İran’da savaşın gölgesinde idam tehdidi: Toplu infazların başlamasından endişe duyuluyor
İran ile İsrail arasındaki savaş 11’inci gününe girerken, İran devleti muhalifleri susturmak için idamı kullanıyor. Adalet arayışındaki Havarân ailelerden Mersede Kâedî, 1980’lerdeki toplu infazların tekrarlanmasından endişe duyduklarını söyledi.
ŞEHLA MUHAMMADÎ
Haber Merkezi- İsrail’in 13 Haziran’da İran’a saldırmasıyla başlayan ve İran’ın da karşılık vermesiyle devam eden savaş on birinci gününe girerken, İran devlet medyası bir kez daha İsrail adına istihbarat toplamakla suçlanan bir tutuklunun idam edildiğini duyurdu.
Bu haber, İran’daki cezaevlerinin durumuna yeniden dikkat çekti. Özellikle siyasi tutukluların durumu bilinmezken, her gün yeni bir idam haberi geliyor. Öte yandan, hükümet savaşın başında İsrail ile iş birliği yaptığı iddiasıyla tutuklananların dosyalarına hızla bakılması için iki acil yasama teklifini gündeme aldı. Bu da 1980’li yıllarda yaşanan ve kitlesel idamlara sahne olan sürecin yeniden yaşanabileceği endişesini doğuruyor.
İran'da idam tehlikesi ve olası yeni idam dalgasını, cezaevlerinin son durumunu adalet arayışındaki Havarân ailelerden Mersede Kâedî, ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
‘Savaşın başladığı günden itibaren gözaltılar başladı’
Mersede Kâedî, “Savaş, her zaman hükümetlerin elinde bir baskı aracıdır” diyerek, mevcut cezaevi koşullarını 1980’li yıllarla kıyasladı. O dönemde, İran-Irak Savaşı’nın gölgesinde cezaevlerinde kitlesel idamların yaşandığını belirten Mersede Kâedî, şöyle konuştu: “13 Haziran’dan, yani savaşın başladığı günden itibaren gözaltı ve cezaevlerine baskınlar başladı. İlk olarak Kürdistan’daki cezaevlerine yöneldiler; Kirmaşah, Mahabad, Urmiye; ardından bu durum Evin ve Gözelhessar cezaevlerine yayıldı.”
Mersede Kâedî, sözlerine şöyle devam etti: “14 Haziran Salı günü Meclis, Netanyahu hükümetiyle iş birliği yaptığı iddia edilenlerin idam edilmesini öngören iki acil teklifli bir yasa çıkardı. Ama belirtmeliyim ki bu sadece daha geniş bir baskı için bir bahanedir; herhangi bir kişi kolaylıkla ‘düşman’ veya ‘İsrail ile iş birliği içinde’ ilan edilerek tutuklanabilir.”
Hükümetin varlığı ve halkın büyüyen öfkesi
Evin Cezaevi’ndeki baskılara ve Ali Yunesi'nin hücreye konulmasına değinen Mersede Kâedî, şunları söyledi: “Son halk ayaklanmasında, ‘Jin, Jiyan, Azadî’ sloganıyla halk bu hükümeti devirmek için sokağa çıktı. Şimdi de aynı istekle karşı karşıyayız ve hükümet buna karşı koymaya çalışıyor. İran-Irak Savaşı’nda rejim sistemini pekiştirmeye çalıştı ve başarılı da oldu. Ama bugün mesele halkın isyanı ve bu rejimin sona ermesi talebi. Halk ağır ekonomik baskı altında ve devlet hiçbir imkân sunmuyor. Hatta o dönem savaş zamanında var olan siren sistemleri bile şu an yok. Bu durum, hükümetin varlığı ile halkın öfkesi arasında bir mücadeleye dönüştü.”
Mersede Kâedî, internetin kesilmesine işaret ederek, “Rejimin sürekli kullandığı baskı araçlarından biri de bilgi akışını kesmek. Şimdi de interneti keserek İran’ın dünyayla bağlantısını kopardılar. Şehirlerde kontrol noktaları kuruldu, araçlar aranıyor, sokaklarda özel timler konuşlanmış durumda. Hükümet, halkın sokağa çıkarak bu savaşı rejime karşı bir savaşa dönüştürmesinden korkuyor” dedi.
