliyor. En önemlisi, kadınlar o topluma inanç aşılayabiliyor. Çünkü toplum kadına inanıyor, ondan beklentisi var, bir kapıyı çaldığımızda kapı kadının yüzüne kapanmaz. Kadınlar öncülük ettiğinde birçok şeyi başarabilir.”

‘Politikaları boşa çıkarmak Kürtlerin direnişine bağlı’ 

21 Şubat Uluslararası Anadili Günü’nü karşılarken çağrısını yenileyen Jin Aryen, “Kürtler inkar politikalarına karşı anadili korumalıdır. Anadilde eğitim talebimiz var, Kürtler olarak bir statü sahibi olmak istiyoruz, bunun için büyük bir direniş söz konusu. Kürtler olarak bu taleplerin hayata geçmesi için de bizim anadilimizi korumamız gerekiyor. Çünkü yüzyıllardır zaten Kürtler üzerinden bir inkar ve yok sayma politikası, Kürtlerin tarihten bu yana var olan hafızasını yok etme politikaları sürdürülüyor. Tüm bu politikaları boşa çıkarmanın yolu Kürtlerin yürüteceği direnişe bağlıdır” dedi.