Amedli kadınlar: Hükümet artık somut adımlar atmalı
“Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı kapsamında yaşanan gelişmeleri halk heyecanla takip ederken, diğer yandan hala hükümet tarafından atılacak adımları bekliyor. Amed’de kadınlar, “taleplerimiz var” diyor.

ARJÎN DİLEK ÖNCEL
Amed- Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” kapsamında 9 Temmuz’da İmralı'daki tutsaklarla birlikte görüntülü çağrı yaptı. Abdullah Öcalan, hazırladığı Demokratik Toplum Manifestosu’nun 50 yıllık “Kürdistan Devriminin Yolu” manifestosunun yerini alacağını ve bölgesel-küresel barış için tarihi bir adım olacağını belirtti.
Hemen ardından KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, Abdullah Öcalan'ın çağrısına dair açıklama yaptı. KCK, Abdullah Öcalan'ın yaptığı çağrıya dair “Önder Apo'nun bizden istediği adımı atma kararlığındayız. Sürecin tek taraflı ve sadece bizim atacağımız adımlarla ilerlemeyeceği bilinmelidir. Sürece doğru yaklaşılmalı ve atılması gereken adımlar atılmalıdır” açıklaması yaptı.
Sürece dair her gün yeni gelişme yaşanırken, DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, PKK'nin törenini takip etmek için 11 Temmuz'da Süleymaniye'de olacaklarını duyurdu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı ardından tarihi gelişmeler yaşanırken, Amed sokaklarında kadınlar bir kez daha hükümetin artık somut adımlar atması gerektiğini belirtti.
Mikrofon uzattığımız birçok kadın, AKP hükümetine hala güvenmedikleri için temkinli olduklarını, yasal güvence ve demokratikleşme alanlarında atılacak adımlar ile güvenin sağlanacağını ifade etti.
Kadınlar, yasalarda dahi “düşünce ve ifade özgürlüğü” kapsamında olan eylemlerin “suç” olarak görülerek yurttaşların cezalandırıldığını bu nedenle devlet ve hükümetten atılacak adımlar beklediklerini dile getirdi.
Süreci olumlu karşıladıklarını belirten ve savaşın yıllarca Kürt gençlerinin yaşamını yitirmesine sebep olduğunu söyleyen Lamia Demir, “Bu savaş bitsin istiyoruz, başka ne isteyeceğiz ki. Barış olsun başka da bir isteğimiz yok. Bizler de iki kardeş halk gibi olabiliriz. Annelerin yüreği yanmasın artık” dedi.
‘Bundan sonra artık yeter diyoruz’
Lamia Demir’e göre, savaşın ekonomiye de etkisi var. Halkların yoksullukla mücadele ettiğini ifade eden Lamia Demir şöyle konuştu: “İnsanlar yoksul perişan olmuşlar. Evet bugüne kadar birçok kişiyi kaybettik ama bundan sonra artık yeter diyoruz. Tutsaklarımız var hala içeride. Allah’tan dileğimizi onların da dışarı çıkması. Kürtlere zulüm edenlerin zulmü de biter inşallah.”
Kadınlardan Zerife Tunç da, siyasi tutakların derhal serbest bırakılmasını istedi. Özellikle hala seçilmişlerin içeride tutulmasına tepki gösteren Zerife Tunç, “Kim savaş sürsün ister ki. Ama hem barış hem de adalet istiyoruz” dedi.
‘Anadilde eğitim hakkı tanınmalı’
Kadınlardan Fatma Kurşun ise, AKP hükümetinin farklı diller özellikle Kürtçeye yönelik politikalarını eleştiriyor. Kürt gençleri olarak süreçten beklentilerini sıralayan Fatma Kurşun, “Haklarımız hala verilmedi. Anadilde eğitim istiyoruz. Önce seçmeli ders dediler ama okullarda Kürtçenin seçilmesine müdürler engel oluyor. Ya da yeterli öğretmen atamaları olmuyor. Bu süreçle birlikte belki atamalar da artar. Ama bizim talebimiz seçmeli ders değil, anadilde eğitim hakkının tanınmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Kardeşlik ifadesi tek başına yetmez’
Fatma Kurşun, süreç içinde çokça kullanılan “kardeşlik” ifadelerinin gerçekleşmesi için eşitliğin sağlanması gerektiğini vurguladı.
Fatma Kurşun, şöyle dedi: “Belediyelerimize kayyımların atanmamasını istemiyoruz. Seçtiğimiz eşbaşkanları görmek istiyoruz. Kendi kendimizi yönetebilme hakkını istiyoruz. Bu Türkiye’den coğrafi olarak ayrılmak anlamına gelmiyor, kendi kültürümüz ve seçtiklerimizle yaşamak istiyoruz. Kendi yönetimimiz olsun. Siyasi alanda özgürlük istiyoruz. İkincisi eğitim alanında haklarımızı istiyoruz.
Çocuklarımız ile kendi aramızda Kürtçe konuşmamıza rağmen bir şekilde o çocuklar bize Türkçe cevap veriyorlar. Bu sosyal yaşam medya ile ilgili. Sadece aile içinde bir çocuğa dil eğitimini kazandıramayacağımızı düşünüyorum. Bu mesele hükümetin kanalları ile sınırlı kalmasın, o kanal bize hitap edebilen bir kanal değil. Bizim kanallarımız üzerindeki baskı kalksın, dilimizi ikinci bir dil olarak görmesinler.”