Mersede Kâedî, savaş başlamadan önce sivil toplum hareketlerinin sokakta olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi: “Birçok cezaevinde telefon hatları kesildi. Evin Cezaevi’nin 4. ve 8. koğuşları tamamen iletişimden kopmuş durumda. Daha önce kısa da olsa aileyle iletişim kurulabilen cezaevlerinde şimdi tam bir bilgi karartması var” şeklinde konuştu.
Kirmanşah Cezaevi’nde en az 10 kişi yaşamını yitirdi
Mersede Kâedî, Kirmanşah Cezaevi'ne dair şunları söyledi: “Bu cezaevine yapılan saldırının ardından çevresi boşaltıldı ama mahkûmlar içeride kaldı. Bu durum karşısında mahkûmlar güvenli bir sığınak talep ederek protesto etti. Ancak buna karşı özel timler cezaevine girdi. Şu ana kadar en az 10 ölü ve 30'dan fazla yaralı olduğu bildirildi.”
Diğer cezaevlerine ilişkinde konuşan Mersede Kâedî, “Mahabad ve Urmiye cezaevlerinde de durum vahim. Urmiye'deki mahkûmlar bilinmeyen yerlere nakledildi ve Gözelhessar’daki koşullar da oldukça kritik. Özel timler cezaevlerine girerek mahkûmları tehdit ediyor ve korku ortamı yaratıyor” diye belirtti.
‘Şerife, Pexşan Ezîzî ve Werîşe’nin durumları konusunda endişeliyim’
İdamları kolaylaştıracak yasa teklifine ve yargı başkanı Ejei’nin doğrudan itiraf alma sürecine katılmasına dikkat çeken Mersede Kâedî, şu uyarılarda bulundu: “Gerçekte, kitlesel idamlar için zemin hazırlanıyor. Bazı kişiler sadece iki gün içinde tutuklanıp, yargılanıp idam edilebilir. Bugün tanık olduğumuz şey, 1988 yılındaki toplu idamların acı bir tekrarına işaret ediyor.
İslam Cumhuriyeti’nin tarihi endişe vericidir. 1988’de özgürlük, adalet için mücadele eden kişilerin bile idam edildiğini gördük. İran cezaevlerinde bulunan hiçbir birey güvende değildir. Savaş başladığı andan itibaren üç siyasi mahkûm; Şerife Muhammedi, Pexşan Ezîzî ve Werîşe Muradî’nin durumları konusunda endişeliyim.”
Mersede Kâedî, sözlerini şöyle sürdürdü: “Werîşe Muradî’nin ailesi bu süreçte kısa bir telefon görüşmesi gerçekleştirebildi. Ancak son günlerde Pexşan Ezîzî, Şerife Muhammedi ve diğer siyasi mahkûmlardan hiçbir haber alınamıyor. Evin Cezaevi tam bir sessizlik içinde. Geçen hafta savaş koşullarına rağmen ‘Salı Günü İdama Hayır’ kampanyası için bir bildiri yayımlamayı başardılar.”
Dayanışmanın önemi
Diğer cezaevlerine dair kesin bilgi olmadığını sözlerine ekleyen Mersede Kâedî, “Reşt’teki Lakan Cezaevi’nden de net bilgi yok. İnternetin kesilmesi nedeniyle cezaevleriyle bağlantı neredeyse imkânsız hale geldi. Bu da mahkûmların akıbetiyle ilgili kaygıları artırıyor” dedi.
Mersede Kâedî, halk içerisinde yürütülen dayanışmayı vurgulayarak, “Bu savaşta halk arasında benzeri görülmemiş bir dayanışma oluştu; evlerin kapıları birbirine açıldı, bu da rejimi korkuttu. Halk arasındaki bu birlik ve dayanışma, hükümetin en çok korktuğu şeylerden biri. Halk karşısında kaybeden bir rejim, şimdi İran’ın dış dünya ile bağını keserek bu dayanışmayı bastırmak istiyor” diye ifade etti.